Yavru Ergenekon

KKTC Başbakanı Ferdi Sabit Soyer Ergenekon iddianamesinde adı geçen kişilerle ilgili olarak ülkesinde de soruşturma başlatılmasını istedi.

İkinci Ergenekon iddianamesinde adları geçen Rauf Denktaş ve Derviş Eroğlu için "tedirgin günler" başlıyor demektir.

Rauf Denktaş, her ne kadar "ciddiye almıyorum" diyorsa da Ergenekon bugün eriştiği boyut itibariyle ciddiye alınmayacak gibi değil.

Sayın Denktaş'ın "ciddiye almıyorum" ifadesi, bir yönüyle "bana dokunamazsınız" müstekbirliğini; bir yönüyle "fasa fiso" savuşturmacılığını; bir yönüyle de "bu yaşta bu baş ağrıyacak" kaygısını anlatıyor gibi.

Ergenekon'un yapısı ve yapılanışı itibariyle "Yavruvatana" ulaşmaması zaten imkansızdı. KKTC'nin devlet yapılanmasındaki "ciddiyetsizlik" bu tür hukuk dışı organizasyonlar için yaşamaya ve yeşermeye uygun alan oluşturuyordu.

Nitekim, geçmişte de defalarca mafia çatışmaları, kumarhane çarpışmaları vuku bulmuştu Kıbrısta..

KKTC'nin dünyanın ışıksız tarafında kalan bir devlet olması, bu ışıksız alanda menfaat devşirmek isteyenler için bulunmaz nimetti.

Bu yüzden, Annan planı ile KKTC'nin yeryüzünün ışıklı tarafına çıkmasına şiddetle karşı çıkmıştı bu çevreler. Bunun için hazır bir argümanları da vardı: "Kıbrıs satılıyor"..

Eski devlet başkanı Rauf Denktaş başta olmak üzere, "duldadaki devlet" te istedikleri gibi at oynatanlar için, ışık fena halde rahatsız ediciydi.

KKTC halkı, bu "istemezük"çülere rağmen Annan planına onay verdi; çünkü ülkesinin bir hukuk devleti olmasını ve uluslararası arenada yerini almasını istiyordu.

Bunun gerçekleşmesini bu defa da AB'nin şımarttığı Rumlar engellemiş oldu; ancak elbette sonsuza kadar değil.

Ergenekon soruşturması KKTC'de ne kadar ciddiyetle ele alınır; KKTC'deki yargı yapılanması bu işle ne kadar baş edebilir, bunlar zamanla anlaşılacak.

Ancak, tıpkı "ana vatan"'da olduğu gibi, "yavru vatan"da da hukuk dışı organizasyonların temizlenmesi, ülkenin dünyanın aydınlık yüzüne kavuşması sonucunu doğuracak.

İnşallah böyle olur.