Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '20

 
Kategori
Blog
 

Yazdığın Sensin

Yazarların, şairlerin tema tercihlerini, konu seçimlerini; bilerek ya da bilmeyerek çalışmalarında başvurdukları bilinçaltı/bilinç üstü içerik havuzları belirler. Ya da kimi yazın gönüllüsü; içinden geleni, aklına eseni, anlık duygulanımını getirir dile. Doğaçlamayı tercih edenler; sistematik konu seçimi yerine, anlık, duygusal, zihinsel akışlarına bırakırlar cümlelerini ama… Ne yazarsan yaz, sen’i anlatırsın. İnsan; her şeyden önce/rahat nefsini söyler. Başkalarını bilmesem de; bende vaziyet bu.

Sen ya da ben, Kimi konuştuğumuz önemli değil. Öyle ya da böyle, insandır en temel/ortak mevzumuz. Kimi vakit benliğimizi, kimi vakit başkasını anlatsak da; insanı tarif ederiz sonuçta. Kimi yazı emektarı, bile bile, özellikle yapar bunu. Her fırsatta; yaradılışımızı, zaaflarımızı, karakterimizi, ortak/farklı yönlerimizi işaret eder okuruna; kimi bambaşka sorunlarda, birbiriyle zerre ilişkisi bulunmayan meselelerde gezinse de… Kendisidir seslendirdiği. Deneyimli okur, bunu anında yakalar.

Mesela, “Kumarbaz”da, Dostoyevski’nin kendini anlattığı bilinir. Montaigne, neredeyse 500 yıl önce yazıp yayınladığı denemelerinde; kimi anlatmıştı acaba? Uğur Mumcu’nun “Sakıncalı Piyade”si de, Sait Faik’in neredeyse tüm öyküleri de aynı yöntemle yazılmıştır. En büyük  sözcük üstatları, en ünlü tümce sihirbazları,en iyi bildikleri şeyden, kendilerinden bahsederek devam etmişlerdir yazı serüvenlerine. Yerli, yabancı sayısız isim sıralayabilirim ama… Bundan ötesi gevezeliğe girer!

Nerdeyse tüm romancılar, özgeçmişlerini anlatarak oluşturmuşlardır ilk kitaplarını. Ve bu tercih, benliğini ifade ediş; özgüven geliştiricidir, akışkan, rahat okunan, ritmik, temposu iyi ayarlanmış metinler çıkarır ortaya. Acemisi böyle de, en usta olanı farklı mıdır sanki? Sanmam.

Niyedir bilmem, bazıları, şahsını anlatmaktan, kişiliğini sergilemekten utanır/sıkılır/kaçınır. Tevazuyu,  bir yere kadar anlasam da; iş yazı olunca, sen, en kıymetli hazinensin. Bu açıdan kendi değerini bil.

Ve özünü söylediğinde; benim, bizim, alt komşunun, çalışma arkadaşının, sevgilinin, korkularını da iyileştirmiş olmuyor  musun? Öyleyse tereddütün niye? Boş ver el alemin dediğini, canım! Bize bizi (insanı) anlat. Anlattıkça rahatlayacaksın. Döktükçe içini, kendine yürüyeceksin. Özünle barışacaksın.

Korkmana hiç gerek yok. İsterlerse “narsist, megaloman, kendini beğenmiş” de diyebilirler. Önemli olan onların ne düşündüğü değil ki. Yarına kalacak düşünsel mirasın… Bırak, dilediği gibi çalıp oynasın eloğlu. Biz işimize bakalım. Birbirimizi tarif edelim  bildiğimizce. Aslımızı, neslimizi söyleyelim dileyene. Biz böyle davrandıkça, başkaları da cesaretlenecek. Bak, göreceksin, yeni yazı arkadaşları da kazanacağız bu sayede. Madem derdimiz hayatı anlamak, buna kendimizden başlamanın neyi kötü?

 Yunus da “bencileyin” diye düşmedi mi yollara? Biz ondan büyük müyüz ki, yeni bir icat çıkaralım?

Hepimiz yazmaya kendimizden başladık ama… Kimi inatla bunu inkar eder, kimi aklın dediğini yapar. Tercih senin. Ben, her “ama yazacak bir şey bulamıyorum ki!” diyene önerdiğimi yineleyip: Kendini seslendir, ruhunu ayaklandır, desem de… Yol senin, iz senin. İster yoldaşımız ol, ister kendi istikametinde ilerle. Yolun sonu aynı yere, sana varacaksa da… Dilediğin yöne gitmekte serbestsin.

 

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..