Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '18

 
Kategori
Güncel
 

Yaslan Batıya, Türkiye!

Yaslan  Batıya, Türkiye!
 

Türkiye batıya doğru yaslanmış, gelirler getirici işletmeleri, fabrikaları, okulları Türkiye’nin önceli Osmanlıya da başkentlik yapmış özellikle İstanbul’a ve çevresine yığmış, dengesiz bir büyüme trenine binmiş giderken bu durum bilinçli yapılan yersiz-yurtsuzlaştırma amacıyla mı yoksa daha başka nedenlerle mi yapılmıştır kestirilemiyor.

Ülkemizde oluşan yapay medeniyet insanlara dedi ki “medeni olmak için, köyde yaşamayacaksın, hayvan kokmayacaksın, çocuğunu okutmak istiyorsan köyde durmayacaksın” köylü yapay köksüz medeniyeti dinledi ve köyler boşaldı, şu anda yaşı kırk ve üstü olup da köyde doğanların çoğu köyü terk ederek bir daha dönememek üzere şehirlere, büyük şehirlere göçtüler. Bu şehirler ki bunların sayısı bir elin parmaklarından fazla, iki elin parmaklarından az idi, ya batıda en batıda ya da deniz sahilindeydi. Şehirlere köylüler göçünce, şehirler oldu köy-şehir. Paradan başka hiçbir şeyin saygı görmediği toplumda para kazanarak hayatta kalmak olunca, pazarlama önem kazandı. Pazarlama derken, pazarlanacaklarla ilgili herhangi bir kıstas da yoktu. Gerçi kıstas olsa ne olurdu ki, Manukyan’ın vergi rekortmenliği ile geçen yıllar hanımefendi ve beyefendiliğin yapılan işle değil de kazanılan parayla olduğu toplumun uzunca bir zaman kazınmıştı beynine bir kere olanlar oldu, bu günlere gelindi. Armut meyvesi dikip, elma yemek hayaldir vesselam kişi ne ekerse ve kısmet de olursa onu biçer, arpa eken buğday biçemez, kötülük tohumları eken, iyilik tohumları biçemez, bu günlere gelindi…

             Dünyanın tüm medeni, (meteryalist veya maddeci ya da çıkarcı belki de uzun vadeli karcı) toplumlarının aksine fabrikaları en verimli ovalara, liman şehirlerine kurdu. Fabrika ancak batıda, işçi doğudaydı. Doğuda havalar soğuk, yollar yoktu. Hastalıklar üfürükçü hocalar, kocakarı ilaçları ile gideriliyor, dağda kurdun yediği koyundan falcılar aracılığıyla haberdar olunuyor, köylünün nazarında ormancının yanında kaymakamın forsu sıfır, devlet kutsal, memur büyük adam, devletin memurunun işini daha henüz öğrenemediği zamanlar bir on yılda tersine döndü. Milletin gözünü, banker Yalçınlar, Boğaz Köprüsünü satan müteahhitler, açmakla kalmadı, iyiliklere karşı da kör etti.

           Köyler küçük şehirler, kasabalardan insanlar terk-i diyar eyledi. Çorumlular, Yozgatlılar, Çankırılılar Angara’ya, Karadenizliler genellikle; Kastamonu, Sinop, Ordu, Giresun, Rize, Trabzonlular İstanbul’a koştular geldiler. İlk adım attıkları şehirde muhtemelen hemşerilerini buldular ve ilk kazıklarını da yine hemşehrilerinden yedi ve muhtemelen “hemşeri,  hemşeriyi gurbette öper” sözünü tecrübe gereği çağın gereği, durum özeti bağlamında “özdeyiş” ettiler. Bugünlere gelindi.

***

Yıllardan 2013 bir ilkbahar akşamı Şentepe Ankara.

İki arkadaş bir iş için gelmişler geri evlerine dönüyorlardı. Bir ihtiyar adam, bembeyaz uzun ama son derece gür sakalları olan ve bir o kadar da yaşlı olmasına tezat teşkil edecek şekilde güçlü kuvvetli görünen adam el etti gri Toyota marka arabaya. Arabayı kullanan adam kırklı yaşlarda, bastı frene durdu arabayı. İndirdi sağ camı sordu amcaya;

-“Buyur Hacı Amca.”

-“Evladım aşağı gidiyorsan beni de at, beş yüz metre sonra” deyiverdi şiveli bir edayla.

Hemen şoför olan adamın aklına geldi, çocukları. Koştu markete, gitti çikolata, gofret öteberi almaya. Şoförün yanında oturan adam, aldı sazı eline, severdi yaşlı, güngörmüşlerle sohbete dalmaya. Sordu yaşlı amcaya:

-“Amca memleket nere?”

-“Evladım memleket Kars.”

-“Buraya ne zaman göçtünüz”

-“Çalışmaya geldik, derken aile Karsta biz burada. Olmadı. Onlar da geldi yanıma. Kırk yıl oldu geleli, memleket oldu Ankara.”

-“Dönmeyi düşünmediniz mi?”

-“Düşündük ama olmadı, dönemedik bir türlü. Çocuklar da büyüdü, torunlar oldu. Kaldık burada, dönemedik. Hem dönsek ne olur, düzen bozuldu orada, ev oldu viran, bağ bahçe oldu orman”

-“Memleket galiba uzun bir süre Rus işgalinde kaldı değil mi amca?”

-“Ben hatırlamam, benden önce babamlar zamanında Moskof işgal etmiş, babam ve dedem zamanında. Babam Moskof işgali altındayken Kars’ta dünyaya gelmiş.

-Amca mevsim şimdi İlkbahar, ne de güzel kokar şimdi sizin oralar. Ağaçlar çiçeklerini açmaya, otlar yeşermeye başlamış, doğa coşmuştur. Hâlbuki şu şehre bir bakın, betondan saksılar, betondan manzaralar.”

Adamın sesi, değişti, duygulandı, güzlerine acı bir hüzün çöktü ve:

-Öyledir evladım, her taraf yemyeşil, doğa bayram yeri gibi olmuştur.”

-Ama imkân yok ki gidesiniz, torun torba derken geliyor Sonbahar”

-“Sonbahar mı kaldı evladım, bizim kışımız geldi, yaş oldu seksen, şükür elden ayağa koymayan yüce Mevla’ya.”

-“E amca hiç düşündünüz mü? Sizin babanız Moskof işgalinde doğmuş, dedeniz Moskof işgalinden kaçmamış da sizi oradan başka bir şey koparmış da dönüş umudunuzu tamamen bitirmiş.”

-“Haklısın evlat, Rus’un kovamadığı babam, dedemi bizim, bizden olanlar yolladılar memleketten, ekmeğe muhtaç idik, vatanımız dar geldi, yayladan doğadan koptuk, kavanoz içinde camekândan saksılardaki yeşillerle bulmaz ruhumuz huzur, kuşu altın kafese koysan da kuşa olmaz altın da olsa kafesten yuva.”

Şoför arkadaş da gelip arabayı çalıştırınca yaşlı amcaya kaldı ineceği yeri tarif. Zaman tükendi ki zaten topu topu yarım kilometre bile olmayan yokuştan aşağı verince gazı. Yol bitti, sohbet bitti, an anı oldu, kaldı geride…

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..