Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '11

 
Kategori
Kültürler
 

Yaşlılarımız

Yaşlılarımız
 

Onlar bizim başımızın tacı ...


Bir toplumu ayakta tutan, o toplumun kültürü, geleneği, inançlarıdır . Bu hepimizin bildiği gerçek, bizim toplumumuzda tam anlamıyla kanıtlanmıştır. Özellikle aile ile ilgili kültürümüz, töremiz; bizi biz yapmış,gelişmiş toplumların gıpta ile baktıkları bir aile kurumumuz olmuştur ; son çeyrek asır öncesine kadar da böyleydi. Kadının çalışma yaşamında yoğun bir şekilde yer almaya başladığı bu son dönemde, aile düzeninde de köklü değişmeler oldu.Örneğin çocuk bakımı. Çocuk okul öncesi döneminde,hatta bazı durumlarda bir kaç aylıkken yuvalara bırakılmaya başlandı.İster istemez ev işlerinde aksamalar, kadının evin giderlerine katkısı nedeni ile harcamalarda da huzursuzluklar gündeme gelmeye başladı. "Ataerkil" dediğimiz aile düzeninde ise, büyük evlerde; gelin-görümce-elti gibi bir ailenin farklı ailelerden gelen bireyleri birlikte yaşıyorlardı.İçte birçok huzursuzluklar olsa da, bunlar dışarıya yansıtılmaz,aile geleneğine göre bu çok ayıp sayılır "Kol kırılır yen içinde kalır"dı. Bu düzen içinde yaşlılar evin kralı,kraliçesi idiler. Onlara sorulmadan hibir uygulama yapılamazdı. Çocuklar adeta üçüncü sınıf vatandaştı... Kesinlikle söz hakları yoktu. İstisnai durumlar dışında, düzen bu minval içinde sürüp giderdi...

Günümüze bakacak olursak, herşeyin ne kadar farklı olduğunu, insan ilişkilerinin ne kadar değiştiğini ve de bu değişikliğin artık kanıksandığını görüyoruz. Küçülen evler,daralan bütçeler, haddinden fazla artan nüfus, batının kültürünü, yaşam şeklini bize zorla dayatan medya... Bir akşam sofrasında bile birlikte olamayan , bireylerin birbiri ile iletişim kurmaktan adeta kaçındığı, bilgisayar dostluklarının , en yakınlarımızın sıcaklığının yerini aldığı modern dünya...

Böyle bir dünyada çocuklarımızın dünyasına ne denli zor girdiğimizi , girebildiğimizi hepimiz biliyoruz . Ben emekli olalı uzun yıllar oldu.Çalıştığım yıllarda öğrencilerimden bunu gözlemem hiç zor olmazdı,öğretmen arkadaşlarla da bu konuda dertleşirdik sık sık.

Çocuklar gibi yaşlılar da, bakım ve ilgi isteyen, bunu da fazlasıyla hak eden sevdiklerimiz.... Ekonomik yönden kendine yetmekte zorlanan bireylerin nüfusun dörtte üçü kadar bir çoğunlukta olduğunu biliyoruz.. Evi veya maaşından yararlanmak için anne-babası ile birlikte oturan, eşinin gönlünü de ancak o şekilde yapabilen insanlarımız, günümüzün gerçeklerinden...Yaşlı anne-babalarına "Çınar ağacı"ndaki gibi sırayla bakan çocuklar da, yine günümüz gerçeklerinden...Bir tanıdığımın yaşlı annesi bu konumdaydı.Yedi çocuğu sırayla bakarlardı.Kadıncağızın, bir çocuğunun evinden ayrılacağı sırada gözyaşları ile bana şikayet edişini hep hüzünle anımsarım."Beni evimde bıraksalar , orada baksalar, ordan oraya beni rezil etmeseler olmaz mı"diyerek...

Huzurevleri, ne kadar konforlu olsalar da, bir evin sıcaklığını, yaşlıların yakınları ile istediği gibi vakit geçirebilme olanağını vermesi mümkün değil . Hele bir de, "Beyaz melek" teki yaşlı kadının dövülmesi sahnesinin gerçeğinin uygulandığı huzur evleri var ki , Allah kimseyi düşürmesin oralara... Günümüzde evde yaşlı bakım işi ile uğraşan profesyonel işletmeler var. Yakınların,çocukların gözetiminde, bu tür uygulamalar da, akılcı çözüm olarak gözüküyor bana.

Günümüz insanı , ister kabul edelim ister etmeyelim, yaşlısından gencine; bizden öncekilerden çok daha bencil... En basitinden bir örnek : Herkes kendine göre bir program izlemek istiyor televizyonda. Yaşlı bir insanın tercihi ile diğerlerininki genelde uymuyor. Onlar kendi yaşadıkları dönemdeki gibi bir düzen istiyor, sürekli müdahalede bulunuyorlar.Çocuk eğitiminden tutun da sofra düzenine kadar.Bir de gelin/damatla olan ilişkileri ilk günlerden beri iyi değilse, o evde huzursuzluk çıkmaması mümkün mü... Eşlerin kendi aralarında veya çocukları ile ilgili ufak tefek de olsa sorunları söz konusu olduğunda , yaşlı üzülüyor ya da kendi üzerine alınıyor çoğu kez. Ben bunu kayınvalide olduktan sonra da yaşadım, önceleri de... Bütün bunları görmezden gelip, "Onlar bizi ne zorluklarla büyüttü, biz onlara neden evimizde bakmayacak mışız" gibi işin duygusal boyutunu öne çıkarmak isteyenlerin ne kadar samimi ve gerçekçi olduğunu , onları yakından tanıyanlar daha iyi bilir sanırım. Tabiki ödenmez hakları... Bizler ne zorluklarla büyütüyoruz, hayata hazırlıyoruz, onlar belki daha fazla emek verdiler. Bu gerçek, onların yanımızda olup bakımlarının sağlanmasının bir görevden öte, bir zorunluluk olmasını gerektiriyor . Olaya bu açıdan bakınca çok yüzeysel ve duygusal yaklaşmış oluyoruz. Oysa yukarıda sözünü ettiğim hayatın gerçekleri ile yüzleşerek bir kez daha düşündüğümüzde, onların yanımızda incinmesi yerine kendi dünyalarında evlatlarının desteği ve şefkati ile yaşamlarını sürdürmelerinin daha akılcı olduğunu göreceğimizi sanıyorum...

Bu konuda kimileri , başkalarının"vicdan"larını sorgularken, onların özel sorunları veya geçmişte neler yaşadıklarını bilmeden, kendi konumlarını da , hakkaniyetle düşünmeden, insaf ölçüleri dışına çıkarak eleştiri yapabiliyorlar rahatlıkla... Ben gönlümün mahkemesinde, kendimi "suçlu" sandalyesine oturturum çoğu kez; vicdanımın sesini daha iyi duyabilmek doğru kararlar alabilmek için, olabildiğince objektif olmaya çalışarak... Yaşamımdaki,kişiliğimdeki olumsuzlukların sebebi olanların, bana yapılanların tek tek muhasebesini yaparım aynı zamanda da... "Kötü"yü "iyi"nin içine, katık yapıp yiyebilecek kadar da, gerekli hoşgörüye sahip olduğumu düşünüyorum... Birbirimizi anlayıp hoş görebildiğimiz ölçüde "empati" yapabildiğimiz oranda " gerçek insan" olabileceğimiz fikrindeyim. Bu doğrultuda da; ister yaşlı olalım ister genç, karşımızdakini sağlıklı değerlendirebilmek için, her olaya veya düşünceye geniş açıdan bakmak , vicdan-mantık çerçevesinde, akılcı bir yol izlemek gerekir diye düşünüyorum...

 
Toplam blog
: 307
: 1382
Kayıt tarihi
: 08.08.07
 
 

Emekli Türkçe öğretmeniyim.Şimdi Marmara Üniversitesi bünyesinde bulunan, Atatürk Eğitim Enstitüsü ..