Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ocak '11

 
Kategori
Güncel
 

Yavuklularına Göz Kırpan İktidar

Yavuklularına Göz Kırpan İktidar
 

Hükümet edenler, iktidar koltuğunun kulpundan tutanlar, devletin ali menfaatleri adına iş çevirenler ve bilcümle devlet kastı ile o kastın içerisinde makam, mevki ve paye kapanların perde arkası göndermelerinde “Benim yavuklum bir başkadır” güzellemesinin yattığını her dem görmekte, her dem o güzellemelere gözlerimizi patlata patlata, parlata parlata bakmaktayız.

Daha düne kadar hak talebine teşne olan başı örtülü öğrencilerin mücadelesine haklı pencereden bakan devlet iktidarının seçilmiş kanadı, şimdilerde tam da karşı kampın sevdalısı öğrencilere, yanlış duymadıysam, ikibinsekizyüz adet polis ile saldırı operasyonu gerçekleştirmiş. Ne derseniz deyin, bunun adı alenen ulu orta yerlerdedir, “Polis saldırısı”… Öyle ya, ülkenin zırıltılı tarihine kulak kabartıp, göz fırlattığımızda, o devletin ali menfaatleri peşinden koşanların, ellerinin altındaki polisleri hiç iktidar ucu görememişlerin üzerine nasıl pervasızca saldıklarını, öğrencilerini, gençlerini nasıl yerlerde “alimallah” diyerek sürükleyip, morartısız vücut noktası bırakmadıklarını pek bir bilmekteyiz. Ve yavukluya selam çakarcasına… En nihayetinde bu ülkenin muhalifleri olan siyasal kanadın gençleri, devlet gücünü arkasına alanların vahşi saldırıları ile bu günlere geldi. “Susacaksınız” dediler, ve “Aksi halde, her dem bu manzara bizi rahatsız etmemekte, her dem o manzarayı tekrar ve tekrar sizlere yaşatmakta beis görmemekteyiz” nakaratları. Yazık… Bu ülkenin hak talebine yönelmiş olan genç beyinlerine yazık.

Copun acıtan sızısını ensesinde her dem hisseden bu ülkenin muhaliflerinin işi her zaman zordu. Yağlı urgan uçlarında gençlerinin nasıl sallandırıldığını izlediler, gençlerinin top yekün bir köy evinde nasıl da acımasızca katledildiğine tanık oldular. Devlet destekli kanlı katliam dönemlerinin ardından memleket sevdalısı gençlerini gözlerini kırpmadan ve sakınmasızca yaşadıklarına pişman ettiler. En nihayetinde, geçmişin gençleri de, bu günün gençleri de bir şeyler demeye çalışıyordu. Bir şeyler anlatmaya, bir şeylerin yanlış gittiğine dair bir şeyler ifade etmeye çalışıyordu. Halen bir şeyler demeye çalışıyorlar. Ama… Aması var. “Benim göz kırptığım değilsen, ben sana gülücük atmamışsam çıkma karşıma” dercesine bir pervasızlıkla, o gençleri şiddetin en nadide olanı ile tanıştırdı şimdilerin seçilmişler kanadı.

Demokrasi türküsünün çığırtkanlığını yapıp, her ağzı açıldığında türlü makamlardan demokrasi zırıltısını dilinden düşürmeyen başbakanın “Kral Çıplak” hali, öğrencilerin üzerine inen copla ortalık yerlere dökülüp saçılmış durumdayken... O gençlere, o öğrencilere, her türlü demokratik katılım kanalını kapalı tutan zihniyetin, “Ancak ve ancak ben veririm, sen sakın bir şey isteme” salvosu artık fazlası ile kabak tadı verdi. Herkes senin, sizlerin “Hık deyivericiniz” olmayacak tabii ki... Yüksek müsaadeler buyurunuzda, azıcıkta bu ülkenin öteki tarafına itilmiş, hayatlarının hiçbir döneminde bir kez bile iktidar yüzü görmemiş muhaliflerinin az bi az sesi çıkıversin. Ne istediklerini bir dillendiriversinler.

Ülke tarihimiz, muhaliflerinin bol miktarda devlet eli ezildiği bir tarihtir. Muhalifinin kör şiddetle susturulmaya çalışıldığı bir tarihtir.

Rıfat Ilgaz geldi aklıma. Zamanın birinde üstadı dinlerken, gözleri dolu dolu, Sinop sokaklarında gözleri bağlanarak dolaştırıldığından bahsetmişti. “Gözleri bağlanarak”… Bir edebiyatçının, tu kaka ilan edilmiş bir edebiyatçının gözlerini bağlıyor bu ülkenin devleti aliyesi. Sokak sokak gezdiriyor ve salınarak arz-ı endam ediyorlar. Tarih bu… Bu tarihe şapka çıkartıyoruz… Alınız üniter devletinizi, alınız ulus devletinizi bol bol sevip, okşayınız. Bu devletin tekçi zihniyet anlayışının bir sonucuydu aslında bunlar. Hoş bütün devletler şiddeti kullanma hadisesinde birbirlerine parmak ısırtacak maharetlere sahiptir, lakin bizdeki bir başka… Şiddetin gün yüzüne çıkmamış halleri mevcut bizde. O darbe dönemlerinin bürokratik eliti sayesinde, cezaevlerinin nasıl birer işkencehaneye dönüştürüldüğü gayet tabii ki bu günlerde fazlası ile ortaya çıkacaktı. Ve biz bu devlete, ve biz bu devletin ordusuna, polisine, bürokrasisine güveneceğiz. Başımızı köstebek gibi toprak altından çıkardığımızda, başımıza neyin geleceğini bilmeksizin…

Hizbullah denen örgüt…

1990’lı yıllarda bütün bir Kürt bölgesini kan deryasına çevirdiler. Ve o dönemlerde okuduğumuz kaynaklarda geçen ifade “Hizbulkontr” idi…

Hizbulkontr…

Bu tanımlamayı ne çok duymuştum. Pek tabii ki şaşırmıyorum. Neden şaşırayım ki? Şaşıracak bir şey mi var? Birileri şaşırıyor. Ama en nihayetinde devletin seçilmiş iktidar kanadı, yavuklusuna el altından gülücüğünü gönderdi işte. Hepsi birbirinin aynısı olaraktan… Güneydoğu’nun cirit atanlarıydı JİTEM denen o illegal! yapı ve Hizbulkontr… Kaç insanın kanına girdiler değil mi? Ve bu gün dönemin eli kanlı katilleri sokaklarda keyfince gezerken, sayısı dahi dile gelmeyecek olan bu ülkenin zavallı muhalif gençleri, binlerce polis jopunun yarattığı sızıyı vücutlarında taşıyacaklar.

Lanet olsun demekten öteye, bir şeyde diyemiyorum ki…

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..