Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Haziran '15

 
Kategori
Söyleşi
 

Yazar Pınar Çelik Gökçe ile söyleşi

Yazar Pınar Çelik Gökçe ile söyleşi
 

RÖPORTAJ

1)      Pınar Hanım, sizinle sohbetimize başlamadan önce kısaca okuyucularımıza kendinizi tanıtabilir misiniz?

-37 yaşındayım. Adana’da doğdum ve orada büyüdüm. 15 yıldır Ankara’da yaşıyor ve radyoterapi teknikeri olarak çalışıyorum. Evliyim ve iki çocuğum var. Neredeyse bütün zamanımı alan günlük koşturmacanın dışına çıkabildiğim her an kitap okur ve müzik dinlerim. Yazma kısmı ise geceye kalıyor elbette. Sabahladığım çok gece oldu.

2)      Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz? Bu yayınladığınız kitaplarınız beklediğiniz ilgiyi gördü mü?

 -Eskiden beri şiir ve öyküler yazardım. Roman yazmaya başladığımda kitap çıkarmayı başarmak bir hayaldi. Sadece kendimi, kendime ispatlama çabasıyla yazmaya başladım. Bitirdiğimde ‘SON’ yazmak çalınan her dakikaya, uykusuz her geceye değdi. Şimdi baktığımda ne kadar amatörce yazdığımı görüyorum ama umurumda değil. İnsan kendini zamanla geliştiriyor.

Kitaplarımın beklediğim ilgiyi gördüğünü düşünüyorum. Çok satmamış olsam da okuyanların beğenmesi bana yetiyor. Bir anda tüm Türkiye’de tanınmayı beklemek ütopiktir zaten. Hayalperest olsam da o kadar da değilim J

3)      Kitap yazmaya başlamak için cesaretli mi olmak gerekiyor, hiç pes ettiğiniz bir an oldu mu?

-Yazmak ya da yazmaya başlamak cesarete bakmıyor bence. İnsanın içinden akıyor kelimeler. Sadece tanınmak için ya da birilerine beğendirmek için yazılmaz. En azından ben bunun için yazmıyorum. Kurduğum her cümlede benden parçalar var. Kendimi hayali de olsa ifade edebildiğim için, yazmak başlı başına terapidir.

Pes ettiğim zamanlar olmadı. Dediğim gibi, yazmak bana güzellikler getiriyor. Pes ettiğim kısım yayınlatma çabasıydı. O kadar çok yayınevine gönderdim ki dosyamı, olumsuz bir cevap almak bile yeterdi ama onu bile çok görüyorlar bize.

4)      Ailenizin ve yakın çevrenizin kitabınız hakkındaki yorumları nasıl?

-Ailem ve çevrem, benimle gurur duyuyor. İlk kitabım Kayıp Lacivert’te uzun bir teşekkür yazım var. Onların desteği çok değerli çünkü. Ben de kelimelerimle, onlara olan minnetimi az da olsa anlatmak için, yapabildiğim en iyi şekilde onları ölümsüzleştirdiğimi düşünüyorum.

5)      Sizi etkileyen yazar kimdir? Türk yazarlar yabancı yazarlara göre hak ettikleri ilgiyi görüyorlar mı?

-Ben, sıkı bir fantastik roman okuruyum. Bu türde iyi yazan bütün yazarlardan etkilenmişimdir. En sevdiğim yazar diye bir kavramım yok çünkü her zaman sevdiğim bir yazarın yanına başka biri ekleniyor. Yani, sevdiğim yazarlar çok olsa da, ‘Şu yazardan etkileniyorum,’ diyemiyorum.

Türk yazarların hak ettikleri ilgiyi görmedikleri hepimiz için mâlum. Çok iyi kalemlerimiz var ama kitapları unutulup gidiyor. Satış kaygısıyla yapılan işten de hayır gelmiyor maalesef. Umarım bir gün hak edenler ödüllendirilir.

6)      Kitabınız tamamen bir kurgudan ibaret mi yoksa herhangi bir yaşanmışlığı da bizlere sunuyor mu?

-Her iki kitabım da tamamen kurgu, yaşanılan olaylar ve kişiler benim hayalimin mahsulü ama elbette benden de bir şeyler var kitapta. Bir gülümseme, bir bakış, konuşmada geçen bir söz, dünyayı görüş biçimi gibi… Ateş’i yazmaya başlamadan önce, son dönem çıkan kitaplardaki baskın erkek karakterlerinden yorulduğumu fark ettim ve bunun hemen akabinde baskın bir kadın karakter yazma ya da okuma isteği duydum. Ateş, böylece şekillendi. Sonucundan memnunum. Umarım okurlarım da beğenirler.

7)      Kitabınızın kahramanlarından biraz bahseder misiniz? Roman kahramanları kimlerdir? En çok hangi kahramanı ya da kahramanları ön planda tuttunuz?

-Burada Ateş’ten bahsetmek istiyorum. Yolculuğumuz Nick ve Pi olarak başlasa da isimleri farklı olan iki kahramanımızın üzerinden yürüyor. Kitabın büyük kısmını ikisi kaplıyor diyebilirim. Nick’in ve Pi’nin çevresindeki kişiler de elbette olaya dâhil oluyorlar. Erkek karakterimin, yani Nick’in ağzından anlatılan bir konu olsa da, Pi’nin yazdığı bölümler de bulunuyor. Bu durumu lezzetli buluyorum çünkü karşı tarafın ne düşündüğünü ve bir olay yaşanırken ne hissettiğini hep merak ederiz kitaplarda.

8)      Kitabınızın hedef kitlesi kimlerdir? Daha çok kimler kitabınızı okuyor?

-Özel olarak belirlediğim bir hedef kitlem yok ama Kayıp Lacivert’in yaş sınırını epey aşağıya çekebilirim. Ateş, biraz daha yetişkinlere hitap ediyor. Ama fazla duygusal okurların üzerinde çok iyi bir etki bırakmadığımı düşünüyorum J ‘Boğazımdaki yumruyu nasıl geçireceğim?’ diyen çok kişi oldu çünkü J

9)     Kitabınızı yazarken tıkandığınız, yazamadığınız anlar oldu mu? Özel hayatınızda yaşadıklarınız bu

süreci etkiler mi?

 

-Kendi adıma tıkanma yaşamasam da özel hayatım bu süreci etkiliyor. Daha önce bahsettiğim gibi hafta içi çalışıyorum. Akşam olduğunda ev ve çocuklarla ilgilenmem gereken bir zamanım var. Yazmaya başlama saatim en erken gece 11 veya 12 oluyor. Tabii bu düzeni her gece devam ettiremiyorum. Uykuyla aram pek iyi olmasa da arada sırada uyumam gerekiyor. JBöylece, yazmak için çok az zamanım kalıyor ama olsun, yazmak uyumaktan daha iyi geliyor J

 

10)  Bir yazar olarak okuyuculardan beklentileriniz nelerdir?

-Kendimi tam anlamıyla yazar olarak tanımlamasam da beklentilerim elbette var. Sonuçta ben kitaplarıma kalbimi, sevgimi, zamanımı ve emeğimi koyuyorum. Okurlarım da zamanlarını ve umuyorum sevgilerini vererek okuyorlar. Bunun sonucunda tek beklentim birkaç cümle yorum. İyisiyle kötüsüyle tek beklentim bu. Kendi eksiklerimi bulmaya ve düzeltmeye çalışsam da dışarıdan bakan birinin görüşleri her zaman daha objektiftir. Bir adım ileriye gidebilmek için eleştirilere muhtacız. Beğeniyle okunan her satır, uykusuz geçen her dakikaya değer.

11)   Romanınızı yazarken ve yayımlatırken beklentileriniz nelerdi? Bu süreçte hayal kırıklığı yaşadığınız konular oldu mu hiç?

-İlk romanımı yazarken hayalim, kitap olmasıydı. Benim için sadece hayaldi ve ailemin sayesinde gerçekleşti. Hem kendi ailem hem de eşimin sayesinde edindiğim ikinci ailem bana hep destek oldular. Kayıp Lacivert, ailemin bana doğum günü hediyesidir. Tabii insanoğlu yetinmeyi pek bilmiyor. Kitap çıkınca bu kez de okunsun istedim. Okunsun ve beğenilsin. Gelen her güzel yorumla mutlu oldum. Bunun üzerine diyecek bir şeyim yok. O ilk adım bana, ikinci kitabım için yol gösterdi. Sevgili Agapi ailesi beni aralarına aldı ve çok güzel bir kitap çıktı ortaya. Hayal kırıklığı yaşamadım ve yaşayacağımı da sanmıyorum. Bir kişi bile okuyup beğense benim için mutluluk kaynağıdır.

12)Kitabınızın kapak fotoğrafını nasıl seçtiniz? Bu anlamda kararsızlık yaşadınız mı? Fotoğraf neyi anlatıyor bize? Biraz bahseder misiniz?

-Kapak fotoğrafımı, Agapi Yayınları’nın sevgili Genel Yayın Yönetmeni Sibel Özcan Hakyemez buldu ve ben âşık oldum. Hatta kitabımın isim annesi de kendisidir. Kararsızlık yaşadığım konu isim konusuydu ve ben kendisine sizlerin huzurunda bir kez daha teşekkür ediyorum.

Fotoğraf bize Pi’yi anlatıyor. Ateş gibi bir roman kahramanı Pi. Nick’i yakıp yıkan, yumuşacık kalbine rağmen ateş saçan bir karakter. O yüzden, hem kitabın ismine hem de Pi’ye çok uygun olduğunu düşünüyorum.

Bizimle bu güzel sohbet ortamında bulunduğunuz için teşekkür ediyoruz.

-Bana, kendimi ve kitaplarımı anlatma fırsatı verdiğiniz için asıl ben teşekkür ederim. Bana destek olan, yorum ve beğenileriyle beni yalnız bırakmayan, her fırsatta halimi hatırımı soran, okurlarım olsalar da sonradan arkadaş olduğum herkese ayrıca teşekkür ediyorum.

Son olarak,artık benim de bir parçası olduğum Agapi ailesine, Rahman Özkan ve Sibel Özcan Hakyemez’e teşekkürlerimi sunuyorum. Agapi Yayınları’ndaki tüm yazar arkadaşlarıma da başarılar diliyorum. Sevgilerimle…

 

 

 

 
Toplam blog
: 27
: 3821
Kayıt tarihi
: 21.03.13
 
 

1968 Kayseri doğumluyum. İlk öğretimimi Kayseri de, ortaokul ve lise öğrenimimi Ankara'da tamamla..