Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

perihan reyhan ALKAN

http://blog.milliyet.com.tr/pra

04 Haziran '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yazının başlığını siz yazınız!

Yazının başlığını siz yazınız!
 

Erkek 30 yaşında, kadın 28. Birkaç yıllık evliler ve bir de çocukları var. Erkek, hızla ilerleyen  cilt kanseriyle savaşımının yanı sıra, bir de penis kanserine yakalanmış, penisi alınmış, tedavisi devam ediyor!..

Sıklıkla tedaviye gidip geldiği ve kemoterapi sonralarında raporlu olduğu için, işinden de çıkartılmış!..

Eşine boşanmak istediğini söylüyor; “ Ne çalışıp eve bir katkım oluyor, ne de erkek olarak sana hiçbir şey veremem artık, ayrılalım, kendine yeni bir hayat kur, senin hayatını mahvetmeye hakkım yok, çocuk da küçük, babası bilsin evleneceğin kişiyi, ona babasızlığın acısını yaşatmamış olalım hem” diyor ısrarla…

Kadın; “Asla” diyor. “Ben seninle, iyi günde, kötü günde diye çıktım yola, ben çalışıyorum, olduğu kadar idare ederiz. Erkekliğe gelince; erkek olmak, sadece fazladan birkaç santim et parçasına sahip olmak değildir. Sadece bana koca değil, oğluma da kendi babası gerek. Sen sağ ol, yanımızda ol, bu bize yeter. Sen bunları düşünüp üzme kendini, el birliğiyle yeneceğiz bu hastalığı ama kendini bırakma, tutun ve asıl hayata, her halinle kabulümsün. Seni seviyorum, her ne olursa olsun, sevmeye de devam edeceğim!..” diyor.

…….

Erkek 74 yaşında, kadın 63, 47 yıllık evliler. Bir oğulları olmuş ve de vefat etmiş sonrasında. Kadın belli ki gençliğinde fevkalade güzelmiş. Lakin beynindeki kanserli tümör nedeniyle, o harika lacivert gözlerinden biri görmez olmuş, tehlikeli bir yerde olduğu için de alınamıyor, tedavi görüyor sadece.

Kemoterapiye girmeden önce, karnını iyice doyurması gerek, yanında su bulundurması gerek ama erkek kadına sadece bir dolmuş parası veriyor, kemoterapiye gidip gelebilmesi için,  yanında ise hiçbir şekilde yer almıyor. Dahası tutturuyor boşanalım diye. Kadının hiçbir sosyal güvencesi yok. Boşanırsa tedavisi yarım kalacak. Gidecek bir yeri de yok. Ne anne baba, ne kardeş, ne evlat… Varı yoğu kocası…

Boşanmıyor, boşanamıyor daha doğrusu. “Hemen öleceğimi bilsem kolay da” diyor, “ Ya sürünürsem?.. Onuruma dokunuyor ama ah bu çaresizlik, ah bu kimsesizlik!..”

Erkek bakıyor ki boşanamayacak, o sıralarda tanışıp birlikte olduğu kadınla evlenme olanağı da yok, sırf kadının onuruna dokunsun, dayanamayıp kendiliğinden çekip gitsin diye eve getiriyor, diğer onursuz kadını. Yetmiyor, karısını salondaki kanepeye atıp 47 yıllık yatağında o diğer onursuz kadınla yaşamaya başlıyor. Ağlıyor zavallı lacivert gözlü güzel kadın… Sadece ağlayabiliyor!..

 …….

 Erkek 40 yaşında, kadın 35. Erkek Tıp Doktoru, Doçent üstelik. Kadın da Doktor ve meme kanseri. Büyük bir aşkla evlenmişler okul biter bitmez. Erkek, duyduğu an, “ Boşanalım, ben kanserli kadınla uğraşamam.” diyor.

 Boşanıyor kadın…

 Ama erkeğin bu tavrı, kanserden beter kahrediyor kadını!..

 …….

 Kadın 30 lu yaşlarda. İki dünya güzeli yavru, ikisi de kız ve 2-3 yaşlarında. Saçları, kirpikleri dökülmüş, ağız ve burunlarında maske, ellerinin üzerinden damar yolu açılmış ve gereç bantlı hâlâ. Sanırım tetkik için kan alındı, bir kez daha canları yanmasın diye bırakıldı, öğleden sonraki kemoterapi için.

 Neşeyle koşarak çıkıyorlar hastane kapısından, az önceki acıdan kurtulmanın sevinci ve de öğleden sonrakini sanırım akıllarına getirmeksizin…

 

  • Ayçen, çot adıdı mı?
  • Evet ama deçti, accıt acıyoy. Seninti de açıtı mı?
  • Benimçi  önceçi daday acımadı.
  • Hadi gey taydeçim, ileydeki ağaçlayın aytına didelim.
  • Yeden, buyada da vay ağaçlay.
  • Ama oyada daa çot. Ağaçlay okçicen çıtaytıyo dündüş, bice de çot okçicen yazım. İçimişdeti tötü hücyeleyi öldüyüyoymuç okçicen…

 

Anne sesleniyor: Koşmayın düşersiniz, gelin burada oturun, size yiyecek bir şeyler alacağım, karnınızı doyurmanız lazım… Kemoterapiden önce kısmını ise söyleyemiyor, hatırlatıp neşelerini bozmak istemiyor sanırım.

 Ama dokunsanız ağlayacak, dokunsanız yıkılacak…

Yüzünden okunuyor sadece yüreğinin değil, tüm bedeninin parçalanışı…

Yüzünden okunuyor çaresizliğin ıstırabı!..

 …….

 Kadın 40 lı yaşlarda, kız 20 ler civarı. Tam kestiremiyorum, öylesi çökmüş ve bitkin ki. Hem bedensel engelli, hem de zihinsel, yetmemiş gibi bir de rahim kanseri, öncesinde ise memeymiş ve ikisi de alınmış. Şimdi ise, diğer organlara da metastaz yaptığı kuşkusu var. Tekerlekli sandalyede. Dinlemiyor anneyi, çıkartıp atmaya çalışıyor damar yolundaki gereci, anne engellemeye çalışmaktan bitap. Ardından evde hazırladığı çorbamsı yiyeceği zorla yedirmeye çalışıyor, yalvarıyor, yemen gerek diye. Anlatıyor ama yazık anlayamıyor ki genç kız söylenenlerin anlamını. Zavallı annenin kendi açlığı umurunda değil. Bir yandan damar yolunu korumaya çalışıyor, bir yandan yedirmeye ve etrafa saçtığı yiyecekleri silmeye…

 Yüzündeki ifade ise, ikizlerin annesininkiyle aynı!

 …….

 Radyoterapiye gireceğim anda, iznimi istiyor teknisyen: Bebek uyutulmuş, uyanır siz çıkana kadar, izin verirseniz, onu alalım önce diye.

 Bakıyorum sedyeye sadece birtakım cihazlar var, bebeği göremiyorum ilk anda, daha dikkatli bakınca, cihazlar arasında kaybolmuş el kadar bebeği görebiliyorum. Erken doğmuş, bir kilo civarında kanımca ve de rahim ağzı kanseri…

 Anne baba çırpınıyor, kireç gibi yüzleri, enkaz altında kalmış gibiler, bitmiş, tükenmişler, hani canını ver deseler, hiç düşünmesiz anında ikisi birden verecek canını.

 Sabırlarına dayanma güçlerine hayran kalıyorum hayretle birlikte ve dua ediyorum, acı Allah’ım hepsine ve de şifa ver ne olur diye.

 Karmakarışığım, acıyor içimde bir yerler, çaresizliğin verdiği acıyı paylaşıyorum onlarla…

 Ağlıyorum ve şükrediyorum utanarak kendimden!..

 Bir daha hiç şikayet etmeyeceğim!..

 p.r.alkan 

YAZININ BAŞLIĞINI SİZ YAZINIZ!.. 

 
Toplam blog
: 290
: 553
Kayıt tarihi
: 11.03.08
 
 

İlk ve orta öğrenimimi Gölcük/ Kocaeli, lise ve üniversite öğrenimimi Ankarada gördüm. İlk okuldan..