Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Şubat '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaşlılık üzerine bir söyleşi

Yaşlılık üzerine bir söyleşi
 

Hemen herkes gençlik nedir bilir, ama yaşlılığı bilemez. Çünkü daha o çağlara gelip pijamasını giymemiş, köşesinde oturmaya mahkûm olmamıştır.


“Ben gençlik nedir bilirim, ama sen yaşlılık nedir bilmezsin.” diyor Orson Welles bir şarkısında. Anlaşılan şu ki o da bu gerçeği görmüş ve yaşamış. Gençlere sesleniyor. Demek istiyor ki; ben artık yaşlandım siz de bir gün benim gibi olacak ve elden ayaktan düşeceksiniz.

Epeyce çarpıcı bir yaklaşım bu.

Evet! Gençlik dönemi takriben yirmi yaşlarında başlar, otuz, bilemediniz otuz beş yaşlarına kadar sürer. Cahit Sıtkı Tarancı, insana yetmiş yaş biçmiş. Bundan sonrası olgunluktur ve akabinde yaşlılık devresi gelir.

Gençlik devresine ait birçok doküman var. Hepsi de insan beyninin en randımanlı çalıştığı, alış kabiliyetinin zirveye çıktığı dönemlerin bu yıllara rastladığını vurguluyor. Yaşlılık, keyfi olmadığı içindir ki istemediğiniz anda ‘yaşlı olamam’ demeniz mümkün değil. Her insanın sıra dışı şartlar haricinde yani normal durumlarında karşılaşacağı, dönüp dolaşacağı bir zamandır bu süreç.

Derler ki; “gençliğinizin kıymetini bilin!”

Hemen herkes gençlik nedir bilir, ama yaşlılığı bilemez. Çünkü daha o çağlara gelip pijamasını giymemiş, köşesinde oturmaya mahkûm olmamıştır.

Şimdilerde nesil yapısından mıdır nedir, torun torba sahibi olmadan erkenden çekilmek yaygın. Ama bazılarına ise "kader" izin vermiş, yıllarca çalışmış, çabalamış, bir yerlere gelmiş, çoluğunu çocuğunu yetiştirmiş, onlara iyi kötü bir şeyler hazırlamış ve sonrasında ömrünü noktalamıştır. 

Geçtiğimiz süreçlerde Birleşmiş Milletlerce ‘Yaşlılık haftası’ ilân edilmişti, anımsarsanız. Sevgililer, anneler, babalar günlerinin yanı sıra yaşlılar için de bir gün düşünülmüş. İyi de edilmiş. Hatırlanışı bile bir değer vermenin ürünü…

Etrafımda yaşlı insanlar görüyorum. Elden ayaktan çekilmişler, bakıma muhtaç durumdalar. Bu halleri ile evlere sığamaz olmuşlar. Ağır geliyorlar. Ev halkı onları kafasında çoktan terk etmiş. “Daha ne kadar sürer bunun yaşamı?” deyip aralarında bir tahminde bulunuyorlar. Sanki ölüm haberi bir müjde gibi gelecek onlara. Bu haberi duyar duymaz sevinçten uçacaklar. Yaşlılar da bunun farkında, ama elden ne gelir? Çaresiz, bir şey yapamıyorlar.

Tanık olduğum bazı zengin yaşlılar var. Yakınları, kendi aralarında dedikodu yapıp, bir şekilde rapor alarak mirasına konmak istiyorlar. Bundan hiç çekinmiyorlar.

Bu tip hareketlere reva görülmeyen, ama hali vakti yerinde olup da yaşlılıktan ötürü yalnız kalanlar da sayılamayacak kadar çok. Ama onlar talihli türden. Çünkü mirasçılarının iyi niyetleri sayesinde çoktan huzur evinin yolunu tutmuşlar! En azından, bunamış raporu alınmıyor kendilerine!..

Diğer taraftan makûs talihi ile yaşamak zorundakileri de unutmayalım. Bu yaşta bir avuç ekmeğe muhtaç durumda bunlar. Didinip duruyorlar. Elindekilerini paylaşmak istiyorlar..

Eskimolarda bilinen bir usul var, elden ayaktan düşen kimseleri bir tarafa bırakıyorlar, ölüme terk ediyorlar. Ne kadar acıklı, korkunç bir davranış biçimi değil mi?

Yaşlılığın doğal olduğunu biliyoruz. Ama yaşlanacağımızı pek düşünmüyoruz.

 

Ahmed F. Yüksel

 

 

 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..