Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Kasım '09

 
Kategori
Aile
 

Yatırımın en nemalısı, çocuklara yapılan yatırımdır.

Yatırımın en nemalısı, çocuklara yapılan yatırımdır.
 

Günümüz insanı yaşantısını paraya endeksledikçe, herkesin dilinden düşürmediği bir sözcük var: Yatırım. Sohbetlerde birbirlerine soruyorlar, yatırımımızı nereye yapalım? diye...

Maddi alandaki yatırımın seçenekleri var, gayrimenkul, faiz, altın, borsa, hisse senetleri vs...

Neyin yatırımı olacak, önce ona bakalım, maddi mi, manevi mi?

Maddi kazançlardan daha fazla getirisi olan yatırım manevi alanda, çocuklara yapılan yatırımlardır.

Dün, komşumuzun evinde okutulan mevlitteydim. Mevlitin bitiminde, Kuran'dan ayetler okundu, ilâhiler dinledik. İkram faslına güncel sohbetler eşlik etti. Televizyon haberlerinde de verilen bir olay, yürekleri burktu. Olay yeri Antalya. Altı çocukları olan çok çok yaşlı karı-koca bakıcıya teslim edilmiş. Pazar iznini kullanan bakıcının evde olmayışıyla, desteksiz de ayağa kalkamayan bu iki yaşlıdan dede düşmüş. Ayağı kırılmış. Nene deseniz, çok güçsüz, kalkamıyor. Galiba son demlerini yaşıyorlar.

Akşama kadar ses, seda çıkmayınca komşuları kapıyı çalıyorlar, ses yok, açan yok. Polisi arıyorlar, polis kapıyı kırarak eve giriyor ve yürek parçalayan görüntü. Bacağı kırılan dede yerde, yatakta nene hareketsiz. Şükür ki yaşıyorlar.

Cep telefonuyla altı çocuktan bazıları ile irtibat kuruluyor, "biz geç geliriz, siz yapılması gerekeni yapın" diyorlar. Polis "ayıp, ayıp" diyebiliyor. Ve tabii ambulanslar, devletin kucaklayan eli ile yaşlı insanlara "gerekenler" yapılıyor.

Orada bunları dinlerken, "gerekenlerin" evlatlar tarafından yapılması gerekmez miydi? Çalışıyorlarmış, mış, mış, vs... Hanımlar tarafından küçük bir münazara sergilendi adeta... Objektif düşünmek lâzımdı. Olayı çok yönlü olarak beynimde yaşadım: Duygusal düşünüldüğünde, vah, yazık bu iki yaşlıya denilir. Peki bu altı çocuğa küçüklüklerinde, okul eğitimlerinin yanı sıra, yeterli ilgi gösterilseydi... Evde koparılamayan bir saygı-sevgi oluşturulsaydı... Vicdani duygularla tanıştırılsalardı... Biraz günah-sevap, biraz Allah korkusu aşılansaydı... Ömürlerinin son zamanlarını, üstelik kendi evlatları da varken, yalnız, mutsuz ve bir yabancıya muhtaç olarak mı geçirirlerdi? Ayrıca içlerinde kopan fırtınayı, yaşadıkları acıyı bizler tasavvur edebilir miyiz?

Çocuk sayısı arttıkça, onlara ilgi de doğal olarak azalmakta. Hangi birisiyle lâyıkınca ilgileneceksin?

Son senelerde anne balarda bir rahatlık göze çarpıyor, Anneler çalışmıyorlarsa, birinci planda, hanım arkadaşlarıyla sık sık tekrarladıkları, çaylı, pastalı uzun sohbetler.... Çocuklar mı? Onlar ikinci plana itiliyorlar... Babalar da farklı m ı? Kolay bir işte çalışıyorlar, zamanı kullanmada vanayı kendilerine çeviriyorlar. Veya genç emekli, kahvada okey, pişpirik kız papaz daha keyifli... Çocuklar mı, onlar ikinci planda.

Zamanın acımasızlığında yaşlılık kaçınılmaz... Ne ekerseniz onu biçiyorsunuz. Bugün genciz diye düşünmek kısır bir bir bakış açısı... Yarınları görebilmek, tahmin edebilmek zor olmasa da bizim genetik yapımız pek izin vermiyor.

Bilge Kaan, Orhun kitabelerinde "Türk Ulusu, tokluğun değerini bilmezsin, acıksan tokluk düşünmezsin, bir doyunca tekrar acıkacağını düşünmezsin" demekle, üç saat sonrasını, bir adım sonrasını düşünemediğimizi ifade ediyor.

"Tahta Çanaklar" mini öyküsünü bilmeyenimiz yoktur. Bugün anne ve babamıza nasıl davranıyorsak, yarınlarda da çocuklarımız bize aynısını yapacaklardır. Çünkü çocukların gözünde anne ve babaları "MODEL" oluyorlar.

Bence örnek kabul edilen başka bir aileden kısaca baksetmek istiyorum: Aslen Trabzon'lular, tesadüf ya 3 kız, 3 erkek onlar da altı kardeşler. Babaları seneler önce vefat etmiş. Yaşlı bir anneleri var, İstanbul'da yaşıyorlar. Hepsinin de ayrı yuvaları, işleri, eşleri çocukları var. Yaşlı ve bakıma muhtaç annelerini çok seviyorlar, evlerine götürmek konusunda büyükhanımı adeta paylaşamıyorlar.

Geçenlerde rahatsızlandı, yapılan tedaviler, oldukça yaşlı büyükhanımı ne yazıkki sevenlerinin arasına döndüremedi. Çok üzüldük, Allah rahmet eylesin. Nurlar içinde yat, Gülizar anne...

Bu hanımın torunu, Antalya'da yaşayan biriyle evli. Kocası da, kendisi de çalışıyor... Evliliklerinin ilk yıllarında kayınpederi vefat ediyor. O günden sonra, sokağın karşısındaki dairelerini olduğu gibi kilitleyip, kayınvalidenin yanına yerleşiyorlar. Bu istek gelin hanımın isteğidir ve eşine, "annemizi yalnız bırakamayız " deyişi de takdire şayandır. Gelin hanım ailesinden gördüğü modeli uygulamaktadır.

Çevreden bu aileye övgüler yapılmakta, "imrendiklerini" açık açık beyan etmektedirler. Akraba olmuş iki aile de birer örnektir. Kutsal kitabımızda anne-baba sevgisi, onlara bilhassa yaşlılıklarında sahip olunması, saygıda kusur edilmemesi konusu işlenmektedir. Karşılığında mükâfatlar vaadedilmektedir.

Eşler birbirlerini yerine göre sevip sayacakları kesindir ama bu arada anne- babalar unutulmamalıdır. Ailede sevgi konusunda, eşlerle birlikte anne, babaları ve çocukları sevmede bir denge kurabiliyor musunuz? Evet kurabiliyoruz diyorsanız, bu konuda "İDEAL KİŞİSİNİZ."

Benim annem, 80 yaşında, sağlıklı, bazen memleketteki kendi evinde, bazen bizde veya kardeşlerimde canı nereyi isterse orda oluyor. Bizden uzak olduğu zamanlarda her cuma telefonla arayıp, sesini duyarım. Canım annecim, Allah sana uzun ömürler versin.

Hepinize, sevgi üçlemesinde mutlu ve sağlıklı günler dilerim, esen kalınız...

Gül Alkan

 
Toplam blog
: 344
: 1671
Kayıt tarihi
: 09.04.09
 
 

Özel bir finans kuruluşundan emekliyim. Hayatın her aşamasını acısıyla tatlısıyla yaşamış biri ol..