Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Mart '17

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yaşlılık

Yaşlılık
 

Yaşlandık. Gençlikteki canlılığımız nerede? Çalışmaktan, yürümekten, yüzmekten yorulmazdık. Taşı sıksak suyunu çıkarırdık. Ulusal bayramlarda, yazılı belgeye bakmadan konuşurduk. Son yıllarda, yazıları okumakta zorlanıyoruz. Gözlerimiz, daha az görür oldu. Gücümüzün azaldığını hissediyoruz. Unutkanlığımız, gün geçtikçe artıyor. Yaşlılıkta, bir de hastalıklar yakaya yapışıyor. Tansiyondu, ağrılardı, kolesterol yüksekliğiydi, prostat büyümesiydi; birtakım tıp terimlerini de öğreniyoruz. İki yaşlı bir araya gelince bunları konuşuyoruz. OysaCicero, yaşlılığı över

Cicero,””Yaşlılık” adlı yapıtında, yaşlılığı över.Cicero'nun Cato Maior'u İ.Ö.44'te, altmış iki yaşındayken yazdığı kabul edilmektedir.Cicero'nun bu küçük yapıtı başkalarından kapma değilse de, bütünüyle özgün de sayılamaz. Buna karşın insanlara özgü soylu duygulardan öyle içtenlik ve coşkuyla söz etmiş, hem kendisini hem başkalarını avutmayı öyle candan istemiştir ki, yapıt oradan buradan alınan düşüncelerin ustaca birbirine bağlandığı duygusunu vermemektedir. Cicero yaşlılık konusunda birçok yazı okumuş olabilir; ama yapıttaki canlılık, sözünü ettiği duyguları duymuş ve düşünmüş, onlara kişiliğinden bir şeyler katmış olduğunu gösteriyor. 

Kaynak: http://dusundurensozler.blogspot.com.tr/2007/08/cicero-yalilik.html

Bakın yazarlar, düşünürler yaşlılık için ne diyorlar:

İnsan, yaşlanınca gençliğinden daha çok iş yapmalıdır. (Wolfgang Van Goethe) Sıkıntı vermeyen bir yaşlı, dostsuz kalmaz. (Alphonse de La Martine) Yaşlılık kötü bir alışkanlıktır, çalışkan bir insan böyle bir huy edinmeye vakit bulamaz. (Andre Maurois) Akıl yaşta değil baştadır; fakat aklı başa yaş getirir.(Cenap Şehabeddin) Taşkınlıklara insanın gençlikte gücü yeter; ama bunun acısı ihtiyarlıkta çıkar. (Francis Bacon) Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir, çıktıkça yorgunluğunuz artar nefesiniz daralır ama görüş açınız genişler.(İ. Berkman) Gençliğin güzel bir yüzü, ihtiyarlığın güzel bir ruhu vardır.(İsveç Atasözü)

Cahit Sıtkı Tarancı,”Otuz Beş Yaş” şiirinde, saçlarının beyazlaştığından söz ediyor.

“Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?

Benim mi Allah’ım bu çizgili yüz?

Ya gözler altındaki mor halkalar?

Neden böyle düşman görünürsünüz.”

Oysa Tarancı’nın saçlarına ak düşmeden bu dünyadan göçmüştür.

Yaşlılığa katlanmak, hastalıkları çabalarımızla gidermek gerekir. Sağlığı göz önünde tutmak, spor yapmak, ölçülü yemek içmek, gerek. Sadece bedeni değil, belleği, ruhu da beslemeli ki unutkanlığa yakalanmayalım.Cicero,”Yaşlılığa karşı en mükemmel ilaç, bilgili ve erdemli olmaktır, der.

Yaşlılık, kişiden kişiye değişir mi? Kuşkusuz, evet. Cahit Sıtkı, yaşlı olmadığı halde-46 yaşında ölmüştür-dizelerinde vurguladığı gibi kendini yaşlı hissetmektedir. Dedem,Yaş yetmiş, iş bitmiş,derdi; ama yetmişinde de sekseninde de işi bitmemişti. Bir tarla sebze yapar, gübrelemesini, sulamasını da yapardı. O yıllarda kimyasal gübreler yoktu. Hayvan gübresi kullanılırdı; bu nedenle de sebzeler organikti. İnsanlar, bahçede, tarlada, bağda çalıştıklarından daha dinamiktiler. Et ve süt hayvanları da hormonlu yemlerden uzak beslendiklerinden sütleri, etleri daha sağlıklıydı.

Yaşlılık, insanı çalışmaktan uzaklaştırırmış. Hangi işlerden? Yaşlılıkta, fiziksel güç azalır; ama yaşlıların da yapacağı işler yok mudur? Bu işler, çevre koşullarına göre değişir. Sözgelimi, köyde hayvan otlatır, bostan sular. Kentte, ev işlerine yardımcı olur. Yardımcı olamayacağı zamanlar da olur yaşlının; çünkü daha sık hastalanır. Ama sağlığı göz önünde tutmak, gücü ölçülü kullanmak, düzenli beslenmek, asıl belleğe, ruha özen göstermeli ki yaşama dinamizm kazandırılsın. Çok yorucu olmayan yürüyüşü, yüzmeyi, bisiklete binmeyi (gücü varsa, biliyorsa) de ihmal etmemeli; çünkü sporun yaşlanmayı geciktirdiği düşünülmektedir. Spor yapan yaşlıyla yapmayan bir değildir. Yazlıkta, seksenin üstündeki kimi komşular, kilometrelerce yürüyüş yapar, denizde yüzerler, hatta içlerinde koşanlar da vardır. Bunlar, yaşamlarına canlılık ve renk katanlardır. Tembel, unutkan, uyuşuk yaşlılar gevezelik ederler.

“Yaşlıların aklına bir şey olmaz, yeter ki çabalarını sürdürsünler; bu, yalnızca parlak ve onurlu durumda bulunanlar için değil, kendi hâlinde bir ömür sürenler için de böyledir. Sophokles, en yaşlı zamanlarında bile yazdı. Yaşlı olduğum hâlde her gün yeni bir şey öğreniyorum” diyor. (Ön. ver. s.26.) (Cicero,Yaşlılık, Dostluk, çev: Dr. Ayşe Sarıgöllü, s.24)

Gençliğimizde, yaşlılar, yaşlılığınıza pay bırakın derlerdi. Derlerdi de yaşlılığa nasıl pay bırakılacağını, açıklamazlardı. Her yaşın kendine göre özelliği vardır: Çocuklukta sevimlilik, gençlikte taşkınlık, orta yaşlılıkta ağırbaşlılık, yaşlılıkta olgunluk beklenir Yaşamın her çağında, zorluklarla karşılaşılır; ama zorlukların üstesinden gelineceğine inanç varsa zorluklar aşılır. Yaşlılıkta öyle mi? Gücün yetmiyor; gözün tutmuyor.

Yaşamak, güzel de yaşlanmak üzücü. Canım sen de her yaşın bir güzelliği vardır, derler. Derler de öyle mi?  Şair, öyle düşünmüyor.      

Yeniden işe başlanmıyor,
Kimse senden hoşlanmıyor.
Öne katıp taşlanmıyor.
Ah Yaşlılık ah !(
Cemile Ayrık)

Yaşlılık, insanı, iş yaşamından uzaklaştırır. Beden zayıflar.Yaşlılar, gençlerin yaptıkları işleri yapamazlar; ama düşünceye, deneyime dayalı işlerde daha uygun karar verebilirler. Yaşlılar için hemen her zevkten yoksundurlar. Ölüme yakındırlar, derler. Yahya Kemal Beyatlı, bakın yaşlılık için ne diyor:

“Ölmek kaderde var; yaşayıp köhnemek hazin.

Buna bir çare yok mudur ya Rabbülâlemin.”

Yaşlılıkta, bellek zayıflar, derler. İşletmezsen zayıflar elbette. Peki, yaşlılık o kadar sıkıcı mıdır? Yaşamın çekilmez bir çağı mıdır? Yaşlılığını iyi geçirenler, bedenini, belleğini canlı tutanlar; çalışanlar, üretenler de yok değil.

Yazarların birçoğu, yapıtlarını, orta yaşlarında ya da yaşlılıklarında vermişlerdir.Sandal, ünlü yapıtı Kızıl ile Karayı, kırk sekiz;Victor Hugo, Sefiller ’i altmış;Volta ire, Mektuplar ’ı yetmiş üç; Tolstoy,Ölümden Sonra Dirilme ’yit yetmiş iki yaşında yazmıştır.(Batı Edebiyatından Seçme Metinler,İstanbul,1968)

000000

Sait Faik,Bitmeyen Senfoni’yi,seksen üç;Halide Edip Adıvar,Mor Salkımlı Evi yetmiş dokuz;Reşat Nuri Güntekin,Yaprak Dökümü’nü seksen iki; Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Gençlik ve Edebiyat Hatıraları’nıseksenyaşında yazmıştı. (Ahmet Oktay,Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı (1923-1950) Kültür Bakanlığı, Ankara.)

Albert Einstein,İzafiyet Teorisi’ni genç denilmeyecek bir yaşta (kırk iki) dünyaya açıklamıştır.

Demek, yaşlılık göreli bir kavram. Hani derler ya! İnsan kendini hangi yaşta hissederse o yaştadır. Tembel tembel oturanlar, kırk elli yaşlarında kendilerini yaşlı, ihtiyar hissederler. Yetmiş, seksen yaşında kendini genç hissedenler olduğu gibi. Ama yaşlandıkça bellek zayıflar derler. İşletmezsen ya da yaradılışında bir ağır işliyorsa elbette zayıflar. Okuyan, yazan, bulmaca çözen, toplumsal ilişkileri güçlü insanların bellekleri de canlıdır. Bunlar, düşünür, araştırır; yenilikler, değişiklikler peşinde koşarlar; içleri içlerine sığmaz.

Yazlıktan komşum yazar Hayrettin Kalkandelen doksanlı yaşlarında yazıyor. Öğretmenim Mehmet Aydın Cumhuriyet’le yaşıt olduğu yıllarda da yazardı. Diğer öğretmenim dil ustası Emin Özdemir de birçok yapıtını yetmişli yaşlarından sonra yazmıştır. Dostum, hemşerim Prof.Dr. Aytaç Açıkalın da yaşı seksenlerde yazar, bir ilden diğer ile koşarak konferanslar verir.Prof.Dr. Erdal Ceyhan da Milliyet Blog ’da şiir, deneme, makale, fıkra… yazar da yazar.2703 Blok (19.03.2017 )

.Gençliklerini onurlu yaşayan yaşlılar, saygı görür; ne yazık ki yaşantısını onurlu sürdüren insan gün geçtikçe azalıyor. Ne ak saçlar, ne yüzdeki kırışıklıklar, insana hemen saygı var ki gemisini yürüten kapatana saygı duyulur oldu.

Genç, uzun süre yaşamayı umar. Derler ya gençler umutla yaşar; yaşlılar anılarıyla. Yaşlıların geleceğe ilişkin umutları sınırlıdır. Yaşlının umudu yokmuş; öyle mi? Yaşlı, umudunu gerçekleştirmiş ya da gerçekleştirememiştir. Belli bir yaştan sonra da gerçekleştirme olanağı yoktur; sağlığı elverdiği oranda gününü yaşamalı öyle değil mi? Olanakları elverdiği ölçüde, yurtiçinde ve yurtdışında değişik yerleri gezip görmeli.

Yaşlanma bedensel, ruhsal, zihinsel ve toplumsal değişimler sürecidir.  Son yıllarda gerek sağlık alanındaki yenilikler, gerek beslenme koşullarının iyileşmesi gibi nedenlerle insan ömrü uzamış ve tüm dünyada yaşlı nüfus artmaya başlamıştır.  Yaşlı bireyin bedensel, ruhsal ve sosyal değişimlere uyum sağlamasına paralel olarak  kendi potansiyellerini geliştirmeye yardımcı olan yaşlı rehabilitasyonu da giderek önem kazanmaktadır.

Çok söze ne gerek? Belleği işletme, olup bitenleri anımsama, olacakları kestirme yeteneği; beden, ruh devinimi olduğu sürece yaşlılık da olgunlaşmış bir meyve gibi tatlıdır.

19.03.2017,Hüseyin Başdoğan

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..