Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '15

 
Kategori
Blog
 

Yazıdan çok resme bakan bir toplumda yazar olmak

Yazıdan çok resme bakan bir toplumda yazar olmak
 

Amenna!.. Keşke her yazar sizin kadar bilgili olabilse...


Türkiye'nin en çok satan ve okunan gazetesi hangisi? Tartışmasız Posta! Neden peki? Şundan efendim:

Bol magazin, bol resim... Çokça dedikodu, çok az ayrıntı... Popülarite ve sosyete haberleri full çekiyor. Ekonomiyle politika nanay!.. Spor sayfaları, sokak adamı için... Köşe yazarı, parmakla sayılacak kadar seyrek... TV sayfası janjanlı; kültür-Sanat-Teknoloji hak getire! Kim kaybetmiş ki onlar bulsun! Kısacası, 20 dakikada okunan, büyük puntolu, spot haberli, neredeyse içeriksiz çıkan bir gazete... yüzeysel yorumlarla adet yerini bulsun diye yayınlanan gündemle dış politika haber-yazıları... Güçlü, karizmatik, sürükleyici, lider ruhlu gazeteci-yazar arama. Orada bulamayacaksın çünkü.

Tek artısı, öncülüğünü yaptığı, rakiplerinden daha iyi günlük bulmaca eki vermesi... Ancak o bulmacalar da o kadar birbirine benziyor ki, birkaçına baktıktan sonra, bir daha çeviresin gelmiyor. Ama yine de insanıma bir şeyler okutup düşündürdüğü için iyidir. Bulmaca çözmek, en azından bunamayı önlüyor.

Bolca aşk meşk, burç, rejim, evlilik, cinsel yaşamla sağlık dizisi... Ortalama insana hitap eden, sıradan 3.sayfa manşetleri... Ölüm, cinayet, adam kaçırma, kadına şiddet, intihar, kan davası, trafik kazası; yazacak şey kalmazsa, kocaman kocaman başlıklı mafya, çatışma; çete ve organize suç haberleri...

Biraz şaşıracaksınız ama, bu yazının konusu, "Posta'nın nasıl bir gazete olduğu" değil. Oğlum sen manyak mısın? O zaman niye bunları yazıp zamanımızı alıyorsun?, diyenler için; şimdi gelelim sadete:

Bu ülkede blog yazarıysan, yurdunun en çok okunan gazetesinin hali de buysa aşağı yukarı; zaman zaman Postavari yazılar yazmak zorunda kalıyorsun. Fiyakalı, şaşırtıcı bir resim kullanarak yazına ilgi çekmeyi deniyorsun. Acaba şu görselin yüzü suyu hürmetine 3-5 kişi daha okur mu söylediklerimi? sorusuna kilitli zihninle; sıradan insanların duygularını anlamaya, anlatmaya çalışıyorsun haliyle...

Değişik yazı deneyleri, yeni üslup denemeleri, farklı konu açılımları yapıyorsun bazen... En azından ben, bütün bu anlattıklarımı kullanıyorum yazılarımda; ulaşamadığım insanlara da sesimi duyarabilir miyim, beklentisiyle... Bütün derdim, mümkün olan en kısa sürede kitlesel bir yazara dönüşebilmek... Halkımın nabzını tutabilmek... Okurlarıma biraz olsun farklı bir şeyler düşündürebilmek, yüzlerinde kalıcı olmasa da en azından anlık tebessümler yaratabilmek... Mizahla gerçeği akılın hakemliğinde kucaklaştırabilmek... İnsanlığın her halini, ortak değerlerini dile getirebilmek... 

Peki bütün bu çaba neden? Herkes gibi düşünüp yazsam, sıradan insanların davranış kalıplarını benimsesem, yaşam daha kolay olmaz mıydı benim için? Elbette öyle ama; bir yazarın görevi, topluma uymak değil, becerebildiği kadar ona yön vermektir. İnsanın bilgi birikimi başka nasıl daha anlamlı, daha değerli hale gelebilir ki? Bunca yıl boşuna mı okuyup yazdık, düşünüp söyledik? 

Bilenin omuzlarındaki yük, taşıması gereken sorumluluk; bilmeyenden çok daha fazla olmalı... Ülkem ve insanlık ancak böyle ilerleyebilir.

Bu yüzden, kafamdaki konuları bir yana bırakıp, söz konusu gazeteyi rol-model alıyorum bazen... Marifet, aşağıda olanların diliyle konuşup, onları mümkün olduğunca yukarı çekebilmek... 

Bu nedenledir kimi yazılarımın sırtını görselliğin gücüne dayaması... Bu yüzdendir yazabileceğim derinliğin çok gerisinde kalmış, yüzeysel yazılar kaleme almam...

Eğitim ortalaması 6,5 yıl olan bir ülkede yazarlık yapıyorsan, tüm bunları da dikkate alacaksın. Yazıdan çok resme bakan bir toplumda yaşadığını bilmek, yazarlık bilincinin bir işe yaramasını sağlar.

Türk toplumu eğer uzunca bir süredir; dünya çapında bilim üretmenin, sanatçı, sporcu, düşünür yetiştirmenin devlet adamı ciddiyetinde siyasetçi kalitesi yakalayabilmenin çok uzaklarına düşmüşse; bunun en büyük suçlusu, halkından kopuk yaşayan yazar-çizer takımıdır. 

Ne kadar başardığımı bilemem ama; en büyük idealim; insanlara biraz olsun okumayı sevdirebilmek, doğru davranışları, yaratıcı düşünceleri anlatabilmek, aklın ve bilimin rehberliğini benimsetebilmek farklı, cesaretli, duyarlı, adil kişileri alkışlatabilmek...

Elimden gelen bu. Gerisi okurun takdiri...

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..