Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Aralık '09

 
Kategori
Felsefe
 

Yaşayan ‘ölü’ler... ölü ‘can’lar...

Yaşayan ‘ölü’ler... ölü ‘can’lar...
 


Zaman deresi, fırtınada, kasırgada kökünden sökülmüş ne kadar can varsa, katmış önüne sonsuzluğa doğru akıp gitmekte... Bebeler ölüyor bir yerlerde.. Beşiğinde uyurken öldürülmüş, yalan dünyanın yalanlarını duyamadan, yalancı emziği dudağının kıyısında kalmış, kan revan bir bebe fotoğrafı gördüm nette. Saçlarıma kar yağıp duruyordu ne zamandır. İlk kez, bu akşam çok kederli bir kar yağdı saçlarıma. İnce ince ağladı kar... indi, saçımın örgüsünün basamaklarından, ipince ak bir iz bırakarak ardında. Kendimi iyice fazla yaşamış, artık fazlalık olmuş hissettim.

Homeros’la aynı yaşta insan kalmış mıdır yeryüzünde? Homeros’un atının terkisinde zaman yolculuğuna çıkardığı bilgeler, birer birer tarihin tozlu yollarına döküldüler.Tek başına geçip gitti bugünden Homeros. Başı öne eğikti... Kan küresine dönmüş dünyanın vahşetine bakmaya yüreği dayanmadan geçip gitti. Küçücük bir nokta oldu ufukta.

Kimdi dökülenler Homeros’un peşi sıra? Şairler mi? Şairlerin de sağı solu belli olmaz hiç.

Bir bakarsın, kızıl ışıklarını eteğine toplayıp sıvışmak isteyen güneşe hemen oracıkta bir tabut yapıverirler gürgenden.. Aşkı tarih öncesi zamanlarda arar, bugünleri utandırırlar... Unutulmuş yoksullukları yamayıp yamayıp yeniden giyerler.. Pencerelere vuran yağmur taneciklerinden eskimiş çocukluklarına bilyeler yaparlar... Biraz kaçık, biraz deli bozuk, ama sapına kadar şairdir bazıları! Öyle ki... “akıllı insanlar” gibi, sapla samanı asla birbirine karıştırmazlar.

Düşünürler var bir de.. Büyük adımlarla, yüksek tepelere tırmananlara endişeyle bakarlar. Karanlıktan korkarlar, yine de korkuluk dikmezler karanlıklara, tarlası tapanı olanlar gibi.. Yolları uzun, dikenli çalılarla kaplıdır. Ayaklarına batmış dikenlerden söz etmezler. Karaya vurmuş gemileri suya indirmek için SOS işareti vermezler açık denizlerin gemilerine. Gün ışığında ısınır, ateş yakıp karanlığı aydınlatırlar. Karanlık daha soğuk, ışıksa sıcaktır onların dünyasında.

***

Yağmur yağıyor.Ateş çiçeklerinin yapraklarından sular süzülüyor yeşil yapraklara, oradan da toprağa karışıyor su. Toprak, susamış. İçtikçe içiyor yağmuru. Alçakça ölüme yollanmış ama bağrında yaşattığı ölü ‘can’lar için kana kana su içiyor toprak.

Yaşayan ‘ölü’ler, savaş çığlıkları atıyorlar ateşe verdikleri kentlerde, köylerde, sokak başlarında. Çocukları, yaşlıları, hayvanları korkutuyorlar ucube görüntüleriyle.. Ne yağmur işliyor onlara ne de güneş! Ölü onlar. Güce, şiddete, kana susamış yaratıklar! Yaşam tiyatrosunun kötü ve gülünç karakterli, becerikli oyuncuları. Yetenekli de olabilirlerdi ama yetenek, yaşayan ‘insan’a mahsustur.

Bu sistemde, her “yaşayan ‘ölü’ olmayan insan” bu kötü tiyatronun kötü yönetmenleri tarafından kapı dışarı edilmeye ya da “ölü” canlar arasına yollanmaya mahkum edilmiştir. Belki Homeros’la aynı yaşta kalan insanların sayıları biraz fazla olsaydı, bu kötü tiyatronun kapıları tamamen kapatılır, bütün çıkmaz sokaklar, engin denizlere ve oradan da okyanuslara açılırdı.

***

Güvenli yalnızlıklardan, özgür çoğulluklara açılan okyanuslarda yol alan bir gemide olmak çok daha güvenli olurdu. Hepimiz için.. Doğa için.. Yaşam için..

İlk çağlara bakıyorum. İlk insanlar... Konuşmayı bilmiyorlar. Su sesleri.. kuş sesleri.. rüzgarın uğultusu, dalgaların kumsala vururken çıkardığı dingin ya da azgın sesler.. Yaprakların hışırtısı.. gök gürültüleri, martıların çığlıkları.. ormanda hayvanların çıkardığı sesler.. Sonra insanlar...İlk insan sesleri.. Doğadan öykünmeli, doğanın ardından giden, doğaya saygılı sesler...

Bugün...

Durmadan konuşan, nutuk çeken, kavga eden, sevişen, savaşan, anlatan, iyi ya da kötü... hep bir şeyler söyleyen insan!..

Ve... sus pus olmuş, incitilmiş, örselenmiş, canına okunmuş doğa!...

Yaşayan “ölü” insanlar ve “ölü” yaşayan... ölü yaşarken bile hep ‘yaşatmaya’ çalışan doğa!

Bunca yanlış adam, bunca yanlış resimledikleri dünyanın enkazını hiç utanmadan gelecek kuşaklara bırakacak!

Hiç utanmadan!...

...

Zelin Artuğ, Aralık 2009, Yeryüzü

 
Toplam blog
: 142
: 969
Kayıt tarihi
: 04.07.08
 
 

Yaşam, sorulardan ve yanıtlardan oluşmuş. Her soru, aynı zamanda kendinin yanıtı... Çift yumurta ..