Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Kasım '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yazıyorum, Öyleyse Varım...

Yazıyorum, Öyleyse Varım...
 

Aklıma herhangi bir konu geldiğinde, sonuçta nasıl bir yazı çıkacağını hiç bilemeden ve konuyla ilgili aklımda tek bir cümle bile olmadan başlıyorum yazmaya." (Şu anda olduğu gibi)

Aslında yazmak bir anlamda insanın kendini de keşfetmesi galiba. Niyet ettikten sonra... sonrası geliyor. Ve gelenler bazen insanın kendini bile şaşırtıyor. Özellikle düşünen ama düşüncelerini yazıya geçirme konusunda deneyimsiz olan benim gibiler için, o düşünceleri derleyip toparlayıp anlamlı bir bütün haline getirmek zormuş. Yani bana zor geliyordu. Yazma maceramda işte böyle "bir yazma disiplini kazanabilir miyim" diye 3 yıl önce Milliyet blog sayfalarında başladı. Bu konuda ilk yazılarıma baktığımda kendimi geliştirdiğimi düşünüyorum.

Ama...ama...ama işte yine de geldiğim noktada, "Blog" yazma konusunda yani bloğun bir e- günce olduğunu düşününce zaman zaman yazdıklarımı beğenmiyorum. Samimiyetsiz bulduğum oluyor. Makale gibi olanlar var. Sıkıcı olanlar var. "Tamam böyle düşünüyorum ama bu yazdıklarım aslında beni tam yansıtmıyor ne kadar soğuk ve mekanik bir yazı" dediklerim var.

Gerçek anlamda bloğun edebi bir metinden ya da bilgilendirici mekanik bir makaleden öte sosyal bir paylaşım olduğunu düşünüyorum. Ve yazılan bloğun da kişiye özel, kendine özel bir dili, bir özgünlüğü, samimiliği olmalı bence.

Kendime dikkat ettim , okuduklarımdan, çok fazla edebi kaygılar duymadan ama düzgün bir türkçeyle yazılmış yaşanmışlıklar ve bu yaşanmışlıklara dair özgün düşüncelerin ilgimi daha fazla çektiğini gördüm. Yani saçma sapak da olsa yazan, hatta "Ana...bu ne diyoooo yaaaa..." dediklerim, ama buna rağmen kişiyi yansıtan, sıradan, güncel, komik, duygusal, ama bakan değil görmeye çalışan bir gözün kaleminden çıkanlar ilgimi daha fazla çekiyor. Tabi kendini çok çok iyi yansıtanlar, keyifli bir müziği dinler gibi okuduklarımda kaymaklı kadayıf.

Bunun dışında, edebi ihtiyaçlarımı, bilgilenme ihtiyaçlarımı blogdan değil daha çok kitap dergi, gazete gibi yayınlarla gidermeyi tercih ediyorum.

İnsanın kendini doğru ve tam olarak ifade edebilme kaygısı sanırım sadece günümüzde değil insanlar var olduğundan beri her zaman olan bir konu. Çünkü kendini ifade edebildiğin oranda var olduğunu yaşadığını duyumsayabiliyorsun. Mutlu oluyorsun. Kimi sanatıyla kimi bilimdeki başarısıyla, kimi işinde gücünde, yetenekleri ve yaratıcılıkları oranında kendisini ifade etmiş, etmeye çalışmış, çalışıyor.

İletişim teknolojisi ise bizim gibi sıradan insanlarında yaşadıkları dünyaya kendilerini, kendi çaplarında ifade edebilmeleri için bir kapı aralamış. Dünya da milyonlarca insan bu kaygıyla "ben de varım" diyor, yazıyor çiziyor. Ve bu yazıp çizilenler farklı coğrafyalarda yaşayıp, farklı dil, din, kültürlerin birbirleri ile tanış olmalarını ve aslında birçok konuda insan olarak ne kadar da benzer olduklarını anlamalarını sağlıyor.

Misal... şimdi bendeniz dünyadaki milyonlarca çalışmayan kadından biri olarak kalkıp yemek pişireceğim, çünkü bunları yazarken aynı zamanda aklımdan ne pişirsem düşüncesi geçiyor. Ayrıca kuruyan çamaşırları toplayıp, katlamam gerekiyor. Kulağım da bir yandan yanımdaki televizyonda. Konu "Aldatmanın haklı gerekçesi var mı" (!) poff... Bugün de akşam oldu...

Vicdan azabıyla sehpanın üzerindeki "Mesnevi" ye bakıyorum. Bir hafta oldu alalı. Gözümün önüne de koydum ki arasıra elime alıp bakayım, Mevlana'nın derin sözleriyle belki hidayete ererim diye. Hidayet de başka bir güne kaldı.

"Fazla uzatmadan toparla yazıyı Tijen"

 

Tijen Taşlı- İzmir

 

 
Toplam blog
: 156
: 2800
Kayıt tarihi
: 03.04.07
 
 

SÖZ UÇAR, YAZI KALIR. 9 Eylül Ünv. İşletme mezunu, 9 Eylül Ünv.Sosyal Bil. Ens.Sağlık Kurumla..