Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Temmuz '15

 
Kategori
Tarih
 

Yazılmamış Dünya Tarihi 4

BÖLÜM:4

Yazan:Uçar Demirkan

Eski Çin Uygarlığı:

Eski Çin’de MÖ 2300 lü yıllarda yapılmış ay, güneş  tutulmaları ve kuyruklu yıldız gözlem kayıtlarına rastlanmıştır. Güneş lekeleri üzerinde de çalıştıklarına dair  bilgiler vardır.

Oysa, günümüzde bu lekelerin gözlem araçları olmaksızın gözlenmesi olanaksızdır.

Çinliler; astronomi olaylarını astrolojik olarak da yorumluyorlardı.

Pekin’in güney batısındaki kazılarda homo erectus pekinensis adı verilen kişioğlu iskeleti bulunmuş olup 350 milyon yıl önceye ait olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca;2,5 milyon yıl-10.000 yıl öncesine ait taş aletler ve toplu yaşama izlerine de rastlanmıştır. En az 20.000 yıl öncesine ait olduğu ölçülen çanak çömlek ve büyük bir kazan parçalarına rastlanmıştır.

Eski Çin uygarlığının kuzeyden güneye doğru yayıldığı ve geliştiğine dair bulgular vrdır. Buradan, bu uygarlığın Büyük Uygur İmparatorluğu’ndan gelen göçmenlerce kurulduğu düşünülebilir. Nitekim; MÖ 4500 yıl öncelerinden itibaren Çin’de Tibet, Türk ve Tai(Tayvanlılar)karışımı bir halkın yaşadığı anlaşılmaktadır. Çin’deki uygarlık MÖ 2000 li yıllardan itibaren doruk noktasına ulaşmıştır. Bu dönemde beyaz ve siyah seramikler ortaya çıkmıştır. Eski Mısır ‘da da seramikçilik gelişmişti.

Çin söylencelerinde halka çeşitli araçları, gereçleri ve illeri öğreten bilge egemenlerden söz edilmektedir. O zamanlar egemenlere ve doğa güçlerine taparlardı. Shang yazısını(resimler, işaretler ve hecelerden oluşan bir yazı) bu bilgeler bulmuşlardır. Egemenler “Güneşin Oğlu” olarak adlandırlır ve ülkeyi yönetirlerdi.

Eski Çin uygarlığı kapalı bir uygarlıktır. Türklerle ve Hintlilerle etkileşimleri olmuştur. Nitekim Çinliler MÖ 2000 li yıllarda Türklerin kullandığı on iki hayvanlı takvimi kullanmışlardır. Hint uygarlığından matematiği almışlardır. Kağıt, pusula, matbaa ve barutu ilk kez Çinliler bulmuşlar ve kullanmışlardır.

On tabanlı sayma sistemi vardır. Bazı basit hesaplama araçları yapmışlardır.

Çin uygarlığında takvi m Ay’a ya da Güneş’e dayalı olarak kurulmuştur.Yıldızlar takvime temel olarak alınmıştır. Çin astronomisi:bir yıldızlar astronomisidir ve yıldızlar, kutup yıldızı(Sirius Yıldızı)ve kuyruklu yıldızlar hakkında bilgiler içermektedir. Astronomi metinlerinde meteor ve meteoritler ve nova ve süpernovalara ait kayıtlar da vardır. Çinlilere göre evren sürekli bir oluşum içindedir ve daima bir başlangıca geri döner.

Çin tıbbı; evren, doğa ve kişioğlu arasındaki sürekli ilişkiye ve dengeye dayandırılmıştır.

İlk yazıyı yaklaşık 5000 yıl once bulmuşlardır. 6000 yıl öncesine ait buluntularda da yazıya benzer biçimler vardır.

Çinliler;kuzeyden gelen Türk akınlarına karşı durmak için MÖ 214 yılından itibaren 2400 km uzunluğunda Çin Seddi’ni yapmışlardır.

Lao-Çe, Konfiçyüs ve Buda’nın etkileriyle eski Çin’de doğa dinlerinin dışında dinler oluşmuştur.

Çinlilerin uzayla ilişki içinde olduklarına dair buluntular da vardır. Tibet sınırındaki bir mağarada 1.30 metre boyunda ve geniş kafalı(Maymun olmayan)iskeletler bulunmuştur. Mağaranın duvarlarında güneş, ay, yerküre ve yıldız ve yuvarlak miğferli varlıkları gösteren çizimler vardır. Ayrıca, kayadan yapılmış düzgün biçimli diskler bulunmuştur. Bu  buluntuların yaşları 10.000-12.000 yıl öncelerine ait olduğu hesaplanmıştır.

716 taş disk bulunmuştur. Üzerlerinde uzaylı varlıkların yazısı olduğu varsayılan çizimler vardır. Günümüzde hala çözülememiştir. Bunlara Dropa Taşları denilmektedir. Bu yörede yaşayan çok kısa boylu kişilerden oluşan bir kabilenin uzaydan gelmiş Dropalı’ların soyundan geldikleri düşünülmektedir.

Eski Hint Uygarlığı:

Çok eski  çağlarda Hindistan’da(Hindistan-Pakistan-Bangladeş)bir devlet kurulamamıştır. Uzun dönemler, din adamlarınca yönetilen federal prenslikler olmuştur. Bu durumun nedeni; sık sık yaşanmış işgaller ve toplumda ortaya çıkmış olan kast sistemidir.

Kast sisteminde:

Brahmanlar: Din adamları

Ksatriyalar: Asiller ve askerler

Vaysiyalar: Sanatkarlar ve tecimenler

Südralar: Köylüler ve işçiler

Paryalar: Köleler

bulunmaktadır. Sınıflar arasında geçiş olmamaktadır.

En eski din Vedalar dinidir. Budizm Hindistanda doğmuş ve fakat kast sistemi nedeniyle yayılamamıştır. Gazneliler, Hindistan’a islamı getirmişlerdir.

Yaygın dil Sanskritçedir. Ancak; Hindistan’da iki bine yakın dil ve lehçe kullanılmaktadır.

Ganj ve İndus nehirleri çevresinde MÖ 3500 lü yıllarda yaşamış göçebe topluluklara ait kalıntılar bulunmuştur. MÖ 2500 lü yıllarda köy yaşamı başlamıştır. MÖ 2300 lü yıllardan sonra kentler gelişmiştir. Kast sistemi de bundan sonra başlamıştır. MS 5 inci yüzyıla dek ülkeyi Gopta kralları yönetmiştir. 1526 yılında Babür Şah dönemi(Moğollar) başlamıştır.

Bundan sonra Fransa, İngiltere ve Portekiz Hindistan’ın çeşitli yörelerinde egemenlik kumuşlardır.

Hindistan’da bilimsel çalışmaların MÖ 5000 li yıllara dek uzandığı anlaşılmaktadır.Bu dönemden sonra, gezegenlerin devinimlerini izlemişlerdir. Hintlilere gore gök sistemi, yerküre merkezli bir sistemdir.

10 tabanlı matematik sistemini kullanmışlardır. 0(sıfır) rakamını ilk kez  Hintliler kullanmaya başlamıştır.

Canlı varlıklar(Bu arada  kişioğlu)evrenin bir modelidir ve toprak, su, hava ve ateşten oluşur.

Hindistan’ın en eski tarihinde Avrupa’dan-Büyük Uygur İmparatorluğu’ndan-göçetmiş ari ırkların izleri vardır. Saptanmış en eski yerleşim(MÖ 3000-1800)Mohemo-Daro’dadır. Kazılar sırasında evler, tapınak, depolar ve kale  kalıntıları bulunmuştur. Ancak; buradaki halkın kullandığı anlaşılan yazı,günümüze dek çözülememiştir. Bakır ve bronzun yaygın olarak kullanıldığı anlaşılmıştır.

Khajuraho’da seksene yakın adet tapınak bulunmuştur. Bu tapınaklarda erotik heykeller vardır.

Maharastra eyaletinde Ellora mağaraları vardır. Mağaralarda resimler ve heykelcikler bulunmaktadır. 17 Hindu, 12 budist, 5 jain tapınağı bulunmaktadır. 200 bin top kaya, çekiç ve benzeri malzemeyle 7-10.000  işçi tarafından yapılmış ve tamamlanmıştır.

Eski Hint uygarlığının yaklaşık 15.000 yıl kadar önce ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu dönemde uzaylılar,”Vimana” denilen uzay gemileriyle gökyüzünde dolaşırlardı. Kazılarda; mükemmel sulama ve kanalizasyon sistemli kentler ortaya çıkarılmıştır. Çok gelişmiş bir uygarlığın bu dönemlerde yaşadığı anlaşılmaktadır.

Bu dönemde roket benzeri Vimana’lar vardır. Çeşitli kullanım amaçlarına göre çeşitli tipleri olduğu anlatılmaktadır. Bunlar, sanskritçe metinlerde anlatılmaktadır. Vimana’ların,Atlantis’te de  var olduğu anlaşılmaktadır. Bu araçlar, eterik güçlerle çalışmaktadır. Yaşam gücü ya da ses gücü ile   çalışmaktaydılar. Olağanüstü silahlarla donatılmış olanları da vardı.

Ancak; Mahabharata söylencesinde anlatıldığı gibi, nükler bir savaş olmuş ve  bu gelişmiş uygarlık yok olmuştur. Büyük bir olasılıkla bu olay,diğer uygarlıklarda da görüldüğü gibi, yaklaşık 12000 yıl önce yaşanmıştır. İndus vadilerindeki radyoaktif mikalaşmış katmanlar da böyle bir olgunun yaşanmışlığının belirtisidir.

Mahabaharata söylencesinde ışınların, atomik silahların ve uçan araçların kullanıldığı anlatılmaktadır.

Hindular zamanı çok geniş bir açıdan ele almışlardır. Zaman anlayışları döngüseldir(Mayaların takvim anlayışı da böyledir)Onlara göre dört döngü (Mayalar’da da dört çağ) vardır.

1 kritapuga=4800 tanrısal yıl

1 tretayuga=3600 tanrısal yıl

1 draparayuga=2400 tanrısal yıl

1 kaliyuga=1200 tanrısal yıl(Günümüzde kişioğulları bu döngüyü yaşamaktadır)

1 tanrısal yıl 360 kişioğulları yılına eşittir. Bu döngülerin toplamı 1 merayuga olup 4.320.000 kişioğulları yılına eşittir.

Görüldüğü gibi; birçok tarih öncesi uygarlıklarda olduğu gibi Hintlilerde de 60 tabanlı bir takvim vardır.

Eski Hint uygarlığı’nın batık Lemurya kıtası uygarlığının bir kalıntısı olması olasıdır.

Eski Tibet Uygarlığı:

Yazıdan önceki insanlık tarihine ait ilk belge ve bilgiler Tibet’teki manastırlarda bulunmuştur. Bu nedenle de eski  Tibet tarihi de önemli  olmaktadır.

Tibet tarihi yaklaşık 50.000 yıl öncesine dek inmektedir. Ancak; yazılı kaynaklar MS  7 inci yüzyıldan itibaren başlamıştır. Eski başkent, bugünkü başkentten 80 km doğudaki Yarlung vadisindeydi. Tibet halkı, dişi bir göksel varlıkla erkek bir maymundan türediklerine inanmaktadır.

7 inci yüzyılda Tibet İmparatorluğu kurulmuş olup bundan sonra sürekli olarak Çinlilerle savaşmışlardır. İlk budist okulunu Patmasambhava adlı bir rahip kurmuştur. Daha önceleri Tibetlilerin şamanist bir dinleri olduğu anlaşılmaktadır. Sonraları; bu iki inanış içiçe girmiştir.

Mu Uygarlığına ait tabletler, Naakal Tabletleri, Tibet’te ortaya çıkmıştır. 1921-1923 yıllarında Meksika’daki kazılarda ortaya çıkan tabletler de Mu uygarlığıyla ilgilidir.

Naakal tabletleri günümüzden enaz 15.000 yıl önceleri yazılmıştır. Bu tabletlerdeki bilgilere gore;evrenin başlangıcında bir ulu ruh(tin) vardı. Bundan uzay var olmuştur. Başlangıçta uzayda kaos vardı. Zamanla kaos yerini düzene bıraktı ve güneş ve gezegenler oluştu. Güneş ışınları suyun içinde ve balçıkta kozmik yaşam yumurtalarını(yani RNA ları ve DNA ları) oluşturdu. Yaşam, böyle başladı ve tüm yerküreye yayıldı.

Tibet:okültizmin(gizemciliğin)merkezidir. Tibetliler, başka bir gezegenden ,kozmik kültür taşıyıcıları olarak gelmişler, ilkel kişioğlunun gelişimini, evrimini hızlandırmakla görevlendirilmişlerdir. Tibetlilerin kutsal  kitapları olan Tantjua ve Kantjua’da, tarih öncesindeki uçan araçlardan söz edilmektedir. Tanrılar, içi dışarıdan görünen uçan cisimlerin içinde oturmaktadırlar. Buna benzer “uçan ölümsüzler” Çin söylencelerinde de yer almaktadır.Tibet’te “Skambalak” adı verilen efsanevi bir yeraltı örgütü vardır. Asya’da Agarta olarak da anılır.

Tibet halkı(rahipler)Mu uygarlığının gizlerini öğrenmişler ve gizli tarikatlarla günümüze dek taşımışlardır. Naziler de bu olguyla ilgilenmişler ve Mu uygarlığı işareti olan gamalı haçı bayrak yapmışlar ve Tibet’e gelerek Thule adlı gizli örgütle ilgili araştırmalar yapmışlardır. Belki de,Londra’yı bombaladıkları roketlerin yapımını bu incelemelerden öğrenmışlerdir.

Sirius Yıldızları:

Buraya dek anlatılanlardan anlaşıldığı gibi; eski uygarlıkların temelinde “uzaydan”gelenler” vardır. Tüm eski uygarlıklar astronomi  ve yıldızlarla ilgilenmişlerdir. Bazı uygarlıklarda, yerkürede yaşamın tohumlarını atan  varlıkların Sirius yıldızından geldikleri de anlatılmaktadır.

Sirius Yıldızı, Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yer almaktadır. Köpek Yıldızı(Eski Mısırlılar);Demirkazık Yıldızı(Türkler) ve Kuzey Yıldızı olarak da anılmaktadır.

Sirius Yıldızı’nın iki yıldızdan oluştuğu söylenmektedir. Sirius A ve Sirius B yıldızları. Sirius A yıldızının çok karanlık bir eşi vardır  ve Sirius B olarak adlandırılır. Sirius B de kütleler çok ağırdır ve mineraller elmastan daha da  serttir. Sirius B nin ölmüş bir yıldız(bir beyaz cüce) olduğu düşünülmektedir. Ayrıca; bir de henüz bulunmamış Sirius C yıldızının olduğu ileri sürülmektedir. Sirius C nin varlığını Dogonlar ileri sürmektedir. Bu yıldızda  yaşam olabileceği varsayılmaktadır. Ancak, Sirius C bilimsel olarak henüz bulunmuş değildir.

Sirius A Köpek burcunun köpeği olarak tanınır. Sirius B ise,onun yavrusudur.

Sirius Yıldızı gökteki  en parlak yıldızlardan biridir. Bunun nedeni; yerküreye en yakın yıldızlardan biri olmasıdır. Yaklaşık 8.6  ışık yılı uzaklıkta olduğu saptanmıştır. Sirius’ların dolanım süresinin 50 yıl olduğu anlaşılmaktadır.

İnanışa göre Sirius Yıldızı; tinler alemi ile ölümlülerin yaşadığı madde aleminin sınırındadır. Şamanların tanrıya ulaştıkları kapıdır. Kitaplı dinlerde de görülen göğe yükselme  ve tanrıyı görme olaylarının bu yıldızla ilgisi olduğu düşünülebilir.

Antik Mısır’da Sirius Yıldızlarına çok önem verilmiştir. Sirius Yıldızlarını;tanrı Ra’nın güneşi olarak görmüşlerdir. Onlara gore; ölümden sonra bedenler Sirius yıldızlarına giderler ve evrene geri dönecekleri çağları beklerlerdi. Bu nedenle eski Mısırlılar takvimlerini güneşe göre değil, Sirius yıldızına gore kurmuşlardır.

Mu uygarlığından beri Sirius kozmik kültürünün  yerkürede etkili olduğu anlaşılmıştır. Siriuslular bilgileri,geri kalmış yerküre halklarına aracı kişilerle iletmektedir. Bazı kez kişi bedeni ile gelerek öğretme işini  kendileri doğrudan yapmaktadırlar.

Bundan dolayı Amerika Birleşik Devletleri’nde Siriusluları temel alan tariikatlar kurulmuştur. Onlara göre; yerküre gezegeninin evriminde Siriuslular rol sahibidir. Kişioğlunun genetik yapısında Siriusluların katkıları vardır. RNA ve DNA yı onlar oluşturmuşlardır. Siriuslular, üç boyutun dışındaki boyutta ya da boyutlarda yaşamaktadır. Beden yapımızı ve işleyişini Siriuslular kurgulamışlardır. Halen,genetik yapımız üzerinde çalıştıklarına dair de belirtiler vardır.

Babillilere uygarlığı öğretmiş olan “hem suda hem karada yaşayabilen Oannes’ler”in Siriuslular  oılduğu düşünülmektedir.

Günümüzde Mali Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan Dogon halkının Sirius yıldızları ile ilgili çok geniş bilgilerinin olduğu anlaşılmıştır.Bu halkın; eski Mısır halkının kalıntısı olduğu düşünülmektedir.  Dogonlara bu bilgiyi “Nommolar”adı ile anılan “yüzer-gezer varlıklar”bırakmışlardır.

Sirius ile ilk uzaysal bağlantı Atlantis uygarlığında sağlanmıştır. Siriuslular; Atlantislilere nükleer gücü ve diğer uzay teknolojilerini öğretmiş ve geri dönmüşlerdir. Ancak, Atlantisliler Sirius yldızlarına gitmemişlerdir.

Sirius A yıldızı, bizim güneşimizden daha sıcak bir yıldız. Sirius B ise sönmek üzere olan bir yıldız. Oralarda, bizim anladığımız anlamda yaşamın olması olanaklı değildir. Ancak, henüz astronomi biliminde keşfedilmemiş olan Sirius C yıldızında yaşam olduğu düşünülmektedir.

Kısca, a yazılmamış dünya tarihi burada bitmektedir. Bundan sonrası, yazının bulunmasını temel alan bilimsel olduğu ileri sürülen tarih tarafından anlatılmıştır. Ancak; jeoloji ve arkeoloji ve antropoloji bilimlerindeki gelişmeler ile yazılmamış dünya tarihinin giderek daha bilimsel bir yapı kazanacağı düşünülmelidir.

 
Toplam blog
: 142
: 578
Kayıt tarihi
: 04.09.13
 
 

1940 yılında İzmir'de doğdum İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdim 1961 yılında Mülkiye(Siyasa..