Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '15

 
Kategori
Anılar
 

Yaz

Yaz
 

Bu mevsimin bir sihri var ve anlatacakları. Adı üstünde YAZ. Dolunaydan sonraki gün bugün. Kaç dolunaydır ilk kez totemsiz , ara verip biriktirdiklerim bunlar. Yaz dedi ki, yazıyorum.

Çok okudum bu arada. İnsanların sürekli önüne geldiğinde çözümsüz kaldığı için hayatında kısır döngü haline gelen durumlarının altındaki sebeplerin bilinçaltından çıkarılabileceğini, bilinçaltından kendi kendine çıkardığın her şey için bir yüzleşme ve hesaplaşma yaşayacağını, yeterince iyi başa çıkamazsan bunların seni mutsuz edebileceğini okudum.

Dinledim, çok dinledim. Önüme geleni değil, sadece sorularımı benden önce kendine sormuş, kendi cevaplarını bulmuş, benim için karmaşa olmuş şeyleri hazmetmiş cümleleri dinledim. Dünyanın bütünlüğünde en çok kızdığın, en beğenmediklerinin içinde bile senden bir parça olduğunu, bunun için rahatsızlık veren duyguları bu insanların açığa çıkardığını dinledim. Anlayamadım başta, çok düşündüm. Red etmeden düşündüm, yeterince derine inemedim ve bekledim.

Çok yazdım bu arada. Yazdım, sildim, tekrar yazdım, kaydetmeden telefonu güncellediğim için yok olup gidenlerin arkasından daha doğru cümleler bulmaya uğraştım.

Bugün dolunayın ertesi, uzun süredir ilk totemsiz dolunayın. Bir A4 kağıdına,  aklıma gelen her şeyi yazıp , yakıp, küllerini rüzgarla ilgili makama gönderdiğim listemin içindeki tek eksik, eksik kalınca insanın her şeyi bilemeyeceğini, tahmin edemeyeceğini, bazılarını kendinden daha iyi bilene, kendisi için iyi olanı ondan daha iyi yazabilecek olana bırakması ve teslim olması gerektiğini öğrendim. Kocaman dolunay ışığıyla yer gök aydınlıkken tek dileğim, “hayırlısı” oldu...
Bugün teknik olarak yazın sondan ikinci günü. Son diye bir şey olmadığını öğrendim, yazla bütünleştirdiğim güzel kodlanmış  ne varsa iki gün sonra da iki ay sonra da benimle olabileceğini, güneşi gördüğüm sürece yazın bir yerlerde hala var olduğunu biliyorum artık.

Dinleyip anlayamadığım kavramları, ruhumuzdaki dinginlik ya da tedirginliğin düşünme şeklimizden kaynaklanan frekanslarla oluştuğunu, uyum denen şeyin, mesela iki insan arasında farklı frekanslardayken diğerinin frekansına verdiğin tepkiye göre oluşup oluşmadığını, sakinliğiyle övünen insanların büyük yanlışta olduğunu keşfettim. Küçük ve büyük keşifler yazı oldu bu yaz.

Bu yazın güzelliği saymakla bitmez, bana verdiği hediyeyse, rüzgarla dalgaların üstünde yol alabilmek oldu. Bir gün ihtiyaç duyarsam, orda sadece rüzgarla oynayabileceğim, bira içip kitap okuyabileceğim ve istemezsem kimseyle konuşmak zorunda olmadığım bir alanım oldu dünya üstünde. Bir de teknede yıldızların altında uyumanın ne kadar güzel olduğunu hatırlıyorum.

Zaman akıyor, mevsimler de. İnsanın kafasının içi maskeli balo. Yeterince düşünmek gerektiğini öğrendim bu yaz. Gereğinden fazla yememek gerektiğini, gereğinden fazla uyumamak gerektiğini, gereğinden fazla kimseyi korumamak gerektiğini, gereğinden fazla kendini suçlamamak gerektiğini. Affetme yazı oldu bu yaz.

Renklere dokunmayı, perde tasarımı yapmayı, uzun vadeli karmaşık planları, gelişine yazıp hikaye yapmayı, Kuk’un havlama psikolojisini, rüzgarın da çok sevilesi bir şey olduğunu koydum cebime. Hiç-bir-şey göründüğü gibi değil, bu yüzden uzaktan gördüklerinizi kurcalayın. Bir de Konak meydanına yolunuz düşerse tekerlekli sandalyede kuş yemi satan abiden yem alıp kuşlara atın, siz güldükçe sizden fazla gülen birisi o. Gülmek çok önemli, bundan kendinizi ne yaz ne kış mahrum bırakmayın.

Kocaman sevgiler...
Çelin

 
Toplam blog
: 18
: 292
Kayıt tarihi
: 22.01.10
 
 

Bir varmış, bir yokmuş. Herşey bir varmış, birden yok olmasın diye yazı olmuş. Dünyada o kadar az..