Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '12

 
Kategori
Haftasonu
 

Yaşlı fakir bilge

Yaşlı fakir bilge
 

Sıkı bir şekilde gözlemlendiğinde bizi çözümlemeye temel teşkil edebilecek bir dizi hipoteze götürüyor............


Yaşlı ve fakir bir bilge varmış. Tek serveti, uçuşan bembeyaz yeleleri, güçlü kasları, upuzun boynuyla, köy halkında hayranlık uyandıran muhteşem bir atmış. Kıt kanaat yaşamasına rağmen, atı satın almaya gelen taliplerin hepsini geri çevirirmiş.

Günün birinde at yok oluvermiş... Haber yayıldığında, köylüler bilgenin karşısına dikilip:

" Vah vah, demek ki atın çalındı, ne şanssızlık! Keşke inat etmeyip satsaydın. Şimdi hiç olmazsa birkaç kuruşun olurdu," demişler.

Yaşlı adam: "Çalındığını nerden biliyorsunuz... Ve bunun bir şanssızlık olduğuna nasıl karar verebilirsiniz?" diye sormuş. "Gerçek olan tek şey, onun şu an ahırda bulunmadığı."

Aradan birkaç hafta geçtikten sonra ormana kaçtığı anlaşılan at, yanında bir düzine kadar yabanî atla geri dönmüş. Bunun İlâhî bir lütuf olduğuna kanaat getiren köylüler: "Sen çok haklıymışsın... Başına devlet kuşu kondu, ne kadar şanslısın!" dediklerinde, "Hâlâ anlamadınız!" diye bağırmış yaşlı adam;

"Bu bir kutsama mıdır, değil midir, kim bilebilir ki?..."

Bilgenin delikanlılık çağındaki oğlu, yabanî atlardan birini terbiye ederken düşüp iki bacağını birden kırmış. Şaşkın köylüler gene toplanıp: "Ah, ne talihsizlik! Ne yapacaksın şimdi?" diye sormuşlar.

Yaşlı adam, son derece lâkayt bir tavırla cevap vermiş: "Ortadaki gerçek, oğlumun bacaklarının kırıldığıdır. Bu olayın gelecekte neleri doğuracağını hiçbirimiz bilemeyiz. Çünkü yaşam, parça parça oluşur. Sizler, kitapta okuduğunuz tek bir sayfayla, kitabın tümünü yargılıyorsunuz..."

Kısa bir süre sonra, ülke savaşa girmiş. Eli silâh tutabilen bütün erkekler askere alınmış.

'Geride, bilgenin sakatlanan oğlu kalmış. Köylüler bu kez acıyla isyan etmişler:  "Evlâtlarımız gitti! Oğlun belki sakat kalacak, ama yaşayacak. Ne kadar şanslısın..."

Sözünü sakınmayan bilge iyice sinirlene­rek: "Yetti artık!" demiş, "Sadece şunu söyleyebilirsiniz: 'Oğullarımız zorla askere alındı; seninkiyse yürüyemediğinden yanında kaldı.' O kadar. Bunun hayır mı, şer mi oldu­ğunu Allah’tan başka hiç kimse bilemez..."

Sadece duyuaraçlarını kullananların ne kadar yanıldıklarını gösteren bir hikâye bu.

Sıkı bir şekilde gözlemlendiğinde  bizi çözümlemeye temel teşkil edebilecek bir dizi hipoteze götürüyor.

Birincisi, kişilerin kendilerini akıllı, karşısındakini aptal gibi görme düşüncesinin ortadan kalkması.

İkincisi, yaşlı bilgenin bildiğini muğlak olmayan ifadelerle, kırılganlıklara aldırmadan söylemesi, insanları  olaylara basiretle bakabilmeye davet etmesi, bunu üstün zekâsı ile fevkalâde açık hale getirmesi.

Üçüncüsü, hadiseler karşısında, düşüncelerde kayma, paranoyalara teslim olma halinin önlenmesi.

Dördüncüsü, hayrın ve şerrin ne olduğunu nefis mesajlarla aktarması, yansıtması.

Özellikle, bu noktanın altını çizmek gerekiyor.

Dünya ile sıkı ilişki içinde olan, aklına gelen her şeyi yapmak isteyen ya da başına gelen her olayın sonuçlarını düşünmeden tepkiyle karşılayanın, hikâyede geçen olayları hayalinde canlandırabilmesi ve bu mesajlardan ders alması şarttır.

Yaşamak durumunda kaldığımız bir serüvenin ya da basit bir meselenin bizim için hayır mı, şer mi olduğunu bilemediğimizden, ulu orta konuşup yorumlarda bulunmak bir hatanın işareti olsa gerek. Zira, bu beklentiler  bizi sıkıntılara, çalkantılı ortamlara  sürükler.

Alınacak önemli derslerden biri de budur.

Açıkçası, yaşlı bilgenin olan-biten etkinliklerde acele etmemesine, zekâsına, basiretle  bakabilmesine, ahlâkına sahip olabilmek, gerekiyor diye düşünmekteyim!

 

Ahmed F. Yüksel

 

 

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..