Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '09

 
Kategori
Deneme
 

Yavaş yavaş ölüyorum galiba

Yavaş yavaş ölüyorum galiba
 

gabi


Bayramda tatil yapan şanslı insanlardan biri olmadığımdan dolayı, bu akşam çalıştığım oteldeyim. Odama çekilebildiğim için bile kendimi şanslı saydığım bu dakikalarda “ne yazsam” sorusu aklımı kurcalamaktadır. Bir yandan açık olan televizyonda ATV’nin gerçektende başarılı bulduğum programı “Bir şarkısın sen” isimli programa gözlerim kayıyorken, bir yandan çok başarılı bulduğum blogculardan Pucca’yla laflıyorum.

Geçen yazmış olduğum 3g ile ilgili yazımda Vodafone’un şarkısını (Özgürlük) çok beğendiğimi söylemiştim. Şu anda cahilliğimden utanıyorum ve ATV’deki program sayesinde bu şarkının Zülfü Livaneli’nin Ada isimli albümünden olduğunu öğreniverdim. Görüyorsunuz işte öğrenmenin yaşı yokmuş. Cahil bir kız olarak kalmaktansa, her daim öğrenmeye açık olmayı tercih ediyorum.

****

Dört aylık tembellik bünyeme yaramış olsa gerek çünkü heyecanla derslerimin tam anlamıyla başlamalarını, kitap ve makalelere boğulmamı bekliyorum. Ne var ki bu psikolojik çalışkanlık durumum kendimi bildim bileli hep vardı.

Yaz tatili boyunca kitap okumaktan başka bir şey yapmayınca, okula ve ödevlere hasret kalarak okula çok hevesli başlardım. Ben gerçektende çok kitap okurum, hatta sürekli bir şeyler okurum, nerde olursam olayım gözlerim okuyacak bir şeyler arar. Bu alışkanlık belki de mükemmel olmayan köşedekikedi’nin en güzel alışkanlığıdır…

Evet, ne diyordum, üniversite yıllarında da bu hadiokulbaşlasındacansıkıntımgitsin durumuna giriyordum. Okulun ilk açıldığı hafta özenerek defterlerimi, kalemlerimi alır, tüm derse girerdim. Hatta sadece derse girmekle kalmaz, en ön sıralardan hocalarımı dinler, deli gibi not tutardım. Okulun ilk günlerinde derse erkenden gelir en ön sıralarda yer kapardım. İşte bu çalışkankızsendromu bende en fazla iki veya üç hafta sürerdi. Sonra Gabi yine eski haline döner, sınıf yerine kantinde ders mesaisini bitirirdi. Sınav zamanlarında da notları can havliyle toparlar, göz gezdirip sınava girerdim. Edebiyat öğrencisiydim ve bu konuda pek sıkıntı yaşamamıştım. Eğer işletme, iktisat gibi bir bölümde okusaydım bitiremezdim. Lisansımı hiç kalmadan bitirebilmemin temel sebebi 4.5 yaşımdan beri sürekli okumaya meraklı oluşumdur. Diyeceğim şu ki, çocuklara kazandırılabilecek en güzel alışkanlık okuma alışkanlığıdır. Gerçi benim bu alışkanlığım ailem tarafından aşılmadı. Okumak benim için bir kaçış, her şeyden ve herkesten soyutlanarak uzaktan seyredebilmektir dünya’yı. Çünkü her ne kadar eğlenceli biri gibi dursam da, aslında yalnızlığı daha çok severim ben.

Nerden nereye geldim, bakın görüyorsunuz işte bu aralar aklım oldukça karışık. Birde başımın arkasında bir baş ağrısı var üç gündür, tansiyonumu ölçtürdüm onunla alakalı değil. Beklide ölüyorum yavaş yavaş kim bilir. Yani daha yaşamaya doyamadım da ne bileyim çok da üzülmem herhalde ölürsem. Genç ölürüm fena mı, en güzel zamanımda ölürsem hep öyle hatırlanırım. Yok yok ölümle ilgili olumlu bir bahane bulmaya çalışıyorum da bunun bahanesi yok. Hani garantisini verseler “Gabi ölümden sonra kesin hayat var “ diye, korkmam, hatta can atarım ölmek için de, şu anda bu durum belirsiz olduğundan dolayı pek olumlayamıyorum ölümü.

Fakat beynimde ciddi bir sorun olabilir, günlerdir tek bir konuda yazamıyorum, unutkanlık başladı ve dallanıp budaklanıyorum. Bu yaşta Alzheimer mı oldum yoksa neyim var benim? Bir de şu gaipten kokular duyma durumum da devam ediyor.

Bana bir şeyler oluyor da sanırım bir nöroloğa gitmeden çözemeyeceğim, değil mi?

***

Konuyu toparlayamayacağım, yazıya döndüm de toparlanacak gibi bile değil ki, otelde olduğumdan başladım, sonra televizyondaki programla devam ettim, derken okul yıllarıma döndüm ve okuldan bahsettim. Açıkçası yazımda elle tutulur herhangi bri şey yok ve ne yazık ki gündüz yayınladığım yazımda da bu sorun vardı. İşin kötüsü o yazımı Tunç ve Cenk’e de yayınlamaları için gönderdim. Sanırım beni okuyan herkes delirdiğimi düşünecektir, ancak düşüncelerimi toparlayamıyorum. Belli bir konuya yoğunlaşamıyorum, günde bir kez yemek yiyebiliyorum ve canım sigara çekiyor. Aslında ben sigara içmiyorum, hatta alkol bile kullanmıyorum doğru düzgün. Fakat tam tamına bir haftadır canım deli gibi sigara istiyor. Habire kendimim pöfür pöfür tuttururken hayal ediyorum ve salyalarımın akmadığı kaldı bir tek.

***

Daldan dala atlamanın en kolay yolu şu üç adet yıldızı koymaktan geçiyormuş, bu aralar anladım. Yazıyorum da yazdıklarımdan , bu saçmalıklarımdan, başı sonu olmayan, kıçı başı oynayan kelimelerim sizi neden ilgilendirsin ki?

Yoğunlaşamıyorum işte, neye başladığımı unutup saçmalayarak devam ediyorum. Bayramda da çalışıyorum işte, başım çok ağrıyor, burnum sürekli alakasız kokular alıyor ve duygularımda bir hissizleşme söz konusu. Şu hissizleşme olayına sonra değinmek istiyorum çünkü sanki narkoz etkisindeymişim gibi hissediyorum…

Hakikaten ya bana ne oluyor?

Bir fikri olan?

 
Toplam blog
: 125
: 1808
Kayıt tarihi
: 24.05.07
 
 

Bir gün elle tutulabilen, mürekkep kokusu içine çekilebilen GERÇEK bir gazetede köşe yazıları yaz..