Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '10

 
Kategori
Deneme
 

YAZABİLMEK VE OKUYABİLMEK İLE İLGİLİ NE VARSA BİLEBİLDİĞİM II

YAZABİLMEK VE OKUYABİLMEK İLE İLGİLİ NE VARSA BİLEBİLDİĞİM II
 

Ekleyeceğim tek birşey olabilir o da " çok iyi bir dinleyici ve sabırlı " bir duvar işçisi olabilmek


* " Yazabilmek " ; olay ve olguları bilince çıkarabilip "mutlu hayatlar yaratabilme adına taraf olabilmektir " ve yaşayabilmektir ağız dolusu kahkaha ile yaşatabilmek adına, insan ömrüne ömür katabilmektir" ve "yazmak özgürlüktür, özgürleşebilmektir " öyleyse hep özgür olsun kalemler akıl ile yürek ile, bilek ile...

****

* Yazabilmek; hayatı okuyabilmek biraz da...



Dün akşam bir grup arkadaşım ile yemekteyiz. Sosyoloji Öğretmeni arkadaşım " kitap okuyan " çocukların derslerindeki başarısı üzerine bir araştırma sonucunu anlattı ; Ülkemiz bölgelerinden birinde "öğrenim " başarısı daha yüksek bir bölgeyi inceliyorlar, başarılı olan çocuklar ile konuşuyorlar, çocukların her ders öncesi " 20 dk kitap okudukları " ve bu 20 dakikalar ile düşünsel dünyalarının zenginleşmesi anlamında iyi birer hafıza oluşturduklarını, dolayısıyle dersleri algılama düzeylerinin arttığı ortaya çıkıyor. Bu çocukların; kitap okumayan diğerlerine oranla daha başarılı olduğu gözleniyor...

*****
Kitap okuyabilme hele de kavrayabilme ve anlatılanı algılayabilme anlamında belki de bu örnekteki gibi daha en başlardan başlamak gerekiyor ki hakkı ile yazılmış bir kitaba; okuyucuları tarafından hakkı teslim edilebilsin.

****

Daha da ileriye gidecek olursak; gelişmiş ülkelere baktığınızda; insanların yolculuklar ( uçak, otobüs, tren vs ) da dahi ellerinde kitaplar okuduklarını görürsünüz. Bize baktığınızda ise, herkesin birbirine baktığına tanık olursunuz.


Baktıklarını; ne kadar gördükleri, gördüklerini ne kadar anladıkları da tartışılır bir durum zaten...


Biz neden herşeyi kopyalarız çünkü sanayimizden tutun, üretimde kullandığımız teknik makine ve malzemeler, keza teknoloji de , keza aklınıza gelebilecek bir çok alanda hep KOPYA'dır. Kendi özgünlüğü içinde üretilmiş hemen hemen hiçbirşey yok gibidir, elimize aldığımız çikolata, gofret, şekerleme vb ürünlerle gıda sektöründe olabilecek ürünler bile paketlerine varıncaya kadar kopyadır. Niye öteki türlüsü düşünmeyi ve üretmeyi gerektiriyor, risk almayı, kayak yatırımı yaptırmayı gerektiriyor.

****

Biz hala bizi uyutan " kişisel gelişim kitaplarını dahi kapitalizm ve diğer tüm " izm" lerden bağımsız düşünüp, kopyala-yapıştır ile ahkam kesip isdihdama yön vermeye çalışan yetkililerin ezberledikleri cümleleri pazarlaması ile uyutuluyoruz " ...

***

Sonuç nedir başından sonuna ezber,ezberle, ezberlediğini uygula, sonrası, sonrası hikaye. Üstelik herkesin kendi yarattığı absürd senaryolarını yazdığı hikayelerde kaybolma. Merkezinde ne var : P A R A....

**

Kendi hayatının merkezine başarı kriteri olarak sadece ve sadece P A R A'yı koyan insan nasıl bir insan olur, elbette boş bir çuval gibi olur üstelik delik, dolayısıyle ne vermek isterseniz, isteyin, sizden aldığını deliklerinden akıtacaktır geri ve posasıyla kendini ifade edecektir.

***

Şimdi neden kitap okuma oranları düşük, neden kitap okunmuyor, neden her yazan okunmuyor yeterince açık benim açımdan hele "yazmayı da " ucuz romancılığa düşüren bir bakış açısıyla yazanlarda düşünüldüğünde bu oranın yerlerde sürünmesi insana hiç sürpriz olmuyor...

***

Roman ve yazmak ile ilgili olarak , diyaloglar ve senaryonun kurgusu önemli, öteki türlüsü boş hikayeler toplamı, dostlar alışverişte görsün durumu, başka birşey değil. Ben; her kitap yazanında okunması gerektiğini düşünmüyorum açıkçası ama okunmaya değer olanlarında kaçırılmaması gerektiğini düşünüyorum...

***

* Anlatılmak isteneni, anlatılmak istenen boyutu ve içeriği ile anlatabilmek yazabilmek olmalıdır. " Dil " bir derya, "bazen " dil"in döndüğünce anlatılır, bazen "dil"in dönemediği görülür, bazense " dil"in yalan üzerinden biçimlendiği farzedilir ki; ne dilin döndüğünce anlatılan, ne dilin dönemediğince sunulan, ne de dilin yalan üzerinden biçimlenmesiyle son bulmayacak olan anlaşılır... "



Dil"i önemsemek ve zenginliğini keşfedebilmek, derinliğinde yüzebilmek ; anlatılmak isteneni içeriğine uygun zenginliği ile anlatmış olacaktır, bu yüzden farklı renkler, sesler, yüzler, kültürler farklı" dil" lerin engin zenginliklerine götürür eli kalem tutar, okur-yazar insanı yoksa birkaç yüz kelimeyle de yaşamlar sürebilir... Ben mesela " bir kelimeyi " birbiriden farklı anlamlar ve içeriklerde yazmayı, yazılanı bu anlamda okumayı sevenlerdenim.


Ağdalı dil ile yazıma hayır, özgün olup sündürüle sündürüle yazılana evet :..


* Hayatı okuyamayan yazamıyor...


" Okumak ve yazmak üzerine aslında daha çok yazılır ve çizilir, okunur mu bilemiyorum, oranlar düşük bilindiği üzere...


" Hayatı okumak kolay değildir " çok doğru " doğru okuyamayan zaten doğru yazamıyor "...



Altını çize çize söylemek istiyorum tekrar tekrar : Sosyal bilinç düzeyi yeterince kaliteli olmayan, doğrusu ya, fikri olmayan ( her fikri olduğunu sananın fikri vardır şeklinde bir algı bozukluğuda var o bakımdan...) insan ne doğru okuyabilir ne de doğru yazabilir.


Okuma kalitesi artırılsın mı istiyoruz öyleyse daha fazla "demokrasi" diye haykırabilmek lazım, daha fazla " özgürlük", daha fazla "üretim" , daha fazla " adalet " daha fazla " insanlık", daha fazla " kardeşlik" daha fazla " aşk " diye avazımızın çıktığınca haykırmamız lazım..


Bu yüzden açıkçası yeni çıkan hemen hemen hiçbir kitabı almıyorum eğer arkasında bildiğim-tanıdığım sosyal bilinci ve kalitesine güvendiğim birinin referansı yoksa... Evet " Anı " da bir tür, "deneme" de, " öykü" de, Roman da ancak birbirini tekrarlayan sığ, ucuz ilişkileri ve ağlarını okuyacağımı düşündüğüm yeni kitapları almıyorum.


Ve kitabın da yazanın da kalitesini km'lerce uzaktan alırsınız...


Gidipte hala kitaplara ve cd'lere para verip alan ender insanlardanım. Çünkü değiyor ise ve buna inanıyorsanız alıp okuyorsunuz, değmiyorsa inanın baba değmez birinden değmez öyküler ve anılar okumak için para verileceğine o para ile ciklet alıp çiğnemek ve balıklara yem atmak daha akıllıca...

***



Okuma alışkanlığı öğretilir birşeyde değildir, daha çocukken edinilir, çocuk görür ve gördüğünü uygular .

**


Bilinçli okuyucu olmak kadar bilinçli yazar olmak lazım. Yazarlar; ülkelerin kaderlerinde önemli roller üstlenmişlerdir her zaman ve kendi dönemleri içindeki hayatı kalemleriyle taşımışlardır okuyucuya bugüne. Yazar'ım diyenin aydın olması lazım, bir duruşu olması lazım, karşı duruş, varolması lazım varedebilmesi için...

***

Ayrıca yazar'ın kalitesi yerlerde sürünürse okuyanın kalitesi nasıl olsun ki... Bu yüzden parasını bastıran kitap bastırıp piyasaya sürüyor, interneti olan da yazılanı ordan takip ediyor, yok artık öyle uzun uzadıya, kitap sayfalarını koklaya koklaya okumalar, kitaplar üzerine uyumalar...

***

Ama bir kitabın çok satmasını istiyorsanız Kapitalizm ve pazarlama tekniklerini çok iyi bileceksiniz. Mesela ilk basımı parasını bastırıp bedava okuyucuya dağıtacaksınız ya da 1 Ytl'ye.. İkinci basımda 1,5 Ytl mesela. Sonra birkaç tanınmış ünlü ile boy-boy fotoğraflar, medya anlaşması vs vs. Görün bakın ikinci kitapta satışlar nasıl patlar; ha okuyan yazılanı anlar mı ? anlamaz mı ? orası olur muamma ama olsun maksat isim yapıp satmaksa satılmış olur işte o kadar...

***


Kitapçılarda vakit geçiren ne kadar insan var dersiniz ? Çok az , hem de çok az..Okumak da yazmak gibi sabır işi, emek ve alışkanlık, tutku işi..



Çoğunda, çoğumuz da, çoğulluğumuzda " ezber bozmaktan yana dem vurmaktan başka ezberletilmişi tekrar etmekten başka bir şey kalmış mı ki burun uçlarımızı bile göremeyecek kadar tükenmişliğimizden başka...


" Duruş; hayattaki belki de en önemli durumlardan bir tanesi. Duruş diye çığlık atarken çoğulluğumuzda, çığlıklarımız sadece etrafımıza ise ve evimizin mutfağından içeri giremiyorsa " Duruş " deyip yanalım biz de adaklar adayalım bir de sesimiz duyuluyor mudur sizce ? Bu kadar korkular ile sarılmışken üsüne kendi hapishanelerimiz de, mümkün mü ? Bir umut, bir hayal ile ayakta duruşumuz ... Umutta olmayınca yaşamak demiş Şair, kesinlikle öyle "umut ve duruş " yine çoğulluğumuzu hayata bağlayıp, ezber bozacak olan...


****

80'den 2009'a, 29 yıl apolitikleşme, düşüncelerini ifade edene gerek aba altından gerekse üstünden sopa. Biz şanslıydık idealist öğretmenlerin ellerinden geçtik, zulalarından ilim-irfan-yol öğrendik ve kitapların kıymetini bildik çünkü kıymet verilecek kadar anlamlı ve doyurucu içerikler sunuyordu okuyucuya.

****

Şimdi herşey taklit, emitasyon, hesapta adı da esinlenme, üstüne bir de oyunculuk dersleri gibi "kitap nasıl yazılıra da " dersler alınıyor, hani bir fakülte en çok (tıp hariç ) 5 yılda biterde bunların dersleri bitmez. Bitemez, çünkü her zaman kendilerini arkalarına saklayacakları , kendilerinden büyük adamlara ihtiyaç duyarlar ve ya başkalarından derlediklerinden kolajlar yaparlar ya da inançlarından ötürü yaşamlarını yitirmiş olanların miraslarından yerler ve bunu yaparlarken de sığdırlar çünkü yazıyı taklit edebilirsiniz ama bakış açısını edemezsiniz. Ve ne olur kendileri çalıp, kendileri oynarlarken etrafı kirletirler ve apolitikleşmeye katkıda bulunur..

****


Aynen böyle ve apolitikleşen yazar bir süre sonra yazarken sürekli döner dolaşır hep aynı şeyleri anlatır, kalemini keskinleştirmek adına yine kendine referans aldığı birkaç yazarı " kalemelerdeki renk ve ses uyumuna kadar taklit eder " .Ancak başkalarını bu anlamda eleştirme haklarını kendilerinde görecek kadar ağma davranma durumu da yaratırlar ki hep kazansınlar , bu yüzden saldırıda olmak kazanmanın yarısıdır şeklinde düşünülür. Oysaki "savaş eşitler arasında olur " işte bunu unuturlar.


****
Birde hani birşeyler yazmak için bol bol internette ve forum sitelerinde farklı kimlik ve kişiliklerle dolaşan epeyde kendisine "yazar"ım deyip kitap yazmış ve halihazırda bu yolla kitap yazmaya çalışan çok "yazar"!? olduğu da alenen bilinen gerçekler arasında ve bu apolitikleşme ile birlikte düzeysizleşme, samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük bu türden yazarların yazdıkları ile okuyucuya ulaşmaktadır. Okuyucu ne yapsın ki . ALMASIN ve OKUMASIN...

***

Ben; çabuk yazarım ancak öncesi vardır, aklıma birşey gelir ve hadi bununla ilgili yazmalıyım derim, aradan epey bir geçer, birşeyler kafamda birikir ve bir anda hızlıca yazarım.

****

Çok komedi bir şeyden esinlenip, trajedi yazdığım da çok olur, bir trajediyi yazarken "insanı, bireyi ve yaşadığı toplumu" içine koyarım, " birey " e önem verir ve aslında "birey"i öne çıkarırken, toplumun kalitesini belirleyenin " birey " olduğunu da vurgulamak isterim.


****


Bir de ağaç yaşken eğilir bunu da bilirim ve bu yüzden cidden birey olarak sadece "yazı" lar ile değil yaşadıklarıyla da sözünün eri, dürüst, onurlu, kaliteli yaşanması gerekir. Eğer çalıyor, çırpıyor yazıyor üstüne birde küstahlık yapıp başkalarına çamur atıyorsanız sahiden de ar damarınız çatlamıştır ve asla iflah olmaz derin bir hastalık içindesinizdir.

***


O yüzden kim olunursa olunsun düzeyli yaşamlar, düzeyli okuyucu/ları ve düzeyli yazar/ları peşi sıra getirecektir diye düşünürüm.

***

Çünkü kitaplar hele de iyi yazılmış ise kesinlikle er yada geç gerçek değerlerine ulaşırlar ve okunurlar ama gönül gözüyle-yürekle okunurlar göz ucuyla değil. Belki okurun yaptığı en kritik hatalardan biridir göz ucuyla okumak. Bundan çıkarmak lazım okuyuculuğu keza her kitap yazanın " yazar" olmayacağı gibi..


***


Bizim memlekette bolca sap-ile saman karıştırıldığından "çaldıklarını yazanlara da yazar derler, üretim ve gözlem adına yerlerde sürünürlerken, başkalarının gözlemlerini gerçektende patalojik bir bozukluk ile yazarlar, ülkemizde;bu tür tramvaları yaşayanlar ile dolu olduğundan bu türden yazarlarda okunurlar " ancak bu türden "yazar" olduklarını sananlarda gerçek yerlerini bulurlar .

**


Sonuçta "yazar"ım demekle yazılamadığı gibi kitabı yazanda "yazar" olamıyor.

***

Az çok kitap okuyan herkes, eline herhangi bir kitabı aldığında, kitabın kıymetini okuduğu ilk 50 sayfasında anladığı gibi nasıl yazıldığını, kimlerin kalem izlerinin üzerinde olduğunu anlar.

***

Bir kitabı ohohlayıp, pofpoflamak, "yazar"ım ben diye piyasaya çıkanın değerli olduğu anlamına da gelmez hele ki kitap bir günlüğün tadında kendi yaşadıklarının tramvatik boyutlarıyla etrafındaki insanların hayatları üzerinde, onların duygu ve düşüncelerinden uzakta, acındırma ve acıma, duygu sömürüsü üzerine kurulmuşça, iyi bir okuyucu sadece meraktan, objektif olabilmek adına okur ve bir daha aynı "yazar"ın kitabını eline bile almaz. Son zamanlarda çıkan birçok "yazar"ın (istisnalar hariç) bu formda yazdıklarına tanığım iyi bir okuyucu olarak. Emekten, üretimden, gözlemden yoksunluk ve bence, kendi psikyatrik tedaviler için yazılmış kitaplar ve aynı tramvaları yaşamışların bile okumak istemeyecekleri türden kitaplar..

***


Bu türden yazanlar en azından daha dürüst davranıp, kitaplarının arkasına "bu bir psikolojik sağaltımdır ve benim tedavimdir, en azından bunun için okuyun " diye yazmaları bence tedavilerine daha da yardımcı olacaktır. Çünkü "kabul etmek tedavinin yarısıdır" diyorlar.


***


Ekleyeceğim tek birşey olabilir o da " çok iyi bir dinleyici ve sabırlı " bir duvar işçisi olabilmek gerektiğidir. Arabam var ama arabada yaşamıyorum toplu ulaşım araçlarını kullanıyorum, tenhalarda var biliyorum ama insanların içinde dolaşıyorum, sohbet ediyorum onlarla, küçücük bir çocukla da, yaşlı bir amcayla da, bir öğrenciyle de, bir teyzeyle, bir dostla da, hayatın içinde yaşıyorum ve en önemlisi hiçkimsenin hayat hikayesini küçümsemiyorum, gözlerinin içine bakıp, onların kalbiyle düşünmeye çalışıyorum ...

***********

 
Toplam blog
: 43
: 1843
Kayıt tarihi
: 24.06.07
 
 

72 istanbul doğumluyum.  Yağmur yüklü buluttan pamuk şekeri, Yağmurdan sonraki gökkuşağı, to..