Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '12

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Yaşayan bir duayen: Orhan Boran

Yaşayan bir duayen: Orhan Boran
 

Orhan Boran BBC Türkçe Yayılarında mizah gurubu ile birlikte


Bir aktör, bir sunucu, bir mizah ustası…

Vefa, insanlık tam da bu noktada devreye girmeli. İnsan kendine ve ülkesine değer katanları tam da bu noktada hatırlamalı, sevmeli, kucaklamalı. Yıllarca milyonların gönlünde taht kuran, yüzünde gülümsemelere sebep olan, gönlünü şenlendirenlere, yıllarca alkışlarla kendilerini daha da güldürmesini, eğlendirmesini istediklerine tam da bu noktada borcunu ödemeli. Tam da bu noktada insan ülkesinin tarihini, kültürünü, sanat geçmişini araştırmalı. Bilmiyorsa araştırmalı, duymayanlara duyurmalı.

Duru ve akıcı Türkçesi, keskin mizahi zekası ve beyefendiliğiyle Türk iletişim tarihine yön veren, adını altın harflerle kazıyan bir isimden bahsediyoruz bu yazıda. Kimseden birşey beklemeyip, kimseye sırtını dönmeyen veya gönül koymayan bir gurur timsalinden. Ve şu an kanser dahil birçok hastalığı vakarından bir şey kaybetmeden kabul ederek yaşamasını bilen, yaşam gücünü eşinin eşsiz sevgisinden alan ve her ay, ayda iki kez kanının yenilenmesi gereken Orhan Boran’dan.

Onun adını ilk kez Cem Özer’in “Laf Lafı Açıyor” adlı talk show programının ardından duymuştum. Gazeteler programı şiddetle eleştiriyor, televizyonculukta farklı bir yaklaşım sergileyen bu laf cambazını hazmedemiyorken halk hazır cevaplarıyla konuklarını şoke eden, “yapmacık eyvallah”lardan uzak bu adamı bağrına basıyordu. Cem Özer artık “Türkiye’nin ilk talk-showmen”i olarak lanse ediliyordu. Oysa bir gazetenin birkaç satırında şöyle bir yorum dikkatimi çekiyordu. “Türkiye’de ilk talk show programını yapan Cem Özer değil, Orhan Boran’dır”.

Bu yazıdan sonra merak etmeye başlamıştım. Kimdi bu Orhan Boran? Aslında yaşım itibariyle bilmememin ayıp olduğunu anladığımda kimin suçlu olduğunu da düşünmeye başladım ister istemez. Öyle ya, biz radyo değil televizyon çocuklarıydık. 1949 yılında ilk düzenli yayınlarıyla tüm evlerde baş köşeye yerleşen ahşap gövdeli “Gastor” marka radyoları yerlerini, bizim çocukluğumuzda çoktan, televizyonlara bırakmıştı. Tabi ki bizim jenerasyonun da radyoyla kısa süreli flörtleri yok değildi. Özellikle öğle saatleri polis radyosunda müzik programı yapan ve istek yapan dinleyicileri anons eden spikerin “…ve Aksaray’dan Hale, Jale ve bütün mahalle…” cümlesi çocukluğumuzdan kalan bir slogandır adeta.

Yine de bilemiyorduk tabi radyoda adeta bir meddah gibi orta oyunu sergileyen, eğlence ve sohbet programları düzenleyen, yarışma programları sunan, kendi seslendirdiği hayali kahramanı Yuki ile yediden yetmişe milyonları güldüren bir Orhan Boran’ın olduğunu, Ertuğrul İmer ve Korkmaz Çakar’lı arkası yarınları ve Baki Süha Ediboğlu ile geçilen ajansı ve şiir gecelerini…

Fenerbahçe maçını sunan Halit Kıvanç’ı tanırdık da Eşref Çevik’i pek bilmezdik. Galatasaray maçlarını sunan Orhan Ayhan’ın ismi de bir yerlerden tanıdık gelirdi ama nereden çözemezdik.  Tarık Gürcan’ı, Selahattin Küçük’ü, 25 yaşında gencecik spiker kız Mekşufe Minisker (Ekeman)’ı da tanımazdık.

Daha acısı yıllar sonra Orhan Boran’ın sunduğu eğlence programına davet edilen 1927 yılında ilk deneme yayınlarını yapan İstanbul Radyosu’nun ilk spikeri Sadullah Evrenoz Bey’i, Hayrettin Hayreden’i, Mesut Cemil’i ve Eser Diriğ’i hiç duymamıştık belki de…

Ve yine radyonun İstanbul Radyosu’nun ilk saz sanatçıları ve solistleri, şefleri: Tanburi Mesut Cemil (aynı zamanda saz heyetinin şefi ve haber spikeriydi), Neyzen Tevfik, Kemençeci Ruşen Ferit Kam, kanuni Ahmet Yatman, kemani Cevdat Çağla, ilk hanende Zeki Çağlarman, halk müziğini radyoya getiren Sadi Yaver Ataman, Sadi Yaver, tamburacı Osman Pehlivan…

Ve yıllar sonra bayrağı devralan, tangolarıyla Fehmi Ege, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla, Zeki Müren, Perihan Altındağ Tüfekçi, Cemal Reşit Rey’in direktörlüğünde klasik müzik yayınları…

Bu kadar ismi niye sıraladığıma gelince, malumunuz güzel ve akıcı Türkçesi ile tam bir duayen olan Orhan Boran “Mielo Fibrozis” denilen bir hastalıkla daha anlaşılır bir ifadeyle: kan yapımında yetmezliğe ve anemiye neden olan kemik iliği hastalığıyla, iki yıldır mücadele ediyor. 84 yaşındaki sanatçı-spiker Orhan Boran’a iliklerinin kan yapmaması nedeniyle, ayda iki kez iki ünite taze kan nakledilmesi gerekiyor. Bekletilmiş kanların hiçbir işe yaramaması Boran’ın işini güçleştiriyor. Ayda iki kez İstanbul Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne giden Orhan Boran, “bu kan verme durumu 1-2 kerelik değil, hayat boyu devam edecek. Bu yüzden herkes çok destek veriyor. Kan devamlı lazım. İsteyeler kendini yedek olarak yazdırabilir. İstanbul’un Anadolu yakasında oturanlar tercihimizdir” diyor. Her ay 4 ünite A Rh Negatif kana gereksinimi olan Orhan Boran için Türk Kızılay Kurumu da elinden geleni yapmaktadır.

Bu yazı yaşayan duayenlerimizden birine kendisinin dönemine yetişememiş olsam bile bir iletişimci olarak, bir evlat olarak vefa borcumdur. Ayrıca aynı durumda olan milyonlarca insan her ay kan ihtiyacı ile karşı karşıyadır. Umarım mesaj gereken yerlere, hassas yüreklere iletilmiştir. Kimler geldi, kimler geçti bu diyardan. Bari yaşayanların kıymetini bilelim…

Neslihan Sultan PALA

 
Toplam blog
: 35
: 2068
Kayıt tarihi
: 03.09.11
 
 

1970'li yıllarda başlayan yaşam serüvenimde yazmak daima benim için itici bir güç oldu. İstanbul ..