Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Nisan '08

 
Kategori
Edebiyat
 

Yavuz Sultan Selim'in şifresi

Yavuz Sultan Selim'in şifresi
 

İlk şiirimi yazdığımda dokuz yaşındaydım.

İki dedem vardı benim,
Birine şeker dede
Diğerine çikolata dede
Derdim;
Önce çikolatayı
Sonra şekeri kaybettim
Ne güzeldi benim
Dedelerim...

Ezberimden hiç çıkmayan bir duygu dizesi topluluğu. Büyürken şiir hep oldu. Hele okul stresinin hiç olmadığı sıcak yaz gecelerine eşlik eden muhtemelen platonik bir aşka dair yazılmış olanların önemli bir bölümünün benim için kutsal anlamı vardır.

Şiirin bize, kültürümüze etkisi çok eskidir. Hatta düz yazı yokken şiir vardı diyebilecek kadar geçmişi vardır. Yunus Emre, Köroğlu, Karacaoğlan halkın şairleri olmuştur. Sarayınkiler de bir o kadar gösterişlidir. Baki, Nedim, Nef'i...

Beyitler şeklinde yazılmış bir divan edebiyatı. Kuşkusuz bize çok uzak bir dille kaleme alınmış. Edebiyat dersinin kabus saatleridir. Ancak şu satırları okurken başka hissediyorum:

"...Bu hünerde kalışın asıl sebeplerinden biri de Araplardan gelen kaside şeklinin kendisidir. Bir tek kafiyenin etrafında ve beyitte mânânın bir âlem olması şartıyle şairin ilhamının sonuna kadar mahbus kalması şiirin organik olmasını menedecek, onu eski altın veye gümüş belkemerleri, veya kıymetli taşlardan gerdanlıklar gibi ayrı ayrı parçalardan, çok dikkatle işlenmiş madolyanlardan teşekkül etmiş bir iş haline getirecektir. Garpte başından itibaren asıl birlik manzumenin kendisidir; bizde ise beyit esastır. Ve beyit kendi başınabir güzelliktir. Şairin mânâ âlemi orada başlar ve orada tükenir." (A.Hamdi Tanpınar-19'uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi)

Bizde edebiyat dersleri bu şekilde okutuluyor olsaydı belki bakış açımızı derinleştirmek için yirmi beş - otuz yıl beklemek zorunda kalınmazdı.

Osmanlıda padişahların herbiri mahlasları olan şairdir. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın şu şairin dokuma zanaatini anlattığı ince iş tanımını okuduğumdaaklıma hemen Yavuz Sultan Selim'in hiç unutamadığım dörtlüğü geliyor.

Sanma Şahım, herkesi sen sâdıkâne, yâr olur
Herkesi sen, dost mu sandın, belki ol, ağyar olur
Sâdıkâne, belki ol, alemde bir, didar olur
Yâr olur
, ağyar olur, didar olur, serdar olur.

Yavuz Sultan Selim


Sözlük:
Sâdıkâne : Sadakatli, içten, bağlılığı olan kimse.
Ağyar: Gayrılar, başkalar, yabancılar
Didar: Yüz, çehre

Matematikteki karşılığı matris şeklinde örülmüş bu dörtlüğü babam yazdırmıştı bana. Soldan sağa ve yukarıdan aşağı hiç değişmeden şiirin vazgeçilmez ögeleri olan; biçim, dil ve özün muhteşem birlikteliğini zevkle okuyoruz.

Şiir böyle bir duygu coşkunluğu...

Son yıllarda şiir yazamıyorum. Kendimi daha çok düzyazının içinde ifade ediyorum. Belki böylesini seviyorum. Son dönem şiirlerim de hep bu havadaydı; uzun uzun ve bir öyküsü olan şiirden romana ulaşmayı hedefledim.

Ama şiiri düşünmek yine de çok güzel...

Uzay Gökerman
 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..