Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Eylül '09

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Yazı gelirse...

Yazı gelirse...
 

Biliyor musun, sevdim...


Aslında tüm şairleri asmalı
Ve martıları
Tutuklamalı
Rakı içmek yasaklanmalı
Anason kokulu dudakları öpmek
Yasak olmalı
Ve sevişmek…

Nedenim yok
Nedenim olsaydı kolaydı ölmek…

Hücre evimde kıvranıyorum. Sen gittin gideli metrekaresine bir kişi düşüyor bu yatağın. Bıraktığın güllerin dikenli telleriyle çevrili yastığım, komik olan ağlıyorum ve ben ne zaman sensin uyusam, kanıyorum…

Yastığımın altında zehir zemberek aşk sözleri, ne çok aşka sahipmiş bu toprağın şairleri ve mutlu sonla bitmeyen hikâyeleri. Hayat akıyor açık penceremden, şehrin seslerine karışıyor martıların sesleri. Martılar, hatırlatıyorlar, gözlerinin rengini…

Sen demli bir günde, bir bahçede yudumlarken tavşankanını, ben bir sandalın balıkçı düşünde, nasır tutmuş misina kesiği ellerinde, tuzlu suyu yudumluyordum. Sonra sen, güneş gibi doğdun…

Sen güzeldin ve ben güzel olan her kadını sevdim…
Sen güzeldin ve ben güzel olan her şeyi kaybettim…
Sen güzeldin ve ben… Sustum yine, bakma öyle, anlatmak için yetersizim. Nedenim yok, sevdim, kaybettim, sensizim…

Melekleri utandırdığımız yerde yaşıyorum. Yazı gelirse geleceksin, meteliksizim. Seviyor çıkarsa geleceksin, ah şu papatyaları toprağından koparmaya kıyabilseydim. Zarlarım çift gelirse geleceksin. Zar tuttuğum için tüm oyunlardan men edildim. Özür dilesem, gelirdin, özür dilemeyi bilseydim…

Seni hala çok…
Seni hala…
Aslında…

Aslında tüm şairleri asmalı
Ve martıları
Ve yakmalı balıkçı sandallarını
Yakmalı…

YAKMALI…

Sen şimdi başka bir bedene sarılarak uyuyacaksın öyle mi… ve bende bunu kabullenmeliyim… PEKİ.

Nasıl olacak, parmakları arasında saçların… Bedenin kıvrak, sarılacaksın, bedenin ateşler içinde sıcak, dokunacaksın tenin o tutkunun izlerini taşıyacak… Söylesene nasıl olacak, bir fırtına, sırılsıklam, ıslak. Gece sana kadın olduğunu hatırlatacak, kural koymak yasak…

Şimdi sen başka bir azınlıkta uyanacaksın öyle mi, peki…

Sarhoştun bana ilk geldiğinde, hayatı kusuyordun. Dudaklarında acıların meze kırıntıları, dudaklarında en ayıp sözler, dudakların kırmızı. Ölüyor muydun, bu yüzden mi öptün. Suni solunum, oksijen ruhum… Bana gelmeden, kaç kere boğulmuştun…

Belki de adresin yoktu, ait olduğun hanede bir ihanet öfkesi ve sende ağlayan bir kadının hikâyesi. Kaçmak, adı olmayan dokunuşlara sahip olmak, imla hatalarını silebildi mi… Yâda susmalı, artık, cehennemde yakmalı şu dilimi…

Ah be kadınım, anlatmasan, yaşamasan, yapmasan olmazdı dimi… Peki.

Hücre evimde kıvranıyorum. Sen gittin gideli metrekaresine bir kişi düşüyor bu yatağın. Bıraktığın güllerin dikenli telleriyle çevrili yastığım, komik olan ağlıyorum ve ben ne zaman sensin uyusam, kanıyorum…

Biliyor muydun…

Ben senin kaçıncı işlediğin cinayetim.
Biliyor musun, sevdim.

Yazı gelirse, geri döneceksin…

 
Toplam blog
: 151
: 911
Kayıt tarihi
: 16.02.08
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk öğretim, üniversite, askerlik ve evlilik hazırlıkları sıralamasında stan..