- Kategori
- Gündelik Yaşam
Yaz yaz
meğer, yazmak ne çok şeye benziyormuş diyorsun...
Önce, insanların içindeki boşlukların adını doğru koyabilmek için, en doğru kelimeleri bulacaksın, bu kelimeler daha önce kimsenin kaleminden sayfalara akmamış olacak, sonra onları bir araya getirip kaynaştıracaksın.
Yazdın, hoop bitti diyemiyorsun…
Yazmak tıpkı yemek pişirmek gibi, yazılarının da pişmesi gerekiyor, bunun için sabra ve zamana ihtiyaç duyuyorsun. Kendi kendine meğer, yazmak ne çok şeye benziyormuş diyorsun. Bitti dedikten kısa bir süre sonra bunu nasıl gözümden kaçırmışımla, şaşkınlığa uğruyorsun… İşte böyle anlarda yazmakla ilgili zaman zaman kendinden ümidini kesiyorsun.
Ama bide aklından geçenler kaleminden tam olarak tek tek dökülüyorsa allahım nasıl bir duygu sanki Tolstoy’sun… İşte o anlarda elinde olmadan, bunu şimdi ben mi yazdımın yanında, biri beğendiğinde de gerçekten mi yaaa, hakikaten mi, ciddi misin, buna benzer birbirinin aynı anlamlardaki kelimelerle farklı ses tonuyla tepkiler verirsin, sana devam et yaz oluyor diyorlar, buna da bir türlü inanamayıp karşındakini çileden çıkartacak boyutlara vardırabilirsin, yaaa’ların uzar, sen mutlu karşındaki bıkkın ama seni de kırmak istemiyor. Yazarsın, az buçuk gözlem gücünde iyi, yüzünden okuyorsun karşındakini.
Zaman zaman, sözle anlatamadıklarını yazarak anlatabildiğinin şaşkınlığını üzerinden atamazsın, senin için en kıymetli insanlar senin yazdıklarını dinleyen, seni iyi yazdığına inandırmaya çalışan, sana çokça sabır gösteren etrafındaki dostların.