Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

AYFER AYTAÇ GAZETECİ YAZAR

http://blog.milliyet.com.tr/ayferaytac

17 Nisan '21

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Yazmak Ama Okunmamak

  
YAZMAK AMA OKUNMAMAK
 
Geçenlerde bir resmi kurumdaydım. Beni eskilerden tanıyan bir görevli sordu: “Ayfer Hanım nerelerdesin yav? Yazılarını artık okuyamıyoruz, yazmayı bıraktın mı yoksa?” 
 
Bir kere yarım asırdır yazıp durana ‘Yazmayı bıraktın mı artık’ diye sorulmaz. Zira ekmeğini yazaraktan yemiş, kalemi sayesinde emekli olabilmiş biri hiçbir zaman yazmayı bırakmaz; gazeteye yazmıyorsa bile ‘Bir gün birileri için lazım olur.’ düşüncesiyle bir yerlere hayattaki birikimlerini yazar, hatırında kalan anılarını yazar, yazmanın emekliliği olmaz. Kendi hasta olsa da hasta yatağında bile kelamını düşünür, kalemini çalıştırır.
 
Gerçek gazeteci ve yazar için, illa bir gazete de yazmak gerekmez. Ama bizim buraların okuru sanıyor ki; sadece gazetede yazılırsa yazı, yazı sayılır ve arzulanırsa okunur gazete. İçi çekmezse gazeteyi, yere serer üzerinde saksının toprağını değiştirirler. (Kaldı ki günümüzde adıyla namlı gazeteler bile artık az basılır oldu. İnsanlar haberleri takip etmek için gazete almak yerine akıllı telefonlardan 2 dakikada bakıyorlar.) Çağımız okumaktan ziyade bakarak takip çağı...
 
Ne yazık ki, gazeteler artık bu şekil değerlendiriliyor ve meşhur gazeteciler internet üzerinden takip ediliyor. Resmi ilan alma amaçlı yayınını sürdüren ve yerel olan hiçbir gazetenin yazıları okunmuyor. (Belki şu süreçte pandemi haberlerine şöyle bir göz gezdiriliyordur. ‘Hani bizim buralarda kime  ne oldu? Bu korona bugün kaç kişiyi buldu’ merakında.)
 
Gazeteler okunuyor olsa, bu vatandaşın benim yerel gazetelere ara sıra da olsa "ısrarlar üzerine" yazdığımı bilmesi gerekir. Çünkü çalıştığı yer, her gün bütün gazetelerin düzenli önüne geldiği bir kurum.
 
Hadi beni geçelim, diğer yazıp duranları okuyorlar mı, diye soruyorum, hiç birinin ne yazdıklarını, kimseler tek satırını bile bilmiyorlar.
 
Hadi bu vatandaşı ve diğer vatandaşları da geçelim. 
 
Yüzlerce okur yazarın bulunduğu şehrimizde gazete de yazılarımın yayınlandığını bilenlerin ne kadarı beni, ya da diğer yazanları okuyor dersiniz? İnanın ilin yöneticileri dâhil, kimseler yazdıklarımızı okumuyorlar. Ne vali, ne emniyet müdürü, ne belediye başkanı, hiç biri de gazeteleri açıp yazılarımızı okumuyorlar. Bunu en iyi bilenlerdenim. 
 
Basın müşavirleri takip ederler gazeteleri ve kendilerini ilgilendiren bir durum varsa, ancak öyle il idarecisine gazeteyi gösterirler. Cevap hakkı varsa, verilsin, diye. Bu iş benim gazeteciliğe başladığım ilk zamanlarımdan beri böyle... 
 
Belediye Basın Müşavirliği yaptığım dönemden de biliyorum. Belediye başkanının önüne bütün gazeteler, yazılı kaynaklar konulur, başkan kendini çok ilgilendirmedikçe birine bile göz ucuyla bakmaz. Ben incelerdim her birini teker teker; başkanın aleyhine yönelik bir başlık varsa, cevaben ben kalem kullanırım. Gerekli görürsem durumdan başkanı haberdar eder, bir açıklama yazar, bunu yapılan basın toplantısında tek tek gazeteci bilinenlere dağıtırdım. Yönetim çok gerekmedikçe ve danışmanlarınca kendilerine gösterilmedikçe, gazete, kitap okumaz.
 
Hadi onları da geçelim. 
İşleri yoğun diye düşünelim. (Aslında okumaları lazım, çok eski yöneticiler iyi okuyuculardı.) Onların bu iş için görevlendirdiği üst satırda sözünü ettiğim kişiler, gazeteleri ve yazılanları tamamen okuyorlar mı dersiniz? 
 
Maalesef ki ‘hayır’ ne yazık, durum bu ahvalde bulunuyor.
Vilayet basın bürosuna uğruyorum. “Filan gazetede vali ile ilgili şu yazı yayınlanmıştı. Vali bey kendi hakkında yazılanı gördü mü? “diye soruyorum. 
Aldığım cevap, “Yo, biz görmedik ki vali görsün. Yazı hangi gün çıkmıştı” oluyor. Gazeteleri takiple görevli kişiler de bu kadar ciddiyetsizlik işte. Oysa aldıkları paranın içinde gazeteleri takip etme payı da var. 
 
Belediyedekilere soruyorum. Onlar da sadece kendi gönderdikleri haberleri izlemeye alıyorlarmış gazeteleri. O kısımları kesip, arşive kaldırıyorlarmış. (Ben belediye basın müdürlüğü yaparken gazetelerin her bir haberini, köşe yazılarını kendim bizzat okur, ilgilenmem gerektiğiyle ilgilenir, başkana iletmem gerekeni iletir, cevap vermem gereken yazıları mutlaka kendim cevaplandırırdım.) 
 
Şimdi bu durumda yöneticiler hakkında boşuna yazı yazıyoruz, diye düşünüyorum. Yazılarımızı yöneticilere yönlendirmesi gerekenler bile, bunu yapmadıktan sonra, okunmayan yazıyı yazmak neye yarar? 
 
Uyuyanı uyarmak basının görevidir. Okunmasak da bu görevi yapmaya çalışıyoruz. Belki uyanan olursa, silkinip kendine gelir, diye düşünüyoruz. Lakin okunmayışımız çok fazla düşündürücü. Bir gün küfürleri döşenirsek bu adamların ruhu duymayacak. Lakin tesadüfen bir okuyan olursa, o zaman imanları gevremiş olacak, haberleri yok. 
 
Geçtiğimiz haftalarda bir resmi daire müdürümüz beni yolda görüp selam vermişti. Sonra çalışmalarına yönelik değerlendirmemi sordu. Ben, “buna yönelik hakkınızda bir yazı yazmıştım” dedim. 
 
Müdür Bey, yazıyı görmediğini söyledi. “Bu iş için görevli memur yok mu,” diye sorduğum da “Var, ama konuyu atlamış her halde” dedi.
Anlayamıyorum ne oldu insanlara, okuyan yoksa biz onca yazıyı neden yazıyoruz? 
Yazmak, ama okunmamak çok ağır bir yük benim için. Öteki yazanlar ne düşünürler bilemem.
 
(Devamı Yarın. Konu başlığı: Ben Yine Şanslıyım)
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
 
Toplam blog
: 622
: 205
Kayıt tarihi
: 08.12.14
 
 

Gazeteci-yazar ..