Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '07

 
Kategori
Mizah
 

Yaşlanmayan adamın hikayesi

Yaşlanmayan adamın hikayesi
 

Hani şöyle bir söylem vardır ya hep, "Efendim Türkiye'nin büyük hazineleri var. Bizdeki petrol, maden kimsede yok ama Amerikalılar çıkarttırmıyor" falan diye. Vallahi Türkiye'nin petrol ve maden durumunu bilemem ama bizdeki insan madeni gerçekten hiç bir yerde yoktur.

Ben hayatımın büyük bir bölümünü işsiz olarak sokaklarda içimden şarkılar söyleyerek geçirdim (The Beatles şarkıları). Tabii bol bol da insan tanıdım. Onlardan bir tanesi kahvehanede çalışıyordu. İşi çay yapmak olan bu vatandaşın kendi muhitinde bayağı bir ünü vardı. Vatandaşımız yaşlanmıyordu. Evet, yanlış okumadınız. Yıllar geçiyor ama bu adam bir türlü yaşlanmıyordu. Şimdi aslında bunda şaşılacak bir şey yok. Ülkemizde yaşlanmayan çok insan var. Ama onlar politikacı. Onlar vurdumduymaz oldukları için pek yıpranmıyor, yaşlanmıyorlar.

Kahvehanede çalışan. Akşama kadar sigara dumanı altında çay yapan bir adam yıpranmaz mı ya? Haydi yıpranmadı diyelim doğal olarak yıllar geçtikçe insan yaşlanmaz mı? Çok merak ettim bu adamı. İşi gücü bırakıp gittim diyemiyorum işsiz olduğum için işsizliği güçsüzlüğü bıraktım gittim adamı görmeye.

Yaşlanmayan adamın adı Vahdet'miş. Kahvehaneci Vahdet. Gittim Vahdet'in kahvehanesine. Bir çay içtikten sonra yanaştım ocağa. Vahdet bütün vehameti ve gençliğiyle karşımdaydı. Siz deyin onsekiz ben deyim yirmi falan gösteriyordu. "Vahdet abi" dedim. "Sen kaç yaşındasın Allahaşkına yahu?" Vahdet gülümsedi. Zaten Vahdet'in yüzünde ABD'nin Irak'a yerleşmesi gibi yerleşmiş bir gülümseme vardı hep. Yani yapışmış çıkmayan bir gülümseme. Sırıttı ve "Kırk yaşındayım" dedi. Şaşırdım. "Ya nasıl olur" dedim. Hakikaten herif karşımdaydı. Çakı gibi adam "Kırk yaşındayım" diyor ve birde hava atarak nüfus kağıdını gösteriyordu. Adam resmen kırk yaşındaydı. "Nasıl oluyor Vahdet abi bu ya?" dedim. Gülümsedi ve hala unutamadığım şu cevabı verdi, "Niye yaşlanıyım ya. Ne gerek var yaşlanmaya." Bu kadar. Orada kilitlendim ben. Yahu kardeşim yaşlanıp yaşlanmamak sanki seçmeli dersmi ki karar vereceksin? Ne demek, "Ne gereği var? Gerek yok. Bak millet hep yaşlanmış. İyi bişey değil. Ben tercih etmiyorum" diyor adam.

Vahdet abimin hayat yorumunu ve beni kilitleyen cevabının şokunu üzerinize yıkarak geçiyorum ikinci vatandaşımıza. Bu vatandaşımızı da bir tren istasyonunun hemen önünde tanıdım. Seyyar satıcıydı. Yazın vişne, kiraz kışın da portakal, elma falan satan bir satıcı kardeşimiz. Yine çalıştığım işlerden birinden kovulduğum bir gündü. (Bu arada ben çalıştığım işlerden genelde kovulmuşumdur, kovulmadığımı düşündüğüm işlerde de muhtemelen kovulmamla ilgili tebligat bana ulaştırılamadan işi bırakmışımdır) Neyse efendim bu vatandaşımız bir gün bana meyve tartarken, "Abi sen ne iş yapıyorsun?" diye sordu. "Niye sordun?" dedim. Hani işsiziz ya demogojiye vuruyoruz işi. "Ya abi sen akıllı bir abiye benziyorsun. Benim bir derdim var sevabına bir yol göster" dedi. "Anlat bakalım" dedim. Ve gerçekten yine unutamadığım şu derdini anlatıverdi bana. "Abi ben tam otuz yıldır burada yaz kış demeden meyve satıyorum. Vatandaşın meyve ihtiyacını karşılıyorum. Yani bir nevi kamu hizmeti yapıyorum. Yanlış mı?" dedi. "Evet" dedim. "Abi madem kamu hizmeti yapıyorum o zaman ben devlet memuru sayılırım. Devlet memuruysam da şu an ben emekli oldum abi" dedi. "Haklısın" dedim. Dedim ama adamın sözü bitmemişti. "Abi o zaman bana devletin emeklilik ikramiyesi vermesi lazım. Ya da benim bir şekilde bu parayı devletten tahsil etmem lazım. Devletten alacağımı tahsil etmek için formül arıyorum abi" dedi.

Nasrettin Hoca'nın torunları bu ülkenin sokaklarında, dükkanlarında... Her yerinde... Hayatımı sokakları tanıyarak geçirmiş olmaktan mutluyum... Kimi seyyar satıcılarımızın emeklilik sorunlarını çözememiş olsam da...

 
Toplam blog
: 179
: 2576
Kayıt tarihi
: 21.01.07
 
 

Barışa ve kardeşliğe inanıyorum. Türkiye'nin yaşadığı tüm sorunların kardeşlikle çözümlenebileceğ..