Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '14

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Yazlık, yazlıktan dönüş

Yazlık, yazlıktan dönüş
 

Plaj yolu


Yazlık dedimse öyle paha biçilmez bir villa değil; üçüncü katta sade bir daire. Nerde olduğunu mu merak ettiniz. Kuşadası/Davutlar sahilinde.1978’de yapılmış. Bu sahilin en eski sitelerinden biri. O yıllarda, imar izni, İmar ve İskân Bakanlığınca veriliyormuş. Bu nedenle deniz kıyısındaki sitenin imar alanı % 15, onun bitişiğinde ve gerisinde yer alan bizim sitenin imar alanı %20’dir.Sitelerin boş alanları yeşilliktir. Site içi yolların her iki yanında biberiyeler, sık, kısa bodur ağaçlar yer alır. Bunlar, zaman zaman budanarak düzeltilir; yeşil koridorlar oluşturulur. Denize gidiş yolunun iki tarafını güller süsler. Site içindeki fıstık çamları, neredeyse dört katlı binaların çatılarına dek uzanır. Begonviller, boyunlarını balkonlara uzatır. Zakkumlar, rengârenktir. Zeytinler, dallarından süzülmektedir. Mandalinaların mevsimidir. Yürüyüşe çıktığımızda göz hakkımızı alır, yiyerekten yürüyüşe devam ederiz. Köşe başlarındaki dutlar, yaz başında meyvelerini sunmaya hazırlanırlar. Çamlardan birinin kolları balkonumuza dek uzatır. Dallarında kumrular, serçeler, ağaçkakanlar, kargalar gezinir. Kumrular, kimi kez kahvaltımıza uzanırlar. Karatavukların yaz başında bülbül gibi ötüşlerini dinlemeye doyum olmaz. Mimar kırlangıçlar, giriş koridoruna yuva yapmıştır. Kış gelmeden yavrularına uçuş eğitimi yaptırır. Diğer yuvalardan gelenlerle bir topluluk oluştururlar. Uçar da uçarlar. Yalnız, son yıllarda güvercinler görünmez oldular.
 
Bu güzellikleri arkamızda bırakıp yakında Ankara’ya döneceğiz. Komşuların çoğu kışlıklarına döndüler. Bizler, üç beş aile de ekim sonunda; ya da kasım başlarında kışlıklara döneceğiz. Döneceğiz değil, göçeceğiz. Nasıl mı? Eski göçerler gibi develerle, atlarla, katırlarla, eşeklerle; inekler, koyunlar, keçilerle değil. Biz, onlar gibi olamayız; onlarınki zor ve renkli bir yolculuktur. Bizimki onlarınki kadar değil; ama Ankara’ya taşıyacaklarımız var. Neler mi? Hanımın kendi elleriyle yaptığı kaysı marmelâdı; kaysı, erik reçelleri; domates, biber salçaları. Pazarlardan aldığımız kuru incir, cevizler; tulum peyniri, yayık tereyağı. Bitmedi bir de komşumuz Muzaffer Beyler ’in köyden getirdikleri kurban kavurması. Günlerdir bunların paketlenmesini, taşınmasını düşünüyoruz. Sadece biz mi böyle? Hayır, hemen hemen yazlıktan dönen komşuların çoğunluğu böyle. Güzin Hanım, beş valizle gelir, gene beş valizle döner. Ne mi getirir, götürür. Tek sözcükle giysi. Aysel Hanımlar da bizim gibi kışlık yiyecekleri İstanbul’a, özel arabalarında taşıdılar. Arabalarının bagajı almadı, arka koltuk da yarısına dek doldu.
 
Bugün 21 Ekim bisikletime binip sevgi yolunda Güzelçamlı yönünde ilerliyorum Otellerin önlerinde turistler güneşleniyorlar. Cahit Sıtkı, “Her mihnet kabulüm, yeter ki/
 
Gün eksilmesin penceremden!”diyor. Güneş, neşe, canlılık kaynağı.Denize girenlerde yok değil. İnsanlar yürüyorlar. Çoğu şortlu. Kumsalda boylu boyunca uzananları da görüyorum. Kumsalda, sahipleri tarafından terk edilmiş köpekler kumsallarda. Sevgi Plajı’nın yazınki canlılığının yerini sessizlik almış. Belediye işçileri, çöp arabasıyla gelmişler, plajı temizlemek için çalışıyorlar.
 
Dönüşte, Sevgi Plajı’nda durdum; burada bulunan “yat barınağı ”köprüsü üzerindedurdum. Barınakta yüzen kefalleri izledim. Büyük kefaller, köprüden atılan yemleri kapıyor, küçüklere fırsat vermiyorlardı. Doğada da böyle, sosyal yaşamda da böyle! Hep güçlüler, lokmanın büyüğünü yutarlar. Onun için  “Büyük balık, küçük balığı yutar” derler. Teke barınağının bir tarafında da ördekler, kazlar vardır. Ördekleri ve kazları, akarsulara bırakma, oralarda besleme İsviçre’de çok yaygın; çünkü İsviçre göller, akarsular ülkesi.
 
Yerli malı, oldukça iyi bir bisikletim var. Çocukluğumuzda, okullarda yerli malı haftası olurdu.”Yerli malı, yurdun malı; her Türk onu kullanmalı” sözü, okulların duvarlarına asılır; konuyla ilgi şiirler okunur, kompozisyon yarışmaları düzenlenirdi. Ulusal olan her şey, yavaş yavaş yok oluyor. Gelsin ithaller, ne varsa? Çin malı ithaller, üç günde bozuluyor. İyi bisikletin de hırsızı çok oluyor. Bu nedenle, bloğun altındaki bisiklet parkuruna bırakmak istemedim. Üç kat yukarı çıkardım; ama anam ağladı. Hollandalılar bisikleti çok kullanıyorlar; arazi yapısı, yollar da bisiklet için uygun. 700 000 nüfuslu Amsterdam’da 1000 000’nun üstünde bisiklet varmış, İnsanlar işlerine de bisikletle gidiyorlar.
 
Bisikleti çıkardık, kapı korkuluğunun brandasını taktık. Korkuluğu yağlı boya yaptırmıştık; sözde ustalar, anahtar deliğini de boyamışlar. Tinerle silmeye, anahtar deliğini yağlamaya çalıştım, olmadı. Hanım, bir de senin anahtarınla bak, dedim. Biraz çalıştı, hemen korkuluk kilidi, açılıp kapanmaya başladı. Düşündüm de hanımların kafalarını ne kadar örtmeye çalışsalar da gene çalışıyor! 
 
Yazlıktan dönmeden, yazlık pencere perdeleri çıkardım, hanım da yıkadı, ütüledi. Gelecek yaza hazır olsun diye. Kışlık pencere perdelerini taktım. Dış kapıyı vernikli boyayla boyadım. Güzelçamlı pazarından alarak bisikletin arkasında taşıdığım (Güzelçamlı oturduğum siteye 10 km.) 5 kg. cevizi kırdım, eşimle ayıklayarak Ankara ‘ya taşımak için hazırladık. Bir de Kirazlı Köyü üzüm pekmezi aldık. Ankara’da bunlar yok mu diyecekseniz. Var, var olmasına da böyleleri yok. Onun ötesinde bizim kuşak, kolay kolay alışkanlıklarını bırakamaz. Hazır gıdalara güvenemez. Doğru mu yapıyoruz, bilmiyorum. Her gün TV’lerde hazır gıdalar için söylenenlere bakılırsa doğru yaptığımızı, sanıyorum. En büyük yardımcım eşim de ben de yaşlandık. İşlerle zor başa çıkıyoruz. Ama nereye kadar?
 
 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..