Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Türkiyeyi Etkileyen iç ve dış politika sorunları

http://blog.milliyet.com.tr/sakin02

31 Ocak '10

 
Kategori
Öykü
 

Yaşlı adam

Yaşlı adam
 

Yaşlı adam sabahtan beri oturduğu bilgisayar ekranı önünde rahatsızlıkla kımıldadı, sırtı gene uzun saatler ayni şekilde oturmaktan ağrımaya başlamıştı. Türkiyede yayınlanan bütün gazeteleri ve köşe yazarlarını her gün okumak gibi tuhaf bir alışkanlığı vardı. Aslında yazılı basın ikiye ayrılmıştı. Bir gurup AKP hükümetinin yaptığı her işin iyi olduğunu söylüyor, ülkenin karşı karşıya olduğu problemlerin kökeninde askerin siyasi vesayeti olduğunu inatla yazıyordu. Sıkıntı ile homurdandı, neredeyse tüm zamanı, bunu neden yaptıklarını anlamaya çalışmakla geçiyordu. Siyasetten hiç anlamayan birine üç gün ayni şeyi söylediğinizde inanmaya başlardı. Belki de amaç buydu. Diğer gurup ise ötekilerin yaptığının tam tersini yapıyor arasıra alınan doğru kararların bile yanlış olduğunu savunuyorlardı. Onlara göre Hükümetin gizli bir gündemi vardı ve adım adım onu uyguluyordu. Bunun sonunda islami düzeni getirecekler ve batıdan kopacaklardı. İyi de dedi yüksek sesle, bunun tam olarak kime faydası olacak, Ülkeye olmayacağı kesin de, kime...

Gözlüklerini çıkararak yorulmaya başlayan gözlerini oğuşturdu. Doktora göre kataraktı ilerlemişti ve şimdilik sadece bir gözü ile idare ediyordu. Onu sıkan bu değildi. Öksürüğü bu ara çok artmıştı. Tipik bir koah öksürüğüydü. Tabii dedi bu kadar uzun süre sigara içersen olacağı bu. Aslında içmeyecekte ne yapacaktı. Hem kamuda hem özel sektörde çok kritik görevler almıştı. Hayatı boyunca hiç çok parası olmamış yıllarca karı koca çalışmışlar ve hep ay sonunu getirebilmek için para hesabı yapmışlardı. Üstelik her ikisi de memur çocukları idi ve onlara bırakılan kurulu iş, sonradan edinilen mülk küçük bir gemi veya buna benzer şeyleri hiç olmamıştı. Sadece çalışmışlar ve yaşamlarını sürdürmüşlerdi o kadar...

Her şey ne kadar basit diye düşündü. Siyah veya beyaz. Hiç gri yok, uzlaşma yok hatta konuşmaya çalışmak bile yok. İyi de bunun sonu nereye gidecek. Bazılarının inatla savunduğu daha demokratik olmak aslında nasıl birşey. Asker bu işten elini çeksin demek o kadar kolay uygulanabilecek bir şey mi... Neredeyse yüzyılın alışkanlığı var. Her nekadar doğrusu bu olsa bile, doğruyu bulmak için uygulanan yöntem yanlış. Bu kadar hoyrat olmadan da bu iş yapılabilir. Ancak bir acele var gözüküyor ve bunun sebebi de hiç anlaşılmıyor.

Birden aklına iki gün sonra maaş alacağı geldi. Bu sene hükümet emeklileri işçi memur olarak ayırmış, işçi emeklilerine daha fazla zam yapmıştı. Bu aslında doğru idi ve her zaman olduğu gibi yöntemi ve açıklaması yanlıştı.

Televizyonlara bakarsanız, emekliler çok zor durumda idiler ve açlık sınırının altında yaşıyorlardı. Bu doğruydu ve çözüm de yoktu. Yılların birikimini bir kalemde bu işi halledemezdiniz, mesele zamana yayılmalıydı. Ancak bazı hesap hataları da yok değildi. Gittikçe artan kamu harcamalarında bazı kısıtlamalar yapılabilirdi. Saltanata dönen lüks araba sevdası dizginlenebilirdi. Başbakan kendine aldığı ucağı daha sonra alabilirdi. Çok uzun zamandır kamu hiç bir yatırım yapmıyor, buna karşılık kimi doğru kimi yanlış elindeki herşeyi satıyordu. Bunda yadırganacak bir şey yoktu ve tüm ülkeler bunu yapıyorlardı. Sorun bu işten kazanılan paraların, bütçe açığını finanse etmekte olmasıydı. Başka bir deyişle elinizdeki satıp, aldığınız parayı borç ödemekte kullanıyordunuz. Bu yanlıştı. Açığın finansmanı için başka kaynak bulmalıydınız. En önemlisi üretimi arttırmalıydınız.

Başbakan, sürekli krizin teğet geçtiğini söylüyordu. Burada da bir yanlışlık var diye düşündü. Tanıma göre teğet çembere bir noktadan değen doğru parçasıydı. Ancak bu sefer özellikle bazı sektörler için değil bir noktadan değmek çember tam ortasından delinmişti. Sürekli öksürüğün verdiği sıkıntıyla gülümsemeye çalıştı, saflar dedi bilmiyorlar ki bu teğetin tanımı farklı...

Durup dururken, Başbakan yardımcısı Arınc'a suikast düzenleyeceğinden şüphelenilen iki subay yakalanmış bir anda eline kalemi alan, bilgisayarın başına oturan herkes bunu yazmaya başlamıştı. Önce savcı yanında bir otobüs dolusu polisle bir askeri karargahı basmaya kalkmış, içeriye yanlız alınmış, aradığını bulamamış, sonra hakim gelmiş yasa gereği kozmik odaya yanlız girmiş ancak o da istediğini bulamamıştı. Konu da birden kendi halinde sönmeye bırakılmıştı. Doğal olarak bazı köşe yazarları, eğer hakim istediğini bulsaydı ve buna izin verilseydi Türkiyenin bütün sorunları bir anda bitecek asker demokrasi çizgisine çekilecek, bu bize AB yolunu açacaktı diye yazmaya başlamışlardı. Çok güldürmüştü bu haberler yaşlı adamı o kadar ki, uzunca süren öksürük krizine kapılmış karısı da bu işe çok kızmıştı. Her zamanki koruyucu tavrıyla bunu yapma diye söylenmişti. Okuyorsun ve yazıyorsun kabul ancak bunun senin sağlığını etkilemesine izin vermem. Haklıydı kadın ve o da söyleyecek bir şeyi olmadığından susmuştu.

Grevdeki tekel işçileriyle ilgili sorun herhalde yakında çözülecekti. Malum gazeteler ve bilinen köşe yazarlarına göre, Başbakan Maliye bakanına çözün bu işi diyerek talimat vermiş, Maliye bakanının o zaman onlar da grev çadırlarını kaldırsınlar teklifini umursamamıştı. Tuhaf diye düşündü yaşlı adam, uygulamada kaynak kullanan teknik bir bakanlık olan Maliye Bakanı görevi olan kaynakları bulmak yerine grev çadırı ile uğraşıyordu. Başbakan, Parti gurubunu çok zor kontrol ediyordu , anlaşıldığı kadarıyla ayni zorluk kabine içerisinde de vardı . Aslında sert ve karizmatik bir adamdı Başbakan ancak her siyasetçi gibi siyasi geleceğini dikkatle gözetmesi gereken dengeler üzerine kurmuştu...

Anayasa Mahkemesi, bir süredir her nedense gündeme alınmayan, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını düzenleyen kanunu iptal etmiş üstüne üstlük yürürlüğünü de durdurmuştu. Aslında gece yarısı çok tuhaf bir şekilde üstelik CHPnin de desteği alınarak, yasaya bu yolu açan bir kelime eklenmişti. Üzerinde çok önceden ve iyi çalışıldığı belli olan bu konu ertesi sabah Ana Muhalefet partisi tarafından tekrar değerlendirilmiş, ve Anayasaya aykırı olduğu belirlenerek, Anayasa Mahkemesine müracaat edilmişti. Bu arada geçen sürede adına tuhaf bir şekilde ve yasalara aykırı olarak Ergenekon denilen dava sürmüş pek çok kişi özellikle yüksek rütbeli askerler, Üniversite öğretim üyeleri, siyasi duruşu belli olan gazeteciler sorgulanmış çoğu tutuklanmış ve haklarında hazırlanacak iddanameyi tutuklu olarak beklemek zorunda kalmışlardı. Sürenin uzaması, bazı tutukluların gözaltında ölmeleri AB ve ABD nin homurdanmaya başlamasına sebep olmuştu. Şimdi bu iptal kararından sonra bazı hukuki yorumlara göre yapılan işlemlerin durdurulması, askerlerle ilgili dosyaların askeri savcılardan gelen talep üzerine devredilmesi gerekiyordu. Bazı Hukukçular bu görüşü desteklerken bazıları ise tam tersini savunuyorlar diye düşündü yaşlı adam, bunlara hukuki yorum farkı olarak bakarsanız sadece komik olursunuz, örneğin bir hukuk fakültesi dekanı, Kanunun iptal edilmesinin önceki duruma dönülmesini gerektirmeyeceğini savunuyordu ve bu görüş beklendiği şekilde bilinen köşe yazarları tarafından şevkle savunuluyordu.

Askerler de bu ara tuhaflaşmışlardı. Bu tabi AKP kurmaylarına göre böyleydi. Harbokullarının ilk senesinden itibaren Psikolojik harbi bir çatışma biçimi olarak benimseyen ve personelini bu şekilde eğitenlerin, amatörce de tanımlanabilen tekniklere karşı devamlı savunamada kalması beklenmemeliydi. Örneğin yaygın adıyla kozmik oda aranmasında uyguladıkları yöntem bunu gösteriyordu. Yasalar çerçevesinde yapmaları gereken her şeyi sonucu biliyorcasına yapmışlar, Hakim işini bitirince de bir şey bulunamadığı açıklayıvermişlerdi. Böylece bu konudaki yorumlar birdenbire kesilmiş, sonraki adımı hukukun atması beklenmeye başlanmıştı. Üstelik arama sırasında çevrilen iki askeri araçtaki personelin kimseyi takip etmediği, bazı askeri personelin günlük alışveriş için birlik dışında oldukları, aralarında ahçı, teknisyen gibi kişilerin olduğu gene hiç bir yoruma fırsat verilmeden biraz da alaycı bir biçimde, açıklanıvermişti. Derken Genelkurmay Başkanı bir anma törenini fırsat bilip, gündemde olan yeni bir darbe planında geçen, camilerin bombalanması, kendi uçağımızın düşürülmesi gibi saçma konulara çok sert bir tepki göstermişti. Bu arada diye düşündü yaşlı adam, basın Komutanın yumruğunu masaya vurması ile ilgilenirken, o ordunun, bu durumu yanlız çözemeyeceğini, Hükümetin yardımcı olması gerektiğini belirtmiş, sabrının sınırlı olduğunu bundan sonra söylemişti. Meseleyi bu sıraya göre okuduğunuzda, iletilmeye çalışılanın, herşeyin bilindiği, yardımcı olunmazsa, kişileri ve olayların tek tek açıklanacağı uyarısı, gözden kaçmıştı. Sonra ilginç bir biçimde Başbakan söylemini bir miktar yumuşatmış, basındaki bilinen köşe yazarlarına onları gaza getirmemesini söylemiş, kendi ölçüleri içerisinde daha fazla ileri gitmemeleri uyarısında bulunmuştu.

Yaşlı adam, tekrar gülümsedi. Tahmini, bu konuların Genelkurmay Başkanı ve Başbakan tarafından haftalık olağan görüşmelerde gündeme geldiği şeklinde idi. Düşünülenin aksine, kapalı kapılar arkasında üstü örtülü ifadeler kullanılmaz, mesaj iletilmeye çalışılmaz, tam tersine her şey bütün açıklığı ile ele alınırdı ve söylenirdi.

Artık gözleri yorulmuştu, bigisayarını kapattı ve ağır adımlarla çalışma odasını terk etti. Artık maaşını yetiştirilmesi, bazı borçlarını ertelenmesi, klasik sağlık sorunları gibi gündelik sıradan işlerle uğraşabilirdi...

 
Toplam blog
: 89
: 321
Kayıt tarihi
: 27.07.09
 
 

ODTÜ 1970 Kimya Bölümü mezunuyum. Çalışma hayatımın bir bölümü kamuda bir bölümü ise özel sektörd..