Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '11

 
Kategori
Anılar
 

Yaz gecesinde yalnız bir kiraz ağacı

Yaz gecesinde yalnız bir kiraz ağacı
 

Yaz tatillerinin bir bölümünü küçük ve şirin bir ilçede geçirmek büyüdükçe çok garip hisler uyandırıyor. Herkesin birbirini tanıdığı sokaklarda koşturup oynadığmız, yıldızların elimizle tutabileceğimiz kadar yakın olduğu yaz gecelerinin kırılgan esintisini duyarken beni asıl ürperten şeyin o tatlı esinti değil de her şeyin nasıl değiştiğini fark etmek olduğunu anlyorum. Zamanda yolculuk yapmak için bir makineye ihtiyacım yok, şu arnavut kaldırımlı sokakta ellerini bırakarak bisiklete binmeye çalışan kısa saçlı haşarı kız ben değil miyim? Şimdi o sokaklar bomboş oysa çocukken geceleri kahkalarımızla çınlatırdık mahalleyi, toplandığımız zaman en az on çocuk...Mahallenin kadınları da minderlerini getirip kurulurlardı köşeye. Ne televizyon dizileri ne internet...Çaylar demlenir, çekirdek çitlenir biz de o karanlıkta saklambaç oynar bir taraftan da saklandığımız yerlerden birbirimizi korkutmaya çalışırdık. Aslında sanki o geceler tuhaf bir biçimde hiç de karanlık değildi, sokağımızı aydınlatan neydi? Birbirleriyle parlama yarışına girmiş yıldızlar mı, yoksa yolun başındaki sokak lambası mı? Sahi evlerin ışıkları yanmazken tek tük geçen arabaların farlarını saymazsak ortalığı bu kadar aydınlık yapan neydi? Daha sonra yaşadığım onca şehirde evlerin mağazaların restoranların barların ışıkları içinde boğulan sokakların bile o kadar aydınlık olmadığını fark ediyorum. 

Şimdi o ışıklı gürültülü mahellede köşesine çekilmiş yaşllar dışında kimsecikler yok. Yazın anneannesini babannesini ziyarete gelen çocukluk arkadaşlarım hepimiz bir yerlere dağıldık. Kiminin ailesi bir yazlık aldı uzun zamandır tatilini orada geçiriyor, kimi yurt dışında yaşamaya başladı, bir çoğumuz evlendi, iş güç...Şimdi o mahallede yalnızca ortalığa saçılmış anılarımız geziniyor. 

Geçen gün oğlum bebek arabasında o sokaktan geçerken çocukluk arkadaşlarımdan birine rastladım , kucağında yedi aylık bebeği benimki bir buçuk yaşına. Ayaküstü beş on dakika konuştuk, bebekleri sevdik. Uzun zamandır görüşmemiştik. "Ne garip" diye düşündüm sanki o sokaklarda yakar top, yedi kiremit oynayan biz değildik. Benden dört beş yaş büyüktü hatta çok küçükken sanırm ona aşıktım ve ben Korcan'la evleneceğim diye ağlardım. Bir keresinde herkesin kafasından aşağı sidik döken deli teyze onun üstüne de sidik dökmüştü de "Artık ben evlenmem onunla o sidikli" diyerek evlilik hayallerimden vazgeçmiştim. 

Dedim ya sanırım benim zamanda yolculuk yapmak için bir makineye ihtiyacım yok, yılda bir hatta üç beş yılda bir gördüğüm insanlar bana zamanın nasıl geçtiğini acımasızca hatırlatıyor. Benden sekiz dokuz yaş küçük çocukların "Aa o bilmem hangi üniversitenin hukuk fakültesini kazandı, aaa o askere gidip geldi bilmem hangi şirkette iş buldu" haberlerini duyunca onların üstbaş kir içinde sümüklü hallerini hatırlayıp, içimden gülümsüyorum. 

Minicik bebekler büyümüş, yere düşünce ağlaya zırlaya annesine koşan çocuklar birbirinden güzel genç kız, yakışıklı delikanlı olmuşlar. Orta yaşlıların yüzündeki çizgiler artmış, ihtiyarların derileri iyice esnemiş. Beraber büyüdüğüm arkadaşlarımın çoğu çoluk çocuğa karışmış. 

Ve ben yirmi dokuz yaşında bir kadın çocuk anıların hınzır fısıltılarını duyduğum yerde evet mutluyum ama eskisi kadar çok kahkaha atmıyorum evet bazen üzülüyorum ama eskisi kadar acı çekmiyorum. Sanki zaman bir süpürge gibi ruhumdaki bir çok şeyi süpürüp götürmüş de geriye yalnızca kiraz ağacına asılmış habire sallanıp duran çocukluğumu bırakmış 

27.07.2011 

Isparta 

 
Toplam blog
: 61
: 1429
Kayıt tarihi
: 30.03.11
 
 

Buraya  cancanlı şeyler yazmayı çok isterdim ama ortalama bir memur maaşıyla geçinen evli ve çocu..