Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Yazarlık üzerine bir söyleşi

Yazarlık üzerine bir söyleşi
 

Yazmak, hem yaşamayı, hem çok okumayı, hem de yorum gücünü gerektiren bir uğraştır. Gözlem, analiz ve sentez gibi, bilim insanlarının kullandığı yöntem ve basamakları içeren çok boyutlu bir yapısı da vardır.

Sadece görmek ve görüleni yazmak yetmez. Bir yazar, yazma sanatında bilim insanlarından çok daha ileri yetenek ve üretkenliğe sahip olmak zorundadır. Dahası, bilimsel yayınlar yapmış olan bir doktoralı akademisyen bile "yazar" sayılamaz. Çünkü yazdıkları bilimsel araştırmaların gözlemi sonucunda yazılan raporlardır.

Yorum vardır; ama "yaratıcılık" ve "yazı tarzı" çeşitliliği çok sınırlıdır. Edebi yapıt özelliği taşımazlar, ama bilim ve uygarlık açısından büyük değerleri vardır. Yapısal karekterleri açısından mekanik ve kalıpsal bir özellik gösterirler. O bakımdan, bilim insanlarından ilkokul çocuklarına kadar herkes blog yazabilir, ama yazdıkları edebi bir özellik ve kalite taşımadığı için, edebiyat ve yazılı basın açısından bakıldığında "yazar" olarak kabul edilemezler.

Aşağıda "Yazar Enflasyonu" (*) başlıklı yazıma sizlerden gelen yorumlara benim vermiş olduğum cevaplardan oluşan bir karşı-yorum ve düşünce silsilesi bulacaksınız. Böyle bir anlatım yöntemi uygulamamdaki amaç, bir yazıya yapılan yorumlara verilen cevapların da kendince, hakkında yorum yapılan yazı kadar önemli olduğunu vurgulamaktır. Okuyucu, okuduğu yazıdan kendince önemli bulduğu ve yorumlamaya değer gördüğü önemli noktaları, yazıyı yazanla paylaşma gereksinimi duyar ve yaptığı yoruma da cevap bekler. Basit bir "teşekkür" ya da kısacık bir "not", hem yazıyı yazan tarafından ortaya koyulmak istenen konunun anlaşılabilirliğine, hem de o yazıyı okuyanla kurması gereken iletişimin kalitesine olumsuz etki yapar.

Diğer yandan, yorumlara verilen cevaplar ya da yapılan karşı yorumlar da ilgi, dikkat, emek ve zaman isteyen bir çalışmayı gerektirir. Sıradan ve yazının önemine yakışmayan bir cevap, yazının kendi düzeyini de olumsuz yönde etkiler. O nedenle, yazıyı ve yapılan yorumlara verilen cevapları ya da karşı yorumları bir bütün olarak ele almak da bloğun ve blog yazanın ciddiyetini ve okuyucusuna verdiği değeri gösterir.

YORUMLARA YORUMLARIM

Şimdi benim yazımı okuyup yorumlayanlara verdiğim cevapların, yukarıda anlatmağa çalıştığım konunun amacı doğrultusunda, olup olmadığına siz karar verin:

Yorum 1
“Sanatla ilgili konularda okuyucu sayısının azalmasına şaşırmıyorum. Çünkü sanat dünyası ve sinema dalında pek çok haber ve yazı, magazin başlığı altında yeralıyor ve içeriği ya erotik ya da pornografiye eğilimli olarak okuyucuya sunuluyor. Bu arada, uydurma haber ve yazıyla, sadece reyting amacına hizmet edenler, basın ve yayın alanındaki geniş okuyucu kitlesini sömürüp yanlış bir şekilde yönlendiriyor, uyuşturuyor ya da kafasını karıştırıyorlar. "Kolaylık", "sürümden kazanma" ve "ucuz işçilik" kavramlarını kendileri için geçer yol seçen beceriksiz ve tembel bireylerin ve "az verip çok almak isteyenler"in elinde, ne yazık ki, "yazarlık" da değer kaybetmeğe başladı. Toplumsal yararı ve insanlığı temel alan değerleri hiçe sayan bir kalite erozyonu, bu gidişle giderek artacak... Yazık... Saygılar”

Yorum 2
“Merhaba, öncelikle içten yorumunuza ve yazdıklarınız hakkında kişisel görüşümü sormanıza teşekkür ederim.Onur duyarım. Benim kimsenin yazdıklarını (edebi anlamda ve kişisel olarak) eleştirmek haddime düşmez. Kaldı ki MB'de değerli editör arkadaşlar ellerinden geldiği ölçüde size de yardımcı olurlar.İster edebi değer taşısın ya da taşımasın yazmak bence çok önemli bir olay insan yaşamı için. Yürekten yazılan herşey çok büyük anlam taşıyor.Yürekten yazılmayan ve sadece ticari amaçlı yayınların bence Nobel edebiyat ödülü bile hiç bir değeri yok.Çocuğunuzun yazdığı ilk satırlar ya da anne-babanızın yıllar önce size yazdığı bir not, sizin için Tolstoy'un"Savaş ve Barış"ından daha büyük bir değer taşır.Bu doğaldır.Ancak MB'de editoryal bir filtreden geçmek yazılarımızın edebi anlam taşıdığına kanıt değildir.Küçücük çocukların yazılarının da kabul edildiği bir ortamda kendimize düz aynada bakmalıyız.O zaman gelişir ve olgunlaşırız.Yazılarınızda vezin ağırlığı var. Sevdim. Sevgiler”

Yorum 3
“Merhaba, fırsat buldukça yazılarınıza bakmağa çalışırım. Zaman ve emek birbirini tamamlayan kavramlar benim yaşamımda. Yani, insanın harcadığı zamanı en dolu ve anlamlı bir şekilde değerlendirmesi sözkonusu. İnsan her yaptığı işe kendinden olabildiğince verdiğinde, o iş bir anlam taşıyor. Herkesin kendine göre bir tarzı olması esas olan. Blog yazanların ve hatta basındaki bazı tanınmış köşe yazarlarının birbirinden tarz ve konu kopyalamaları ne yazık ki çok sık görülen ama önemsenmeyen bir konu. Sizin hatalarınızı bulup eleştirmek derinlemesine bir okumayı gerektirir. Bu da sorumluluk ister. Bana zor bir ricada bulunuyorsunuz. Blog yazarlarının yardım alacağı bir "blog yazarları dayanışma grubu" kurulabilir. Böylece sizin ve pek çok konuyla ilgilenen kişinin gereksinim duyduğu bir edebi hizmet veren bir amatör ünite kurulmuş olur. Zaman, bir yazar için en büyük kayıp unsurudur. Okuyucu bunun farkında bile değildir çoğu zaman. O bakımdan, destek önemli. Saygılarımla.”

Yorum 4
“Sevgili Mine Hanim, size kesinlikle katılıyorum.Yazmak yürekten olduğu zaman en saf ve duygulu ürünler ortaya çıkıyor. herkes yürekten yazmıyorö yazamıyor.Siz hobi olarak yaşamınızda yer verdiğiniz bir konuda ailenizin dediklerine kulak asmayın.Zaten siz yazmaya devam ediyorsunuz. Ve seviyorsunuz.Sevdiğiniz hiçbirşeyi başkalarının bakış açısı ve yargısıyla yaşamınızdan çıkarmayın. Edebiyatı seven ve beraber bir zamanlar şiir dergisi çıkarıp, kulüp kurduğum bir arkadaşım bana (yazmayı yemek içmek kadar önemli bir yaşamsal olay olarak gören bir kişi olan bana) burada yazmanın kendimi tatmin etmekten öte bir anlam ifade etmediğini söyledi.İçim burkuldu.Çünkü ben ister şiir isterse düzyazı olsun çok ciddi bir is olarak görüyorum yazmayı. Hobinin çok ötesinde bir sevgim var ve ömürümün yıllarını verdim ve fedakarlıklar yaptım.Emeklerimin karşılığını maddi olarak göremedim ne yazık ki. Herkesin yazmak için farklı nedenleri var. Bence herkes aynı kefeye konmamalı. Yazmaya devam. Sevgiler.”

Yorum 5
“Sevgili Mine Hanım, yazmak insanın kendini keşfetmesine yardımcı olan bir araçtır. İnsan yazdıkça gelişir, büyür ve olgunlaşır. Ben diğer arkadaşların yazmasını eleştirmiyorum. Ama yazılan yazıların sahiplerini bazı kategoriler altında toplamanın yararına inanıyorum. Siz mühendissiniz. Ben sizin mesleğinizi kendi kapasitem kadar yapmağa kalksam ve kendime de mühendis desem ve üstüne üstlük bir de inşaat yapsam elimdeki eksik demir ve çimentoyla. Siz olsanız benim bu yaptığım binayı eleştirmez misiniz."Yazmak" çok önemli bir iştir ve sorumluluk ister.Sevgiyle yazmak ne yazık ki yetmiyor.Sevgi üzerine bir yuva kurabilirsiniz ama parasız, pulsuz, evsiz barksız, açkarna bu aşk ne kadar o yuvayı ayakta tutar. Konuya derinlemsine yaklaşmak ve gerçekçi olmak gerekiyor. Elmayla armut, kuruyla yaş, çocukla yetişkin farklı kategorileri gerektiren yapı ve özelliktedirler. Haklısınız, kitap yazarız ve hatta Nobel bile alırız. Ama memleketi elin oğluna kötülemeden ve "yazar" olarak. Sevgiler.”

Yorum 6
"Sayın Sinan Çakaloz Bey'e cevaben. Mesajınıza teşekkür ederim. Daha önce ricanız üzerine sözü geçen yazınız hakkında yorumumu yazdım bloğunuza. Milliyet Blog'daki editör görevini yürüten değerli arkadaşlar da eminim ki kalitesi yüksek bir sitede güçlü yazılara editörlük yapmaktan gurur duyacaklardır. O nedenle sanmıyorum ki, bu konuda önemli konulara değinen analitik ve yapıcı özellik taşıyan yazılara bozulsunlar. Editörlerin de iş kolay değil, eminim hoşlanmadıkları pek çok yazıya hem fikir olmasalarda onay vermişlerdir. O bakımdan, sanmıyorum ki yapıcı ve kaliteyi yükseltmek konusunda yazılmış iyi niyetli bir yazıdan hoşlanmasınlar. Yazıları yazanların çoğu çok okunmuş bir yazının kalitesi illede yüksektir diye düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Genelde okuyucular arasında, Türk erkeği, cinsellikle ve politikayla ilgili konuları okuma eğiliminde. Doğal olarak bu konular hem çok okunuyor hem de düzeyi ne olursa olsun çok okuyucudan yorum alabiliyor. Ağır konuları ve iyi yazılmış yazıları herkes okuyamıyor. Yazanlar bencil oluyor biraz. Saygılar"

Yorum 7
"Sokaktaki herkesin Başbakan ya da Cumhurbaşkanı olabileceği bir ülkede, sürümden kazanma zihniyetiyle "yazar" kılığında "okuyucu" kazanmak eğiliminde "nitelik" aramanın imkansız olduğu gerçeği tartışma bile götürmez. Hangi konulardaki yazılar daha çok okuyucu çekebilir Türkiye standartlarına göre bellidir. Bu tür yazıların halka mesir macunu gibi sunulması aslında şaşılacak bir durum değildir. "Okuyucu"nun seçimi, "nitelikli" olma bazında ele alınsa, “hancı”yla “yolcu” birbirinden ayrılabilir. Burada "kendi istediğimiz" şekilde yazmıyoruz. Belli bir "editoryal denetleme" ve "sınırlama" sözkonusu. O bakımdan, Milliyet Blog sitesi sıradan blog sitelerinden farklı. Yazıların "edit" edilmesi de genel anlamdaki işlevinden farklı bir şekilde oluyor.Demek ki, bir "filtre" durumu var. Ama önemli olan bu "filtre"nin ne amaca hizmet ettiği ve "yazan" blogçuya nasıl bir mesaj verdiğidir. Okuyucular kendilerine uyanı bulmak için bir sürü yazıyı okumak zorunda. Yani çöp yığınında elmas taşlı bir yüzük aramak gibi bir şey. Saygılarımla."

Yorum 8
“Gördüğünüz gibi beni topa falan tutan yok... Pek fazla umursamıyor Blogçular... Herkes kendince ve yetenek sınırları kadar yazarlık mertebesine ulaşma gayreti içinde. Eleştiri kabul etmeyen bir yanı vardır sonradan görme "yazarlığa soyunan"ın. Türkiye'de herkes siyasetçidir ve ülkeyi yönetebilir... Oturduğu yerden sorunları bulduğu dahiyane çarelerle çözer. Hele bir de futbol üzerine bir uzmanlığı vardır ki, her Türk doğuştan hakem mi acaba diye düşünmekten kendinizi alamazsınız. Maçın hakemi bir anda "homo" oluverir, seyirci-hakem de sahaya elindeki şişe ve cep telefonuyla kararını bildirir. Yazarlık mı? Türkiye'de herkes “okur ve yazar”. Gazeteler, İnternet siteleri "yazan" insan dolu. Ama "yazar" kaç tane? İşte onu bilen yok... Zaten kimse de ilgilenmiyor... Saygılarımla.”

Yorum 9
“Herkes elbette kendine göre birşeyler yazacak ve elbette ki siz de kendi yazdığınızı beğenme hakkına sahip olacaksınız. Bu herkes için geçerli. Zaten sanatçılar biraz bencil oluyorlar. Yazanın yazdığı amaçla doğru orantılı bir “ego”su vardır. Benim yazımda ifade etmeğe çalıştığım konu sınıflandırma yapmak zorunluluğudur. Çünkü elmayla armut, kuru ile yaş aynı tutulduğu için dünya bu durumda. O yüzden, birileri “her yol geçerlidir” deyip Nobel alıyor. Ona sorarsanız, o da kendi yazdıklarını beğeniyordur... Blog yazılan sitede zamanla elenme olayı olmuyor. Çünkü “yazan kişinin egosu” ve “sitenin çok boyutlu hedefleri” önplana çıkıyor. İçerik ve derinlik ikinci planda kalıyor... Yazmaya devam. Yazdıkça kendimizi ve yazdıklarımızın neye hizmet ettiğini keşefedeceğiz... Sevgiler...”

Sonuç olarak, hem yazan hem de yorumlayan birbirine karşı sorumluluk taşır. Bu sağlıklı ve düzeyli iletişim için gereklidir. Okuyucunun yaptığı yorum da, onun kendi düzeyini göstermesi açısından önem taşır. Herkes okuduğu yazıyla aynı düzeyde “yorum” yapamayabilir. “Yorum” yazmak da, okumanın değerini ve okuyucunun yazıyı ne kadar önemsediğini anlamak açısından büyük anlam taşır. Yazıyı yazan, okuyucularından aldığı düzeyli yorumlarla kendini geliştirme fırsatı bulur ve yazmak için gerekli olan en temel ilham kaynağına sahip olur. “Yaşam” ve “zaman” çok ciddi bir olaydır. Yazmak, bu iki kavramla doğrudan ilişkilidir. Doğruyu söylemek gerekirse, yazmak, “yaşam” kadar önemlidir bazıları için. Yazmadan yaşayamaz bu insanlar. Yazamamak, yaşamdan soluklanmamanın başka ifadesi ya da bitkisel yaşamın ta kendisidir onlar için. İşte, böyle insanlara “yazar” diyoruz….

Bir gün “yazar” olarak yaşayıp hakettiğimiz değeri bulmak ve anlaşılmak ümidiyle…

Tüm yazan ve okuyanlara sevgi ve saygılarımla…

Alp İçöz, M.A.
Eğitimci Yazar

Copyright© ALP ICOZ-2007

JOURNALTA
The Journal of Turkish Americans


(*) İçöz, A. (2007) “Yazar Enflasyonu” http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=48366

 
Toplam blog
: 52
: 1767
Kayıt tarihi
: 11.11.06
 
 

"İnsan, aslinda gönül gözüyle görmeli dünyayı. Herşey, o iç dünyanin merkez olduğu kişiliğine şek..