Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '10

 
Kategori
Deneme
 

Yastık sohbeti yapan adamı bilir misiniz?

Yastık sohbeti yapan adamı bilir misiniz?
 

muzooo


Sanırım lise iki idi. Ablam hastanede yatarken sıkılmasın diye babam ona bir volkman almıştı. Gece uyku tutmayınca taktım kulaklıkları radyo düğmesini açıp uzandım. Tekerlek gibi düğmesini işaret parmağımla yuvarlıyordum. Bazı kulağıma hoş gelen şarkılara takıldım. Sonra yolculuğa devam. Bi adam konuşuyordu gecenin bir yarısı. Hayır, hiç doğal değil. O saatlerde programcılar varsa eğer sesini buğulu tonda ayarlar ve kısık kısık, “merhabalarrrrr, yine bir kış gecesi sizler sımsıcak yataklarınızda bana kulak vermişkennnn…” gibi cümlelerle ruhunu teslim ediyor havası verir genelde. Ama şimdi aşırı enerjik bir ses vardı kulağımda. Telefon bağlantıları alıyor canını sıkanlara güle güle deyip telefonu kapatıyordu acımadan. Bazen aşırılıklar hoş gelir insana. Devam ettim dinlemeye. Ertesi gün aynı frekansı yine buldum ve sonraki gün ve sonra sonraaaa… Yaklaşık on yılı devirdik Muzoyla. Bana yakın gelen içtenliği, dürüstlüğü ve açık sözlülüğü idi ilk dinlediğimde. Ve sonraki günlerde hatta yıllarda bunlara yakın birçok özelliğini öğrendim Muzo’ nun. Ben bazen vefasızlık edip Muzo ‘ya ara veriyorum. Fakat döndüğümde Muzo aynı sadakatiyle yerinde duruyor. Ümit ediyorum upuzun yıllar kulağımdan eksilmez. (RADYO TATLISES MUZAFFER GÜSAR) (SİZE BU ENTERESAN VE MÜKEMMEL ADAMIN KENDİ KALEMİNDEN BİYOGRAFİSİNİ BULDUM.TANIMAK İSTEYENLER İÇİN.) MUZO;

Merhaba,

Böyle yazılar yazmak yazan için nasıl sıkıcıdır anlatamam. Hele bu yazılardan daha önce bilmem kaç kere yazdıysanız... "seni tanımak isteyenler sayfana girip bu yazıyı okuyacaklar" dediklerinde beni pek de ikna edebildiklerini söyleyemem. "abi merak edenler geceleri yayını dinlesinler, ne öğrenmek istiyorlarsa öğrenirler" dedimse de başarılı olamadım Her neyse bir an önce başlarsam daha çabuk biter. 7 Ekim 1969'da Düzce'de doğdum. 4 yaşına kadar konuşamadığım için olsa gerek kendimi bildim bileli fırsatını bulduğum her yerde milleti susturup konuştum. İlkokulun ilk yıllarında ben yeni yeni konuşabildiğim için evde kim varsa herkesi beni dinlemeleri için esir ederdim. Ortaokul yıllarında tiyatro'yla ilgilenmeye başladım. Aslında ilkokuldan beri hep konservatuarda okumak istemiştim ama olmadı. lise bittikten sonra bir yıl kıçımın üstüne oturdum ama sonraki sene Anadolu üniversitesi iletişim bilimleri fakültesi sinema ve televizyon bölüm’üne yetenek sınavını kazanarak girdim. üniversiteyi birincilikle bitirdiğimi uzun bir zaman cv'lerime gururla yazdım ama gelin görün ki; hiç kimse bu gereksiz ayrıntının üstünde durmadı. kıçını açanın önünü açan bir düzen sayesinde sadece ben değil, bir çok genç uzun bir zaman işsiz gezdi. 1992 yılında çok kısa bir dönem bir araştırma şirketinde medya koordinatörlüğü görevinde bulunduktan sonra İstanbul fm'de yayıncılığa başladım. Garip aylardı ama insanın yaşadıkları ne olursa olsun kendisine farklı deneyimler kazandırıyor. kısa bir zaman da İstanbul fm'de çalıştıktan sonra artık neredeyse kendi radyom gibi olan radyo d'de yayınlarıma devam etmeye başladım.

ilk yıllarımda şimdi olduğum gibi dilim köşesiz değildi. gerçi o yıllarda da bu kadar yalap şalap değildi çok şey. Mesela Petek Dinçöz, Ayşe hatun Önal gibilere sanatçı denilmiyordu. Evet, o'nlar gibiler kendimi bildim bileli vardılar ama benim meslekteki ilk yıllarımda da daha önceki yıllarda da işlerine sanatçılık denilmiyordu. Katillere de, yosmalara da başka kapılar açılıyordu. Aman, yıllardır her gece bunlardan konuşmaktan bıkmamış olmam lazım ki; burada da yazıyorum. Ben ve benim gibi bir kaç ilkel yayıncının topunun ne halt olduklarını anlatmam aslında çok anlamsız. Biliyorum. Kim neyi doğru biliyorsa onu yapacak. Sokma akıllar yedi adım gitmez. Sokarsın, yedi adım sonra durur, sana bakar salak salak; "e, haydi soksana" der... Her salağa akıl sokmaya kalkarsan da sende hiç bir şey kalmaz. Bende de aynen böyle oldu yıllar önce. Akli melekelerimi yitirdiğimden bu yana radyo yayınlarım daha da fazla dinlenir bir hal aldı. Hani deveyi diken daha makbul görülürmüş ya, işte benimkide aynı böyle oldu. Aslında mikrofonun başına geçtiğimde son derece aksi, ilk dinleyenler için terbiyesiz, kaba, ona buna laf sokan bir deli gibi algılandığımın farkındayım. Ama hiç umurumda bile değil... Benim neyi söylediğim bana göre nasıl söylediğimden daha önemli. İşte bu nedenle son derece rahat oluyorum yayında... Kimseye kendimi beğendirmek gibi bir kaygım yok. Ben ben olunca zaten beğeniliyorum. Ve... En önemlisi de; geceleri sokaklarda bir köşeye sığınıp var olmaya, hayatını devam ettirmeye çabalayan hayvanlara, inançlı olduğunu düşünüp de vahşice davranan insanlar depremlerde göçük altında kaldıklarında yalakaca yanaşıyorlar ve bu arada beni de dinliyorlarsa aman sakın dinlemesinler çünkü her gece kendileri gibi olanlara bir sürü laf söylüyorum.

Sizler bu yazıyı okuduysanız zaten büyük bir ihtimalle beni bilenlerdensinizdir. yok, eğer yeni tanımayanlardansanız bu andan sonra yıllar sürecek bir beraberliğin startını almış durumdasınız.... Karı koca gibi aynı yastığa baş koymaya hazır mısınız? E, haydi o zaman artık yatalım.

 
Toplam blog
: 37
: 1522
Kayıt tarihi
: 18.08.09
 
 

Tokat'ın Yeşil Niksar'ında 1985 yılında doğmuşum. İstanbul'da yaşıyorum. Açıköğretim İşletme 3. sını..