Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '11

 
Kategori
Anılar
 

Yatılı öğrencilik anıları...

Sizlere zaman zaman benim okul arkadaşlarımdan bahsediyorum ya, geçen gün, bu arkadaşlarımdan biri o yıllara ait anılarını kaleme almış. T.E.D Ankara Koleji’ne aynı yıl birlikte başladığımız ve üniversite’de de bir yıl kadar aynı evi paylaştığım bir sevgili arkadaşım o günleri bakın nasıl anımsıyor. Sizlere de ilginç geleceğini düşünerek onun gözüyle o günler.. Aynen paylaşıyorum:
“1957 yılında babam beni kolejin yatılı kısmına teslim ettiğinde kendimi yetimhaneye teslim edilmiş gibi hissetmiştim...
Gerçi okula başlamadan önce Bandırma’dan Ankara’ya gelmiş ve yatılı öğrencilerin gereksinimi olan kılık kıyafet ve diğer malzemeleri, Kolej’in verdiği listeye uygun olarak satın alma ritüeline katılmıştım.. Bu ritüel yetimhaneye yatacak bir garip gibi hissetmeme yetmişti zaten… O zamanlar hazır beyaz gömlek yoktu, poplin gömleklikler alınır ve terzide diktirilirdi, lacivert ceket ve gri pantolon da öyle… Bu da vakit alıcı bir işlem olduğunda 10 gün öncesinden Ankara’ya gelişimi hatırlıyorum… Pazen pijama ve iç çamaşırları ise evlerde herkesin annesi tarafından dikildiğinden modeller çeşitli olmasına karşın dikişi basit, modeli şort biçimli, beli lastikli patiska donlar giyerdik.. Bir tek fanila çarşıdan alınırdı sanırım… Yine “kazaklar” da ev imalatlarındandı… Taa yaz başından kazak siparişi evdeki büyük anneye verilir ve tüm yaz boyunca kazak imalatı evde sürerdi… O zamanlar evler üretim yeriydi, birçok ihtiyaç evdeki imalatlarla karşılanırdı…
Malzemeler tamam olduğunda babam beni Kolejin yatılı kısmına teslim etmişti… Bir sonbahar günü 1957 de… Bırakıp gidişini nemli gözlerle seyretmiştim… Hele geceleri bir ranzada kimsesiz bir garip gibi yatmak... Ara sıra geceleri yatağımda sessizce ağladığımı hatırlarım...
Bizleri, sabah saat 6.30 da kaldırırlardı sanırım... Uyandırmak için metalden ranzaların başlıklarında bulunan ince demirlere sopayla vurularak... Daha doğrusu "arp" çalar gibi sopa ucunu ranza başlıklarında gezdirerek yüksek ve rahatsız edici bir ses çıkarılırdı uyanmamız için... Bazı hocalar da yorganı açardı aniden üstümüzden eğer kalkmakta gecikilirse... Hangi hoca daha çok gurultu çıkarıp nefretimize mazhar olurdu? Sanırım “balık adam” namlı gece yatakhane hocası. Pek ürkütücü bir tipi de olmadığından şakalarımızdan nasibini bolca alırdı... Seydi beye gelince.. Orada dur... kimse ona şaka yapmaya cesaret edemezdi.. Korkardık ondan...
Neyse, bu uyandırma paldır küldüründen sonra uyku mahmuru, alacakaranlıkta kalkar ve ranzadan aşağı atlardık üstte yatanlar.... Sonra ince uzun dolapların asma kilitli kapağını özenle sakladığımız anahtarımızla açıp havlu, sabun, diş fırçası gibi malzemeleri alıp tuvaletlere koşardık sıra kapmak için... Her faaliyet, yemek, yüz yıkamak, tuvalete gitmek koşarak yapılırdı sıra kapabilmek için...
Sabah lavabo ve tuvalet işleri bitince tekrar dolapların başına gelinir ve giyinilirdi... Bundan sonra kahvaltıya inerler diye düşünüyorsanız yanıldınız... Giyindikten sonra sabah mütalaasına inerdik. Saat 7 de başlardı mütalaa ve 8 e kadar sürerdi galiba... O gün eğer sınav varsa son bir hazırlık için faydalı olurdu da genel olarak çok can sıkıcı bir işti... Uyanıp güne hazırlanmak açısından faydalı olsa da kendimi hapishanedeymişim gibi hissederdim yine...
Hiçte eğlenceli günler değildi ama gelecekte, "adam" olabilmek için bu sürecin gerekli bir sıkıntı olduğunu kabullenmiştim... Dersler sırasında ise gün boyu vakit çabuk geçerdi...
Öğle paydoslarında, ana eğlence olarak tenis topu ile beton zeminin üstünde tek kale maç yapılırdı... Büyük boy futbol ya da voleybol topu kıymetli bir nesneydi… Çok az kişide bulunur, top sahipleri de otomatikman maç kadrosuna alınırdı... Beceriksiz top sahipleri kaleye geçerdi çoğunlukla... Tüm eğlence bu kadardı...
Her yemek vakti, kahvaltı, öğle yemeği, akşam kahvaltısı ve akşam yemekleri, sınıflardan merdiven basamakları üçer beşer atlanarak adeta uçarak inilirdi en alt kattaki yemekhaneye en önce girebilmek için... Erken gelenler genellikle yemeklerin iyi yerlerinden alırlardı... Kavgaların çoğu da zaten bu nedenle yemekhanede çıkardı...
Hepimiz aynı yerde yaşamaya mahkum olduğumuzdan arkadaştık otomatik olarak ama bir araya gelip sohbet ettiğimizi hatırlamıyorum hiç... Buna zaman da olmazdı zaten... Ders dışında bahçede oyun oynanır, bağırış çığırış sohbet sayılmaz sanırım... Sonra derse ya da mütalaaya girilirdi... Oralarda da zaten birbirimizle konuşmak yasaktı...
Yatakhanede, yatma vaktine kadar biraz sohbet edilirdi yakın ranza komşularıyla. Bu sohbetlerin konusu ne olurdu pek hafızamda yok ama sanırım yaz tatili maceraları ile bir kızla uzaktan bir masum macera önemli bir yer tutardı bu sınırlı diyaloglarda... “
Bir zamanlar küçücük bir çocuk olan bugünün bir büyük adamının anımsadıkları. O günleri nasıl da gözler önüne sermiş…
Bugün küçük gördüklerinize dikkat ediniz. İçinde bir dünya taşıyor ve her şeyi not ediyor. Onların da bir gün büyük adam olduklarında bu günlerini güzelliklerle anmaları dileğiyle….. 

 
Toplam blog
: 82
: 1046
Kayıt tarihi
: 24.05.11
 
 

TED Ankara Koleji ve ODTÜ Kamu Yönetimi mezunuyum. Asıl mesleğim bankacılık. Çeşitli kuruluşlarda..