Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '11

 
Kategori
Kitap
 

Yazarlık ve Annelik Üzerine

Yazarlık ve Annelik Üzerine
 

Elif Şafak "okunur okunmaz unutulmak için suya yazı yazar gibi" yazdığı "Siyah Süt"te kadınların, özellikle çiçeği burnunda annelerin hayatına birdenbire giren postpartum depresyondan yani doğum sonrası yaşanan geçici ama zor dönemden söz ediyor. "Sürekli keyifsizlik, takatsizlik, alınganlık, unutkanlık, asabiyet, uyku ve iştah düzensizliği, aseksüellik, asosyallik, ilgisizlik, duyarsızlık" gibi birçok belirtiyle ortaya çıkan bu depresyonun kadını nasıl günden güne erittiğini, kendi içinin dehlizlerine nasıl hapsettiğini açıkyüreklilikle anlatmış. Açıkyüreklilikle diyorum, çünkü "Siyah Süt" otobiyografik bir roman. 

Yukarıda söylenenlerden bu romanın yalnızca anneleri ilgilendireceği anlaşılamasın. Bir kadını, kadınlığı anlamak isteyen herkesin, kendini anlamak isteyen kadınların hatta "Kadınlar Ne İster?" sorusuna bir türlü cevap bulamayan erkeklerin de mutlaka okuması gereken bir roman bu. İçinde edebiyatı ve felsefeyi de barındıran. 

Her insan kararsız kaldığı zamanlarda "İçimden bir ses şöyle diyor, ama başka ses de böyle diyor." gibi cümleler kurmuştur ya da içinde birden çok kişilk barındırdığı için zaman zaman bir çeşit kişilik bozukluğu yaşadığı hissine kapılanlar olmuştur. Emin olun, bu kitabı okuduktan sonra kendinize "Normal miyim, anormallik bir hastalık mı?" gibi sorular sormaktan vazgeçecek ve kendinizi olduğunuz gibi kabul edeceksiniz, üstelik aynı duyguları besleyen tek kişi olmadığınızı bilmenin huzuru da cabası... 

Elif Şafak içinde "minyatür bir harem" olduğunu söylüyor. Birbirini çekemeyen, birbirinden tamamen farklı özelliklere sahip, boyları 10-12 santim, kiloları 300-500 gram arasında değişen parmak kadınların oluşturduğu bu topluluğa "İçimden Sesler Korosu" diyor. Asla aynı seste birleşemeyen bu kadınların her biri bir dönem yazar üzerinde baskın oluyor. Yazar birinin dediğini kabullense diğeri mızmızlanıyor, diğerinin sesine kulak verse kendisiyle uzlaşamıyor. 

Yazarın annelikle yazarlık arasında seçim yapmaya çalıştığı sancılı bir dönemde sesini daha da yükselten bu koronun en belirgin altı kişisi şöyle betimlenmiş: 

Birincisi batı kapısındaki Pratik Akıl Hanım. Her konuyu en kolay ve pratik yollardan çözmeye çalışan bu kadın, yazarın hayatını makine gibi programladığı taktirde yazarlıkla anneliği bir arada yürütebileceğini söylüyor. 

İkincisi doğu kapısındaki Can Derviş Hanım. Kur'an'dan ve tasavvuftan beslenen bu kadın ise her şeyin Alllah'tan geldiğini ve nihayetinde Allah'ın dediği gibi olacağını söyleyerek yazarın kendini zamanın akışına bırakması gerektiğini söylüyor. 

Üçüncüsü güney kapısındaki Hırs Nefs Hanım. "işkolik" diye tanıtılan bu kadın da anneliğin yazarın kafasındaki tüm planları altüst edeceğini söyleyerek anneliğe kesinlikle karşı çıkıkyor. 

Dördüncüsü kuzey kapısındaki Sinik Entel Hanım. Entelektüel gelişimden başka şey düşünmeyen bu kadın varoluşçu felsefeye dayanarak yazarın yapacağı seçimin onun mutsuzluğunu engellemeyeceğini, bu sebeple anneliğin hayatında hiçbir değişiklik yaratmayacağını söylüyor. 

Bir gün yazarın daha önce hiç tanışmadığı Anaç Sütlaç Hanım çıkıveriyor ortaya. Anne olmak için can atana bu evcimen kadın yazarın o güne kadar tanıdığı benliğiyle özdeşleşmemesine rağmen bir anda odak noktası oluveriyor; ancak Hırs Nefs Hanım ve Sinik Entel Hanım duruma müdahale ederek yazarın onu derinlerde bir yere gömmesini sağlıyor. Yazarın "beyin" olmakla "beden" olmak arasında yapmak zorunda olduğu seçimden "beyin" galip çıkıyor. 

Beklenmedik bir anda gelen aşkla yazarın daha önce içinde yaşadığını hiç fark etmediği başka bir parmak kadın kendini gösteriyor bu defa. Saten Şehvet Hanım. Bu kadın da yazarımızın kadınsı yönünü ortaya çıkarıyor. 

Elif Şafak'ın bu kadınlarla yani kendisiyle mücadelesi sürerken birçok kadın yazar ve düşünür hakkında bilgi veriyor yazar okuyucusuna, onları kendisiyle kıyaslarken ve onlar içinden kendisine örnek olabilecek birini ararken. 

Annelikle yazarlığı bir arada götürebilen Virginia Wolf, Ursula K. L. Guin'den, anne olmayı reddeden Adalet Ağaoğlu, Pearl S. Buck ve evliliğe dahi yanaşmayan Jane Austen bunlardan bazıları. "Kadın- Yazar" kavramını, kadın yazar olmanın sıkıntılarını ve kadın yazarların toplumdaki yerlerini nasıl da tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiğini anlatıyor. George Sand, Sylvia Plath, George Elliot, J. K: Rowling, Julia Kristeva, Nihal Yeğinobalı, Sevgi Soysal, Halide Edip gibi daha birçok "yazar-kadın"ın yaşamlarından örneklerle. 

Yazar ne istediğine tam olarak karar veremeden, içinde barındırdığı parmak kadınların üstünlük savaşına son vermeden hamile kalıyor ve uzun bir süre Anaç Sütlaç Hanım hüküm sürüyor içindeki haremde. 

Yazarın elinin kalem tutmadığı, okumaktan hatta düşünmekten mahrum kaldığı sancılı dönemine tanık oluyoruz. Ardından bebek giriyor hayatına ve postpartum depresyon peşisıra. Terapi ve tedavi süreci işe yarıyor ya da yaramıyor, fakat gün geliyor ve yazar bambaşka bir bilinçle uyanıyor. Yıllarca "iyi ben" ya da "kötü ben" diye ayırdığı iç seslerini bir bütün olarak görmeye başlıyor. Hatta depresyonu bile seviyor bu farkındalığa ulaştıktan sonra. 

"Hepsi benim. Hataları ve sevapları, eksikleri ve meziyetleriyle. Ve şimdi anlıyorum ki İçimden Sesler Korosu ancak yan yana olduklarında, bir aradalıklarında anlam taşıyorlar." diyor Elif Şafak. 

Kadınlıkları ve toplumsal rollerini uzlaştıramayan tüm kadınlar için bir umut ve bitti denen yerde yeniden başlanabileceğini ispatlayan bir mucize "Siyah Süt". 

 
Toplam blog
: 5
: 476
Kayıt tarihi
: 05.02.11
 
 

1983 yılında İstanbul'da doğdum. Kocaeli Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun old..