Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '08

 
Kategori
Psikoloji
 

yaşlanmayan yaşım

yaşlanmayan yaşım
 

Beş yaşındaki çocuk olgun bir davranış sergiledi mi: “Büyümüş de küçülmüş.”

Yetişkin biri doğal mı davrandı: “İçindeki çocuk …”

Elli yaşındaki biri genç bir kadına mı aşık oldu : “Yaşından başından utanmadan…”

İnsanlara üniforma giydirmeye meyyal toplumumuz, hemen bu yaftaları yapıştırıverir bize ve biz de doğallıktan, içtenlikten uzak hazır maskelerle dolaşırız, birbirimizi öperken aslında yüzümüze batan sakallar değil, maskelerin kenarlarıdır. Yüzümüze bulaşan ruj lekesi değil, maskelerin ucuz boyasıdır.

Hep bu tedirginlikle davranır, konuşmalarımızın, davranışlarımızın biyolojik yaşımızla örtüşmesi için didiniriz. Bunu gerçekleştirebilmek için tabiî ki öncelikle psikolojik yaşımızı bilmemiz gerekir.

İşin bilimsel boyutunu bilmiyorum; ama birtakım testler olduğunu duydum. Sanırım bazı hastalıkların teşhisinde doktorlar bunu kullanıyor; ama bizim konumuz bu değil.

Ben bu kavramı biraz sulandırıp biraz dalgaya alıp sınırlandıracağım:Yaşımız ilerledikçe saçlarımız ağarır, dökülür; yüzümüz buruşur, kamburumuz çıkar, dişlerimiz çürür, dökülür, göbeğimiz, göğsümüz sarkar vs. vs…Yani yaşlanırız; ama psikolojik yaşımız bir yerde sabit kalır. Misal ben: Öğretmenliğe başladığım 26 yaşıma demir attım. Kendimi hâlâ bu yaşta hissediyorum. Hâlâ 17 yaşındaki çocuklarla 26yaşındaki bir adamın yaşadığı ilişkiyi yaşıyorum. Bunu bazen onlar yadırgıyorlar: ”Hocam çocuk gibisiniz.” diyorlar.

Geçenlerde bunu enine boyuna düşündüm ve sanırım buldum cevabını:

Yazamadığım bir romanın sayfaları arasında sıkışıp kalmıştı yaşım.

70’li yıllarda çocuktum. Annemle korku içinde yatağa girmiş, kapının kırılmasını bekliyorduk. Polisler yıkım ekipleriyle kapıya dayanmışlardı. Evimizi yıkacaklardı. İspirto ocağında patates yemeği pişiyordu. Taze kireç kokusuyla karışmış patates yemeğinin kokusu korkularımı küçücük beynime nakşediyordu. Kapı kırıldı, içeri girdiler, annemle beni bir çuval gibi dışarı attılar, evimizi yıktılar, mahallenin çocuklarıyla taşladık yıkımcıları…Bunları yazmadı hiçbir roman. Fakir Baykurt belki biraz değinir Kara Ahmet Destanı’nda..Bu romanı yazmak isteyen çocukluğum nasıl büyüyebilirdi?

80’li yıllarda gençtim. İyinin , doğrunun, güzelin peşinden gidiyorduk, peşinden gidiyorduk diyorum, aramıyorduk çünkü. Sadece peşinden gidiyorduk. Çocukken birlikte top oynadığımız, sapanla kuş avladığımız, komşunun bahçesinden erik çalarken yakalandığımız, sıcak yaz günlerinde bozkırın sıcağında bir ağacın gölgesine oturup: ”Dünyadaki herkes ölse, bütün bakkallardaki gazozlar bizim olsa.”diye hayaller kurduğumuz arkadaşımla farklı kampların içinde yer almıştık. Bir çatışmada karşı karşıya gelip kaçamayışımız ve onunla yumruk yumruğa geldiğimizde şike yapamayıp içimizden ”İnşallah ilk yumruğu o atar.” deyişimiz de yoktu o dönemi anlatan romanlarda. 12 Eylül’ün işkenceleri, sürgünleri, bir kuşağı yok edişi vardı; ama bunlar yoktu. Aşkın garipsendiği, yüce ideallere sevdalı olunmak zorunda olunduğu bu dönem yoktu, biz yoktuk o romanlarda. Onları yazmak isteyen gençliğim nasıl büyüyebilirdi?

90’lı yıllarda babaydım, emekçiydim…İki kere ikinin dört etmediğini öğrendiğim yaştaydım. Yenilgiden değil, keşfetmenin şaşkınlığından; döneklerden değil -ne demekse- asalaklardan ve ikiyüzlülerden kaçmaktan; savrulmaktan değil, yeni değerleri aramaktan yorgun düştüğümüzde, şimdinin moda deyişiyle ezber bozmaktan beynimiz durmuştu, yaşımız da…Biz hep okumayı öğrenmiştik, yazmak büyüklerin işiydi çünkü. Yazıya sarıldık; ama ne yazdık: Aşk…

Yazmak hesaplaşmaktır…

Mağazada sayım vardı; alışveriş durmuştu, yaşımız da…

Cevaplara soru uydurmak değil, yeni sorular bulma devrindeydik.

Yazdık yazdık, ama romanlarımızdaki kahramanlar âsi çıraklar gibi hep bizim dükkândan kaçtı. Beğenmedik, hiçbirini yayımlamadık. Hepsi bizde saklı kaldı. Biz büyüyemedik, kahramanlarımız çıraklık yaşını geçti. Yazıyla çelik çomak oynadık.

Ve biz hâlâ ebeyiz…

 
Toplam blog
: 114
: 1620
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

1964'te Ankara'da doğdum. Meslek lisesinin elektrik bölümünü bitirip fabrikada ve şantiyede çalıştım..