Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '08

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Yazdan kalma bir yazı....

Yazdan kalma bir yazı....
 

Yazmak için ne kadar çok zamanım vardı oysa!

Yan gelip yatmak, yazmaktan daha keyifli geldi bu defa.

İnce tırtıklı patates reklâmlarından çıkmış, mavi üniformalı temizlikçi kadınların ani baskınlarını saymazsak, sırtındaki pancar motor benzeri cihazla böceklerin alayına savaş açmış hayalet avcısını atlarsak, yarım pansiyon kültürünün tortusu yemek sıralarını, adını söylemeye mecali yokken ek iş olarak insanları eğlendirmeyi seçen kanuncuyu unutursak güzel bir tatil geçirdim diye bilirim.

Bardağın ne tarafından baktığınız çok önemli tabi!

Kaz dağlarındaki mola yerinde; zeytin ağaçlarının yeşile boyadığı cırcır böceklerinin serenat yaptığı, maviliğin baş döndürdüğü, keçi peynirli menemenli kahvaltıları daha önce de anlatmıştım.

Bu defa; günlerce peşinden koştuğum halde, zıpkınımı boynu bükük bırakan has kefalleri mi anlatayım size, yoksa sabahın köründe çıktığımız dağ yürüyüşlerini mi?

Akçay’da tıraş olduğum, meraklı sorularıma usanmadan cevap veren, sarı kız efsanesini ballandıra ballandıra anlatan, bundan sonra görüşmeyeceğimiz, karşılaşsak da birbirimizi hatırlamayacağımız berber, şimdilik heybeme attığım ileride yazacağım bir öykünün kahramanı olabilir mi?

Ya Altınoluk’taki Kokoreççiye ne demeli, “bir buçuk porsiyon istiyorum” deyince tabağa tepeleme konmuş, domates, kekik ve pul biberle harmanlanmış, sakatat tepesini ve bu tepeye çatal çatal girişmemi sizlere nasıl anlatmalı?

Ne yapmalı da doğru kelimeleri seçmeli?

Nihat Sırdar’dan defalarca dinlediğim, adını her duyduğumda, uzun bir iç çekişle “ burayı görmezsem olmaz” dediğim Küçükkuyu ve aklıma geldikçe yalandığım sardalyeler?

İşletmenin sahibi iş bilir Vecdi Ağabey

Pozitif enerjilerini her defasında bıkmadan diğer insanlarla paylaşan ve bunu büyük bir keyifle yapan, saatler boyunca dinlediğim Süleyman Bey ve gündüzleri külkedisi olup, geceleri Sindirellaya dönüşen Songül Hanım

Sabahları erken kalktığı için mutsuzluğu iliklerine işlemiş, akşam yemeğinden sonra ortadan kaybolan Garson Murat.

İnşaat işleri yaparken, rüzgârın tersine dönmesi nedeni ile sektör değiştirip Marketçiliğe soyunan, buraların modasına uyup dükkânını geç açan, nedense adını sormadığım, Sivaslı Bakkal

Müzikli gecelere damgasını vuran, “İstanbul’da olsalardı çok iş yaparlardı” dediğim, belki de kış aylarını İstanbul’da geçirip, yaz aylarında kapağı Egeye atan Grup Ay ışığı. Grubun solisti ve bir bayan arkadaşının ağzımızı açık bırakıp oynadıkları kolbastı!

Sesini duyduğumuzda Zülfü Livaneli’yi hatırladığımız Ziya…

Bir hafta boyunca kahrımızı çeken, zeytin ağaçlarının arasına saklanmış, geceleri el ayak çekildikten sonra önünde neredeyse sabahladığımız 103 numaralı oda…

Büyük örümceklerin örüp ortadan kaybolduğu hamaklar…

Çocukların bayram yerine çevirdiği havuz…

Yıllar önce Yunanistan’da yaşamış, çocuklarının yaşaması için hayatını feda etmiş, acıların büyüttüğü, Altınoluk’tan tesadüfen aldığım kalınca bir kitabın yorgun kahramanı, tatil boyunca en yakın arkadaşım olan Eleni!

Yazılacak bir çok detay, anlatılacak bir sürü hikaye…..

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..