Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '16

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yazılı mevzuatımızda sorun var; insanlar işlerini yapacaklarına bunları okumakla zamanları geçiyor

Yazılı mevzuatımızda sorun var; insanlar işlerini yapacaklarına bunları okumakla zamanları geçiyor
 

Ya da okumuyorlar zaten. Okumadıkları için de yeterli bilgiye sahip olamıyorlar. Çünkü her şeyimiz bu ciltler dolusu gereksiz kelime yığınlarının içinde yazılı.

Geri kalışımızın nedeni belki de bu. Ülkeyi yönetenler Türk insanının karakterini bilmiyorlar. Benim insanım gel gel, git git; iki kelimelik bir şeyi kocaman paragrafta yazdığın zaman yemin billâh okumuyorlar.

Kim okuyor bunları? Bir sınav kazanana kadar kafasını kitaba gömen, geleceği yere geldikten sonra da yüzünü bile açmayan kimseler. O nedenle görev verdiğimiz insanlar yeterli değil.

Haklılar. Ne o öyle ya, mevzuatımızı arşivlerdeki fareler mi hazırlıyor. Kelime yığınları, cümle yığınları, insanların kapağını açmaya korktuğu kalın ciltli kitaplar… Adam sınavı kazandıktan üstat filam olduktan sonra kitabı kaldırıp atıyor.

Ya her şeyimiz bunların içinde yazıyor. Ama biz o “her şeyimizi” ayrıntılar denizinde bulamıyoruz. Allah aşkına her şeyi yazmayın oraya, eksik olsun, biz anlarız. Köroğlu destanı gibi, armudun sapı da sapının çöpü de… Benim vatandaşım okuyor anlamıyor “Haaa bu önemli demek ki” diyor. Ne önemlisi ya…

Ezberci toplummuşuz… Yahu gereksiz kelime yığınlarını ezberlemekten başka çaremiz var mı? İşimiz bitince de unutuyoruz zaten. Bizim iki türlü aydınımız var. İlki okuyup anlamayınca “Haaa bu önemli demek ki” diyen, çoğu bunları ezberleyerek köşe kapmış, bu kapısı kilitli kütüphane söz yığınlarını kutsal bir metin gibi gören, hazırlayan zihniyete de adeta tapan literatür köleliğini ilericilik zanneden klasik aydınlar. Bir de bizim gibi yazılı mevzuatın sadece işe yararını düşünen, kitapların içinde boğulmayan aydınlar. Allah beni onlar gibi etmesin. Ben o kitapların içinde ölürüm ya!

Böyle bir şey olamaz ya! Okuyorsun ve hiçbir şey anlamıyorsun. Onun için ÖSS’de 50 bin öğrencimiz sıfır çekti. Şu şudur, bu budur tamam, ne bu böyle ya! Innının da, mınnığının da, şurasında şu var da burasında bu var da… Eve nasıl girilir? Üç saat anlatmış. “Kapı” de gitsin, deli etme adamı, bilmeyen bacadan girsin Allah Allah ya!

Kerim Korkut düzenini göreceksiniz… O kocaman ciltli ebem eşti tavuk deşti masalları aynen çöpe… El Mars’a gidiyor, biz oturmuş gazel okuyoruz! Kocaman İngiltere’de mevzuat yok!

Sadece kanunları anlamayın, akla gelecek her türlü mevzuat böyle… Türk insanına uygun değil kardeşim bu, Türk insanı zaten okumayı sevmiyor. İş için ekmek için mecbur olmasa bunların yüzünü bile açmaz.

Mevzuata, literatüre bağlı, bunlara önem veren kimseler yıldızlara yürümek isteyenlerin engeli olmuşlardır. Ayaklarımıza dolaşan bu kâğıt tomarlarını yırtıp atamadık, atamıyoruz da. Nedeni, birincisi halkın gözünde civcik hâkim kılıklı savunucuları/uygulayıcıları dünyayı yutmuş oluyor ve bizler bilmeyenin eksikliği ile yanlışa takla atan duruma düşüyoruz. İkincisi ise halkın korkusu. Yanlış ya da eksik bir şey varsa ve bu nedenle başımıza bir şey gelirse diye korkan insanlar bilgiye güveniyorlar. Oysa dünyayı değiştirenlerden bazıları bunlardan tek satır bile okumamışlardır.

Bürokrasi dediğimiz şey de budur aslında. İllaki bir konuyu etraflıca anlatan bütün bilgiler elimizin altında olacak. Dünyanın en karmaşık konusunun anlatımı bir sayfayı geçmez. Geri kalan, onun bunun görüşü, içtihadı, yorumu, yaklaşımı falandır. Ben sadece konuyu bilmekle mükellefim.

Cahil korkar ve uyanıklar cahili sözde bilgi dedikleri kâğıt tomarlarıyla kandırırlar. Türkiye Cumhuriyetinin arşivleri, resmi daireleri, okulları, kütüphaneleri okunmayan, yırtılıp atılan tırlar dolusu kâğıt tomarlarıyla doludur. Okumuşlar, aydınlar bu sözde bilgi içeren kâğıt yığınlarının bir işe yaramadığını biliyorlar; ama işte her nedense bu kâğıt yığınları önemlidir. Bu nedenle hantal devletin tırlar dolusu Mecelle dağlarının ortadan kaldırılmaları mümkün olmadığına göre hiç değilse ayırıp seçilmeye, düzenlemeye tabi tutularak azaltılması, bu da yapılamıyorsa tozlu çekmecelerden çıkarılarak şeffaf dosyalarla yeni bir düzene kavuşturulması gerekir. Tahtakuruları ve böcekler üzülecek ama ne yapalım.

Bu arada hani biz şükreden bir milletiz ya en çok şükredeceğimiz konu da teknoloji olmalıdır. Başbakan teknoloji için şükür namazı kılmalıdır; çünkü teknoloji olmasaydı Ak Parti bu kadar zaman iktidarda kalamazdı. Teknoloji hatalarını örttü, yandaş medya da şişirdi ve balon şu an göklerde uçmaya devam ediyor.

İşte şimdi bu teknoloji bizi bu dertten kurtaracak gibi görünüyor. Teknoloji olmasaydı değil Ak Parti, mak parti dahi kıyamete kadar bu sorunu çözemezdi. Çünkü insanlar korkuyorlar. Adam 10 yıl önceki su faturasını bile atmaya korkuyor. Naspın, 10 yıl sonra kendisine borcun varmış diye kâğıt gelebiliyor. Yine de “önemli evrak” sendromunun internetin güvenli muhafazasına rağmen devam edeceğini düşünüyorum.

Hakikaten ister bilimsel isterse kilimsel olsun iş ve işletmelerimizin, daire ve müesseselerimizin böyle çekmeceler dolusu mevzuata boğulması gerekiyor mu? Yoksa bu bilgi ve kâğıt hamallığı görüntü ve belki biraz da güven amaçlı mı? Burada, çok önemli(!) insanların paranoyaları ve kendilerine özgü disiplin ve titizlik saçmalığının etkisi de var. Ben bu tür insanların zararlı olduğunu bile düşünüyorum. Bürokrasi başarının önündeki en önemli engeldir. Bazen işlerin çabuk olması gerekebilir ve bizler bu çok mühim(!) mevzuata takılırız. Takip edenler de bilirler ki Ağaç Hareketi ve AHE KANUNLARI net ve açıktır. Bunu yapacaksın, şöyle olacak der, keser.

Biz bunları böyle günlerce aylarca okumayla uğraşırsak ohooooooohh

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..