Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Haziran '07

 
Kategori
Kişisel Gelişim
 

Yastıkaltı hikayesi: İnsan arkadaşınındır!

Yastıkaltı hikayesi: İnsan arkadaşınındır!
 

Bir hikaye vardır, iki arkadaşın çölde yürüyüşünü anlatır.

Yolculuğun bir noktasında bir münakaşa olur ve biri diğerine tokat atar. Tokadı yiyenin canı acır ama bir şey söylemeden kuma şöyle yazar:

"Bugün en iyi arkadaşım beni tokatladı."

Bir vahaya gelene kadar yürümeye devam ederler ve suya girmeye karar verirler. Tokadı yiyen bataklığa saplanır ve boğulmaya başlar ama arkadaşı kurtarır. Yarı boğulmadan kurtulduktan sonra bir taşa şöyle yazar:

"Bugün en iyi arkadaşım hayatımı kurtardı."

Tokadı atan ve hayat kurtaran sorar: "Canını acıttığımda kuma yazdın neden şimdi taşa?"

Diğeri cevaplar: "Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı silebilsin ama biri bizim için iyi bir şey yaparsa taşa kazımalıyız ki hiç bir rüzgar silemesin."

Bana kalırsa insan biraz da arkadaşlarınındıur bu dünyada.

Kardeşleri kadardır... Gerie ne kadar çok kardeş bırakırsa, o denli sevinç yaşamıştır...

Kardeş kalabilmek içinse, acıları kuma, iyilikleri taşa yazmak gerekir...

Özel bir kimseyi bulmak bir dakika alır ve unutmak ise bir ömrü.

Genç adamın biri, dermiş babasına her gün; "Benim de dostlarım var, sendeki dost gibi"
Baba, itiraz eder, "Olmaz öyle çok dost, hakikisi belki bir, belki iki, fazlasını bulamazsın gerçek, hakiki..." Devam eder durur konuşma...

Aralarında başlar bir tartışma, karar verirler bir sınava, dostun hakikisini anlamaya...

Bir akşam bir koyun keserler ve koyarlar çuvala. Baba der ki oğluna, "Hadi al bu çuvalı, şimdi götür dostuna".

Çuvaldan kanlar damlamakta, sanki öldürmüşler de bir adamı, koymuşlar çuvala, dıştan böyle sanılmakta. Delikanlı sırtlar çuvalı, gider en iyi bildiği dostuna, çalar kapıyı.

O dost, bakar ki bir çuval, hem de kanlı, kapar hızla kapıyı delikanlının suratına, almaz içeri arkadaşını...

Böylece tek tek dolaşır delikanlı, kendince tanıdığı, sevdiği dostlarını.

Ne çare, hepsinde de sonuç aynıdır. Evlat geriye döner. Ama içten yıkılır...

Babasına dönerek; "Haklıymışsın baba" der. "Dost yokmuş bu dünyada ne sana, ne de bana".

Baba "Hayır evlat" der, benim bir dostum var bildiğim. Hadi, çuvalı alda bir kerede git ona. Genç adam, çuvalı sırtlar tekrar.

Alnından ter, çuvaldan kanlar damlar... Gider, baba dostuna. Kabul görür, sevinir.

O dost, delikanlıyı alır hemen içeri. Geçerler arka bahçeye. Bir çukur kazarlar birlikte, çuvaldaki koyunu gömerler adam diye, üzerine de serpiştirirler toprak. Belli olmasın diye dikerler sarımsak...

Genç adam gelir babasına; "Baba, işte dost buymuş" diye konuşunca, babası; "Daaha erken, o belli olmaz daha. Sen yarın git O'na, çıkart bir kavga, atacaksın iki tokat, hiç çekinmeden ona,
işte o zaman anlaşılacak, dostun hakikisi. Sonra gel olanları anlat bana..."

Genç adam, aynen yapar babasının dediğini, maksadı anlamaktır dostun hakikisini, babasının dostuna istemeden basar iki tokadı!

Der ki tokadı yiyen dost:

"Git de söyle babana, biz satmayız
Sarımsak tarlasını böyle iki tokada"

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..