Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '15

 
Kategori
Öykü
 

Yaşasın kötülük

Zeynep Ankara nın Küçükesat semtinde bir apartman dairesinde yalnız yaşayan ve bir bankada gişe görevlisi olarak çalışan çok çalışkan, akıllı, yüzünde her zaman muzip bir ifade olan 30 yaşlarında genç bir hanımdı.

O sabah evden çıktı. Asansörü pek fazla kullanmazdı. Merdivenlerden inerken 12 numaranın kapısında ki ağlayan küçük kızı gördü. Bu komşularla daha önce tanışmamıştı. Apartmana yeni taşınmışlardı.

“Sabahın bu saatinde n’oldu tatlım sana ? “ diye sordu.

Çocuk ağlamaktan kızarmış kocaman gözlerini Zeynep’e çevirip,

“Yatak ıslaktı. Annem de beni dövdü. Tontişin  kollarını kopardı. Gece ben hep Tontişe sarılırım .  Şimdi o bana nasıl sarılcak.” dedi.

Çocuk daha 4 yaşında falandı. Zeynep çocuğun anlattıklarına inanamadı. Onu biraz teselli etti. Başını okşadı.

“İstersen benim evime gidelim , istersen kapıyı çalıp annene seni içeri almasını söyleyeyim. Ne dersin?” dedi.

Çocuk,

“Iıhh…annem çooookkkk kızar.  Biz şimdi gitcez. Ben burada bekliycem. “ Diye çömelmiş bir şekilde burnunu çekerek minnacık bir top gibi beklemesine devam etti.

Zeynep aklı çocukta kalarak çaresiz merdivenleri inmeye devam etti. Tam giriş katına gelmişti ki, 1 numarada oturan nemrut suratlı,  rastlayınca asla selam falan vermeyen kadının dairesinin kapısı açıldı ve saçları havaya dikilmiş kadının,

“Bir daha verdiğim yemeği halıya dökersen seni öldürürüm “ diye bağıran cırtlak sesi duyuldu ve minik kedi yavrusu eşya gibi tekmelenerek dışarı fırlatıldı. Kapı hızla geri kapatıldı.

Kedicik ”vıyk vıyk “ diye ağlayarak Zeynep’in ayaklarının dibine düştü. Zeynep ancak eli büyüklüğündeki kedi yavrusunu ayaklarının dibinden kucağına alıp sevdi. Bir şeyi var mı diye baktı. Çok şükür görünürde bir yara bere yoktu. Usulca paspasın üstüne bırakarak apartmandan çıktı.

Hava çok güzeldi.  Ancak havanın güzelliğini algılayacak ruh hali kalmamıştı.  Tam marketin karşısındaki dolmuş durağına giderek dolmuş beklemeye başladı. Dolmuşu beklerken durağın karşısındaki markette çalışan çocuğu izlemeye başladı. Zaten her sabah görüyordu ama bu sabah daha bir duyarlı idi. Sabah sabah bu kadar kötü şey görmek bu konuda algılarını mı açmıştı nedir? Çocuğa her zamankinden daha fazla acıdı. Çocuk daha 9-10 yaşında küçücük, kavruk, kara bir oğlandı. Cüssesinden beklenmeyecek şekilde ağır kasaları kaldırıp indiriyordu. Soğuk havalarda sabahın köründe yeşillikleri, soğuktan kıpkırmızı olmuş elleri ile ıslatıyordu. Sonra yerleri paspaslıyor, yaşıtları okula giderken o deli gibi çaılşıyordu. Market sahibi olan adam Zeynep’in oturduğu apartmanın 9 numaralı dairesinde oturuyordu. Bekar, huysuz, nursuz bir adamdı. Çok uzaktan akrabalarının çocuğu olan bu oğlanı iş öğrensin diye onun yanına göndermişlerdi. Çocuk ailesinin 12 çocuğundan biriydi. Belli ki onu bir boğaz eksilsin diye başlarından atmışlardı. Market sahibi lütfedip oğlanı yanında çalıştırıyordu ama  geceleri markette yatırıyor yıkanması içinde Pazar günleri hamama gönderiyordu. Bunun dışında sık sık itip kakıyor azarlıyor canını çıkarıyordu.

 Bu arada dolmuş geldi. Zeynep dolmuşa binip işe gitti. Gişede çalışmak çok stressli bir işti. Çok güzel ingilizcesi olmasına üniversitede çok başarılı bir geçmişi olmasına karşılık gişede çalışmak onun canını sıkıyordu. Yakında bireysel bankacılığa geçerim diyerek 7 yılı devirmişti. O gün yeni gelen kızın bireysel bankacılığı geçtiğini öğrendiğinde çok üzüldü. Tabii ki teyzesi olan banka müdürünün sayesinde kız bu konuma getirilmişti.  Bu üzüntü ile ertesi gün için izin aldı. En azından bir gün dinlenip sinirlerini yatıştırmayı düşünüyordu.

Akşam dolmuştan inince markete girip yemek için bir şeyler alayım diye düşündü.  Markete girer girmez market sahibinin, yanında çalışan minik oğlanın, kulağını koparacak gibi çekip azarladığını gördü. Onca insanın önünde azarlanmaktan çok utanan çocuk hemen ortadan kayboldu. Zeynep alacaklarını almaktan vazgeçip marketten çıkarken bir sonraki gününü kötülüğe ayırmaya çoktan karar vermişti bile…

Apartmanındaki bütün kötülere günlerini gösterecekti. Altını ıslattı diye kızına olmadık kötülüğü yapan kadını daha fazla idrarla muhatap etmeliydi. Bu düşünce içini gıcıkladı. Kendi idrarından başka idrar bulamayacağı için bir kapta biriktirmeye karar verdi. Herşey çok güzel olacaktı. Diğer kötüler içinse birşeyler bulacaktı elbette . Aklın sınırları yoktu di mi?

 Ertesi sabah erkenden uyandı.  Dolu şişeyi alarak kapalı garaja indi. Kadının arabası orada duruyordu. Arabayı da bir tek kendisi kullanıyordu. Kadın ve çocuk bu apartmana taşınalı az olmuştu bu esnada  Zeynep  ortada kocaya benzer bir şahısa rastlamamıştı.  Şöfor kapısı  kapı kolları olmak üzere o taraftaki her yeri bolca şişedeki sıvıyla yıkadı. Kadının arabaya bineceği saatte her yer kurumuş olurdu. Bilmeden bu pis yerlere dokunacak olması Zeynep in içine acaip bir huzur verdi. Saat 6.30 civarıydı. Yavaş yavaş merdivenleri çıkıyordu. Tam kapıcının ekmek ve gazete getirdiği saatti ve 1 numaranın zilini çalıyordu. Zeynep olduğu yerde durup kapıcının gitmesini beklemeye başladı. Kapı açıldı. Minik kedisini tekmeleyen cadaloz kadın kapıcıya bir sokak ötedeki ama oldukça uzak bir kasaptan kasap köftesi almasını emrediyordu.  Allahım diye sevindi Zeynep aklında ampuller yanıp söndü. Kapı kapanma sesini duyunca hemen kapıcının kendini görmemesi fikrinden vazgeçip kapıcının yanında belirdi.

“İstemesem de konuşmalarınıza kulak misafiri oldum. Yanlış anlamadıysam ta oralara gitmeye pek gönlün yok. Ben de birazdan o kasaba gidecektim. İstersen ben alayım. Sonra da şu kapının koluna asarım. Sen almış gibi olursun. Bak bu iyiliği kimseye yapmam” dedi.

 Kapıcı bu işi birine satmanın verdiği sevinç ve bu da deli mi ne bakışı ile birlikte teklifi hemen kabul etti. Parayı Zeynep’e verdi.

“Çok gecikmesin hanım biraz sinirli” dedi.

 Zeynep de göz kırparak

“Tam zamanında burada olur üzülme “ dedi.

 Ay çok şanslıyım diye düşünerek evine döndü. Kasabın açılma vaktinde yola düştü. Rastladığı ilk pet shoptan yaş köpek maması aldı. Hem de en kötü cinsinden. Köfteyi de alıp eve geri döndü. Köfte ile mamayı karıştırıp harmanladı. Yeniden köfte haline getirdi ve kimse görmeden 1 numaranın kapısına astı. Huzur ile merdivenlerden çıkarken market sahibinin dairesinin kilidinin üzerinde anahtar sallandığını fark etti. Kapıyı tıklattı. Kimse açmadı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Bu kadar şans olamazdı.   Anahtarı çevirdi. Kapı açıldı.

“ Kimse yok mu?” diye içeri seslendi.

 Hiçbir cevap alamadı. İçeri girdi. Çıt yoktu. Hızla evi dolaştı kimse olmadığından emin oldu. Zaten market sahibi saat gibiydi. Saat 8.30 dedi mi markette olurdu. Çok hızlı düşünüp hızla yapacaklarını yapmalıydı. Sokak kapısını kapattı. Anahtarı da yanına aldı. Önce mutfağa gitti. Buz dolabını açtı. Hemen su şişesini  boşaltıp rakının bir kısmını su şişesine döktü. Kahve kavanozuna karabiber ekledi. Şeker ve tuzu birbirine karıştırdı. Buzdolabında gördüğü müshil ilacını su damacanasına döktü. İlaç şişesine su doldurdu. Sonra bir avuç karabiber alıp yastık yüzünün altına yaydı. Banyoya geçip diş macunu ile dış görünüşü diş macununa benzeyen bir merhem bulup onunla yerlerini değiştirdi. Tıraş fırçasını  ve diş fırçasını klozetin içine sokup silkeledikten sonra yerlerine koydu. Yüz havlusu ile biraz yerleri sildi sonra yerine astı. Daha fazla bir şey aklına gelmediği için hızla daireden çıktı. Anahtarı da portmantonun üstüne bıraktı. Market sahibi adam eve girmek için de biraz mücadele etmeliydi di mi ama?

Evine dönerken müthiş bir sevinç içindeydi. Hiç bu kadar keyifli bir güne başlamamıştı. Yaşasın kötülük diyerek dairesinin kapısını açtı. Şimdi güzel bir çay demleyip güzel bir kahvaltı edebilir belki bir film izleyebilirdi. Belki de bankada yeni gelip de bireysel bankacılığa başlayan kız ve müdür teyzesi için de bazı iyilikler düşünebilirdi…

 

 
Toplam blog
: 80
: 640
Kayıt tarihi
: 06.07.10
 
 

Fizik Mühendisiyim. Ankara'da oturuyorum.Türkiye' radyoaktif kaynak giriş ve çıkışını takip eden bir..