Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

sufi-su /Emel Yeşilkayalı

http://blog.milliyet.com.tr/sufi-su

12 Ağustos '09

 
Kategori
Anılar
 

Yazlık Köy Sineması

Yazlık Köy Sineması
 

Aslında babam ölmeden önce başlamıştı yazlık köy sineması maceramız...

O yaz mı açılmıştı sinema, daha önceki yaz da var mıydı hatırlamıyorum. Ama birkaç kez, annem, babam ve ben birlikte gitmiştik film izlemeye, hatırlıyorum. Evimiz sinemaya çok yakındı, filmin başlayıp başlamadığını seslerden anlıyorduk. Biz hep film başlayınca gidiyorduk sinemaya, çünkü babam annemi çok kıskanıyordu ve ışıklar sönmeden sinemaya gidersek, herkesin anneme bakacağını düşünüyordu. Film izlerken sanırım çekirdek de çitliyorduk.

Daha net hatırladığım sinema maceralarım, sonraki yazdı. Hatırlıyorum, hemen her gece sinemaya giderdim dedemle. Artık babam ölmüştü. Dedem benim huysuzluklarımı hafifletebilmek, beni oyalayabilmek ve biraz olsun neşelendirebilmek için götürüyordu sinemaya. O çoğu zaman uyukluyordu aslında. O yazdan hatırladığım filmler, "Diyet", "Ezo Gelin", "Yunus Emre Destanı", "Boş Beşik" ve beni yıllarca etkisi altında bırakan "Şeytan"dı.

Şimdi geriye döndüğümde, Hülya Koçyiğit'e 1975 yılında Altın Portakal ödülünü kazandıran "Diyet" filminin tek bir sahnesini hatırladığımı fark ediyorum. Bu sahne, sanıyorum Hakan Balamir'in kolunu kesip Erol Taş'ın önüne fırlatmasıydı. "Diyetimi ödedim" Diyordu.

"Ezo Gelin" de Fatma Girik'i hatırlıyorum sadece. Sonraki yıllarda çizdiği katı, mantıklı, erkeksi kadın imajının aksine, sevecen, duyarlı ve çok güzel bir kadın olarak hatırlıyorum Onu.

"Yunus Emre Destanı"ndan sadece çöllerde, güneşin altında "Beni seni gerek seni" diyerek yürüyen birisini hatırlıyorum.

"Boş Beşik"ten ise, kartalın bebeği beşikten alıp götürüşünü hiç unutmadım. Bu filmi televizyonda her izlediğimde de bu sahnede ürperdim.

Beni en çok etkileyense "Şeytan" filmi olmuştu o zamanlar. Sadece bu filme dedemle gitmediğimi, amcamın oğlunun beni sinemaya götürdüğünü hatırlıyorum. Filmi hiç kaçırmadan ve büyük bir korkuyla izlemiştim. Hele yatakta kızın tavana-yatağa, tavana-yatağa çarpmasını hiç unutamamıştım. Biraz da kızmıştım amcamın oğluna, başka filim mi bulamadı beni götürecek diye. Sanırım annemlere de kızmıştım, niye izin verdiler diye. Ama bu kızmalarım kendi kendime olmuştu, kimseye bir şey söylememiştim. Bu filmin üzerine babaannemin her zaman anlattığı şeytanlı, cinli, gerçekten yaşandığını iddia ettiği doğaüstü hikayeler de eklenince korkum katmerlenerek yıllarca sürdü. Neyse ki, korkularının üzerine gitmeyi seven bir çocuktum da, atlatabildim.

Yıllar sonra bugün, internette dolaşırken şöyle bir yazı okudum:

"<ı>Şeytan filminin Türkçesi rekor kırıyor.

Dünyaca ünlü korku filmi "The Exorcist" yani Şeytan'ın 1974'te Metin Erksan tarafından çekilmiş Türk versiyonu olan Şeytan yabancı sinema sitelerinde rekora koşuyor. Herkesin izlediği ve oldukça absürd ve ilginç bulduğu Şeytan filmi "Turkish Exorcist" olarak bir çok sinema sitesi ve forumlarda konuşuluyor. Üstünden 30 seneden fazla zaman geçtikten sonra şöhrete kavuşan Şeytan filmi, tıpkı Dünyayı Kurtaran Adam'ın sahip olduğu şöhret gibi bir şöhretle Türk sinemasını tartışılabilir bir şekilde dünyaya tanıtıyor."

Bu yazı beni çocukluğumun yazlık köy sineması gecelerine götürdü. Tüm bunları hatırladım. Ve bana hoş duygular yaşatan bir şey daha hatırladım...


Anne babalarıyla sinemaya gelen köy çocukları, hele benim kadar küçüklerse pek de film izlemiyorlardı aslında. Belki meşhur "10 dk.ara" ya kadar izliyor daha sonra en arkaya gidip, sinemanın bahçesinde saklambaç oynuyorlardı. Ben de öyle yapıyordum. Bir de tüm çocukların yaptığı başka bir şey daha vardı: Çocukça dedikodular. Yani, "Ali Ayşe'yi seviyo", "Kezban, Memet'in peşinden ayrılmıyo" gibi. Bu dedikodulardan birisi de benimle ilgiliydi. "Hasan seni seviyomuş, büyüyünce seninle evlencekmiş, evlenmezsen seni kaçırcakmış yaaa!!". Çok kızardım buna, tanımıyordum bile Onu. Benden büyüktü, evleri bizden uzaktaydı, aslında bizim köyden bile değildi, ninesi vardı bizim köyde. Yabancıydı o!

1974 yazı, o köy sinemasında yaşananlar pek çok kişinin hayatını az ya da çok etkiledi. Benim inançlarıma az da olsa etkisi olduğunu biliyorum. "O yabancı" çocuğun genç bir erkek olunca kısa filmler çektiğini biliyorum. Eminim diğerlerinde de en azından "hoş bir seda" bırakmıştır.

Ve o sinemada yapılan çocukluk dedikodularından en azından birisi gerçeğe dönüştü. "O yabancı", yıllar sonra bir gün aniden karşıma çıktı ve benim en yakınım, hayat arkadaşım oldu. Bu hikayeyi bilenler de "Allah söyletmiş" dediler hep...

Sevgiyle, sağlıcakla kalınız...

 
Toplam blog
: 76
: 1567
Kayıt tarihi
: 28.03.09
 
 

Merhaba, ben sufi-su. Sosyal hizmet uzmanıyım. Yıllarca korunmaya muhtaç çocuk çocuklar, koruyucu..