Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

GAZETECİ YAZAR ASLI MERCAN SARI

http://blog.milliyet.com.tr/aslisari

11 Kasım '19

 
Kategori
Söyleşi
 

Yazar Emine Tanırgan

Bu hafta Kültür Sanat röportajlarımda “MİHRİCAN” kitabı ile Sevgili Yazar Emine Tanırgan var. Kendisi hem Adanalı Hem Mardinli. Her iki şehrin kültürünü ruhunda barındırıyor. Türk dili ve Edebiyatı mezunu. Birçok röportajımda çok iyi tanıyabiliyorum yazarları. Sorduğum sorulara cevap verişleri, ağızlarından çıkan her kelime kendilerini ve kalemlerini ele veriyor. İşte kendisi hiç tereddütsüz en güçlü kalemlerden. Hem şiir, hem roman, hem denemeleri ile birçok dalda okuyucuları ile kucaklaşan bir isim Emine Hanım.

Kendisine sordum Sevgili Emine Hanım; Edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?

Aslı Hanım; Yayınevlerinin kafası. Tüccar kılıklı bir sürü yayıncı var. Ne yazık ki bizleri de okurları da para olarak algılıyor şirketi de ticarethane olarak görüyorlar. Bunun neticesinde yazar müsveddeleri çoğaldı ve okurların kalite anlayışı değişti. Buna çözüm olarak edebi gayesi olan insanların yayıncı ve yazar olması gerek. Bu bağlamda her yazanı bu işin ehli olanların değerlendirmesi hukuksal olarak da telif ve basım ilkelerinin yeniden düzenlenmesi icap ediyor. Ayrıca kalemdaşlarımızın Birçok yayınevleri ile ilgili şikâyetleri doğru, tespit yerinde. Bizi ‘dolar' olarak görüyorlar. Üstelik parayı veren düdüğü çalar misali muameleyi bu minvalde yapıyorlar. Menfaat dünyası işte... Al gülüm ver gülüm... Şu cümlelerimden düşüncelerim açığa çıkmış olmalı. Üst perdeden konuşmak gibi olmasın ama o tip yayınevlerine kalitemi satmam!

Her satırı dolu dolu bir röportaj ile karşınızdayız.

 

Söyleşimize sizi tanıyarak başlayabilir miyiz kimdir Emine Tanırgan? Bir günü nasıl geçer?

Ben Emine Tanırgan. Bir yanım Adana diğer yanım Mardin. Her iki şehrin de insanıyım diyelim. Türk dili ve edebiyatı mezunuyum. Gün benim için asla planlı değildir. Her an her şey olabildiği için rutinin dışında kendiişlerime zaman ayırırım. İkindi vakti yazmayı ve akşamüstü okumayı severim. Genelde ailemle vakit geçiren ve klasik müzik dinleyerek dinlenen biriyimdir.

İlk kitabınızı çıkartmayı ne zaman ve nasıl düşündünüz?

İlkokul yıllarımda yeteneğimi keşfettiğim zaman yazma sürecim başladı ve yıllar geçtikçe tutkuya dönüştü. Kitap çıkarmam tamamen tevafuktu. Bir yayıncı ile ayak üstü sohbetimizde bana sponsor olmak istediklerini ifade etti. Ve 2016 kışında el sıkıştık.

Meraklılarına isim neden "Mihrican"?

‘Mihr' farsça bildiğiniz üzere bedel anlamına gelir. ‘mihrican’ ‘canın bedeli’ manası taşır ki bu bir dosta vefanın genel anlamıdır.

Konularınızı nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi tesadüfimi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız bazı olaylardan mı etkilenip yazıyorsunuz?

Konuları toplumsal değer ve yargılardan ve benim de dert ettiğim kavramlardan seçerim. Aslen eğitimci bir kişiliğe sahibim ve yazı türü roman da olsa o öğretici sevkiyatı hikâyeye taşır okuruma sunarım.

Yaşadığınız coğrafyanın yazın yolculuğunuza eksi ve artısı?

Zannımca, yazarlık adına ben doğru bir coğrafyadayım. Bir yanım doğu diğer yanım batı... Bir yanımda Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Hacı Bektaşı Veli, Fuzuli, Firdevsi, Mevlana, Şehrazat gibi niceleri varken diğer yanda Molliere, Dikens, Tolstoy, Cervantes, Dante, Goethe, Shakespeare gibi önemli şahsiyetler var. Velhasıl kelam, her iki koca dünyadan da faydalanabilmek fevkalade bir duygu.

Son zamanlarda çok fazla gözler önünde olan, reklam uğruna, satış uğruna özellikle kitap çıkaran yazarlar var. Başarılı da oluyorlar. Bu bir gerçek. Bu husus hakkında düşünceleriniz?

POPÜLER KÜLTÜR ÇOK NANKÖRDÜR

Aslında onlar edebi değerleri dert edinselerdi emin olun bu kadar popüler ve affedersiniz,  ama budala olmazlardı. Aldanıştalar. Evet, belki şu an ekmeğini yedikleri kap altın madeni. Fakat şu var ki bu popüler kültür çok nankördür. Bir anda zirveye ulaştırıp anında dibe çökertir. Yani unutulmaları çok mümkün. Çünkü bırakacakları bir kültürel mirasları yok. Çerezlik diyorum ben. Oysa derdi olan, edebi değeri gözeten ve yazma melekeleri kutlu olan kalemler iz bırakır. Şimdi olmasa da bir gün mutlaka onların ismi konuşulur.

Kitabınızda kendinizden soyutlanmış karakterleri mi yoksa sizi yansıtan karakterlerimi anlatmak daha güzel geliyor? Yani eserlerinizin sizi yansıtması hoşunuza gider mi?

İster istemez kendi genleriniz eser kişisine bulaşır. Bir bakmışsınız yeşil gözlü,  kemer burunlu, hırçın bir kız peyda olmuş. Şaka bir yana bu kaleminizin gücüne bağlı. Siz ne kadar iyi bir yazarsanız o kadar sizden uzak tipler ve karakterler yaratabilirsiniz. Şahsım adına diyebilirim ki bambaşka kişilikte tipler oluşturmayı tercih ediyorum.

Kitabınızı yazmaya başlarken kurguyu önceden mi belirlersiniz? Yoksa bütün olay örgüsü siz yazdıkça mı gelişir?

Kurgu önceden belirlenip olay örgüsü içinde gelişir. Doğru olan da budur. Yazmayı bırakmak mesele değil. O tutkuyu kaybetmiş olmak mesele. Yazmayı zamanın amilleri bıraktırabilir. Bu beni müteessir etmez, fakat tutkumu kaybedersem çok üzülürüm. Buna önceden karar vermek maymunca bir iştir. Hevesin kaçınca başka dala atlarsan o işin değeri en başından beri yoktur zaten. Ne diye yazıyorsun be hey vicdansız!

Edebiyat dünyasında gördüğünüz en bariz sorun nedir? Bu soruna ne gibi bir çözüm önerisi sunulabilir?

YAZAR MÜSVEDDELERİ ÇOĞALDI

Yayınevlerinin kafası. Tüccar kılıklı bir sürü yayıncı var. Ne yazık ki bizleri de okurları da para olarak algılıyor şirketi de ticarethane olarak görüyorlar. Bunun neticesinde yazar müsveddeleri çoğaldı ve okurların kalite anlayışı değişti. Buna çözüm olarak edebi gayesi olan insanların yayıncı ve yazar olması gerek. Bu bağlamda her yazanı bu işin ehli olanların değerlendirmesi hukuksal olarak da telif ve basım ilkelerinin yeniden düzenlenmesi icap ediyor.

Yazın yolculuğunda gelecek ile ilgili projelerinizden bahseder misiniz?

Fikir dünyama yolculuğum her zaman bir projeyi tasarlayıp duruyor zaten. Birinci hedefim klişeleşen sistemi yeniden formüle etmek. Bunun için tavizsiz edebiyatı derleyip toparlamak önceliğimdir. Edebi süzgeçten geçecek olan birçok konu var. Şu an Yazar Bünyamin Çoban ile birlikte yürüttüğümüz Derli Toplu Edebiyat adlı bir grubumuz var. Bu marka ile ileri de belki de bir yayınevi ya da dernek olarak da karşınıza çıkabiliriz.

Yeni bir projeniz var mı? Var ise kitap ne zaman çıkıyor ve okuru bu yeni kitapta ne gibi sürprizler bekliyor?

Evet elbette. Çocuk edebiyatında filizlenip okurlarına merhaba projesi geliyor. Fabl türünde bir eser yayıncısını bulmayı bekliyor. Bir diğer çalışmam ise roman. Bu da yeni bir derdin kurguyla bütünleşme aşamasında. Yakında iki güzel eser farklı yaş grubuna ithafen görücüye çıkacak.

Kitap yazarken konuları nasıl seçiyorsunuz? Konu seçimi spontene mi oluyor ya da hayatta karşılaştığınız olaylardan etkilenip mi yazıyorsunuz?

Konular genelde analiz ve kişisel normlarım çerçevesinde oluşur. Etkilendiğim demeyelim de seçtiğim kişilerin yazınlarımda yer bulması daha akıllıca bir eylem olur.

Ruh dünyanız tam olarak nereye ait?

Bulunduğum zamana değil de sanki asırlar sonrasına ait gibi. Ama ben hep derim. Bulunduğum zaman ve mekân yanlış. Nitekim günümüz dünyasına bir türlü entegre olamıyorum.

Kitabınız "Mihrican" ile güzel bir okur kitlesi yakaladınız bunu yakinen takipteyim. Sizce kitap ile ilgili dönütler nasıldı?

 Harika yorumlar alıyorum. Kitabı okuyanlar bilhassa seri ile bu hayatın devamını istiyorlar. Okurlarım benim için değerli. Tenkitleri ve iltifatları baş tacıdır. Mihrican kişisi çok enteresandır ki ruh bilimcilerin bile dikkatini çeken özel bir hasta oldu. Psikolojik bir karakter olmasının yanında kendine münhasır bir tiptir.

Bende bu yazın meziyetin sonradan kazanıldığına inananlardan değilim.  Sizi yazmaya özendiren şeyler neydi?

Ablamın,  ‘kitap yazalım' demesiyle başladı her şey. Yazarken fark ettim ki bu konuda yetkinim. En güzeli de yazarken keyif alıyorum. Sanki koca koca binalar inşa ediyorum. Bu yeti meselesi. Öyle her canı isteyen yazar olamaz. Yeteneği doğuştan gelmeli.

Kimsenin okumayacağını bilseniz bile yazar mıydınız?

Yazarım tabii. Zaten derdimiz yazmak, yazar olmak değil.

Yaptığım birçok yazar söyleşilerinde Türkiye'deki yayınevleri ile yazara değer verilmediği hususunda ilgili çok şikâyet alıyorum. Sizin konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?

Şikâyetler doğru, tespit yerinde. Bizi ‘dolar' olarak görüyorlar. Üstelik parayı veren düdüğü çalar misali muameleyi bu minvalde yapıyorlar. Menfaat dünyası işte... Al gülüm ver gülüm... Şu cümlelerimden düşüncelerim açığa çıkmış olmalı. Üst perdeden konuşmak gibi olmasın ama o tip yayınevlerine kalitemi satmam!

Türkiye’de kitap yayımlamak zor mudur?

Parası olan için kolay. Yanarım yanarım ‘yalnız şeyma' olamadığıma yanarım. Espri anlayışımızı bile geliştiremedik. Youtube da saçmalıklara gülerken unuttuk biz edebi sanatın carilerini. İzafi zillet ile kültürümüzü lekelediğimizin farkında değiliz.

Bu yolculuğa adım atacak lakin hiç bilmiyorum ne yapacağımı diyen genç kalemdaşlarımız için bir kitabı yayımlatmak için hangi süreçlerden geçmek gerekir?

Yazmak yüreğin bu açlığa kulak vermesiyle başlar ve tutkuyla devam eder. Estetik kaygıyı ve edebi lezzeti gözetmek, bu yetileri kontrol ederek yazmak edebi ahlakın bir kuralıdır. Herkes yazar olmak zorunda değil. Şarkı söyle, köprüden atla, icat et, spor yap, tiyatro ile ilgilen. Ama önce hangisinde yeteneklisin onu bul ve yeterli donanıma sahip ol. Ünlü olmak değil, faydalı olmak için yapılmalı.

Eskiden yazarlar görünmezdi şimdiki yazarlar şöhretli olma baskısı mı hissediyor?

Bu tip yazan güruh yazma aşkının nelere kadir olduğunu fark edemiyor. Şöhretten önce saygınlık gözetmek lazım. Ah ne çekiyoruz biz!

"Mihrican" isimli kitabınızdan bahsetmek istiyorum piyasada satışta. Genel tema, içerik ve kişilerden biraz bahsedebilir misiniz?

Dostluk temalı, sevgi menşeili bir roman. Mihrican psikolojik derinliği olan geçmişte yaşadığı bir olayın travmasıyla kendini hayattan soyutlamış bir gencin hayatına giren bir dost sayesinde yeniden şekillenmesini anlatıyor. İyi kötü mücadelesinin nihai sonuçlarını kitabın asıl kişisi olarak görüyorsunuz. İç muhakemelerinizi çokça yapacağınız, derin düşüncelerin içinde soluksuz okuyacağınız bir eser.

İnsanların çoğu ‘hayatımı yazsam roman olur’ der. Sizce herkes kitap yazabilir mi? Yazmak bir yetenek midir?

Yazmak bir yetenek ve özveri gerektirir. Bu zorlu süreçte rekabeti de azımsamamak gerek. İnsanın yazmak için en güçlü kozu yeteneği ve tutkusudur. Bunlar olmadan yazsam roman olur diyen şuur, yazarlığa değil hayatına atıfta bulunduğu içindir ki bu söze itibar edilmez.

Peki, bu yolculukta ne zaman ben artık yazarım diyebildiniz?  Ya da kendinizi ‘yazar’ olarak tanımlıyor musunuz? Sizde Estağfurullah Aslı Hanım gönül işcisiyim diyenlerden misiniz?

Yazar olmak için nefesimizi vermiş olmamız lazım. Çünkü insan yaşadığı sürece asla tam olamaz. Kaldı ki bunu söylemek bana düşmez. Yazar olup olmadığımız ancak okurların takdirine kalmış.

Ne tür okuyucu kitlesine hitap ediyorsunuz?

Her kesime ve her yaş grubuna hitap ediyorum.

Son olarak genç yazarlara tavsiyeler desem ve gündemde ısrarla kalmaya devam eden bir türlü bitmek bilmeyen çocuk istismarları, kadın cinayetleri ve hayvana şiddet hususunda neler söylemek istersiniz?

Oku, çünkü evren bilgi okyanusuysa sen boğulmamak için kulaç atmayı öğrenmelisin. Okut, çünkü insanoğlunu doğru yetiştirmek için dünya şartları uygun değil. Sev, çünkü hayat bu duyguyu tatmadan ölmek için çok değersiz. Ve çabalayın, çaba zaferin gözyaşıdır. Sevgiler...

Röportaj: ASLI M. SARI

 

 
Toplam blog
: 94
: 280
Kayıt tarihi
: 20.11.17
 
 

Bundan yaklaşık on yıl önce kaleme, kağıda, satırlara  gürültüsüz bir şekilde haykırmaya başladım..