Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '07

 
Kategori
Haber
 

Yazmak istemiyorum...

Yazmak istemiyorum...
 

Gündemi takip etmek başlı başına bir emek istiyor. Üstüne sıcak ve susuz bir yaz havası. Bıkkınlık, bezginlik.

Son zamanlarda pek sık yazmıyorum. Bir önceki blog birazda verilen aranın sıkıntısı ile yazılmış zorlama bir yazı oldu. Herhalde yazının gücüne olan veya kendime olan güveni yitiriyorum. Sahi bu serüvende üst üste yazılar yazan ben değil miydim? Nedir beni yazmaktan alı koyan? Herhalde her yurttaş gibi heyecan ile başlayıp sonra kendimize mi benziyoruz nedir. Disiplin, emek yoğun çalışmak, üretmek zor mu geliyor...

Baksanıza şu seçim tartışmaları ne kadar sığlaştı. Alfred'in "Kuşlar" filmindeki sahne sanki yok olmaya başladı memleket sathından. Şimdi mağduru oynuyorlarya aldanmamak lazım.

Sıcaklardan olsa gerek, satılacak buğday vesaire de yok ki. İthal düzenine devam etmek gerekir.

Ne de olsa biz kendi gözlerimiz ile görmeyiz dünyayı ve hiçbir hesabı kitabı yapma zahmetine katlanmayız; önümüze sürülen senaryolarda hep kandırılan yoksul ama gururlu genç delikanlı veya bakir kız ayaklarına yatarak günü kurtarırız da ya sonrası...

Ancak aklımız başımıza boğazın sularında terk-i hayat etmek için köprüyü seçenler gibi suya betona çakılır gibi çarptığımızda gelir gelmesine de lakin yaşam bir film kasedi değildir ki makinist efendi geri sarsın. Memleketi seçim sathına götüren süreci yürütememe beceriksizliğini ve demokrasinin "uzlaşma" kültürü olduğunu zor da olsa öğrenen zevat boğazın beton etkisi veren sularına çarparken ne kadar kasedi geri sarmak istesede çok geçtir artık.

Her gün yeni bir şeyler öğrenmek yaşamın bize sunduğu armağandır ama acı olan gözleri kusursuz olsada, duvara arabayı toslayıp meydan meydan bize direksiyonu istediğimiz yere kıvırttırmadılar edebiyatı yapılsada ne kadar yer Anadolu insanı çok yakında göreceğiz.

Kuşkum odur ki balık hafızalı toplum olduğumuza güvenilerek "En ucuz mazot" yarışmasına dönüşen seçim ortamı kuşkusuz yenilere geçim ortamı da sağlayacak. Ve her iktidarın kendi zenginini yarattığı gerçeği belkide "Adam ne olacak bunlar yeteri kadar nimetlerden sebeplendiler, yenileri getirip onların semirmesini mi sağlayacağız" filozofik tespitlere de tanık olmamızı açıklar bi bakıma.

Sıkıntılı bir yaz yaşadığımızı ve de seçim yasaklarının kısaca devlet kesesinden miting organizasyonlarının ve de kırmızı plakalı arabaların bir şekilde parti hesabına kullanılmasının göz ardı edildiği düşünülürse de belki memlekette "devlet" in işgörenleri de vardır bi bakıma. Daha bütün tersaneler ve kaleler zapt edilmemiştir elbet.

Yazmak istemiyorum sözüne takılıpta buralara kadar geldiysen eğer, sen bu memleketin ihtiyaç duyacağı bir yurttaş olarak sabrın ile olimpiyat madalyası gibi taşınmayı hak ediyorsun. Ve biliyorum seçim ve geçimin özdeşleştiği bu topraklarda mazot fiyatı ile ortaya çıkan düz çizgi bizi pek mutlu etmeyecek.

AB ülkelerinin kendi ekonomik değerlerini, hatta çiftçisini dış sermayenin egemenliğine karşı koruyan kollayan yasalar ve yaptırımlarına karşın, bize dayatılan ve gönüllü figüranlar sayesinde oluşan bu kısır döngü sürmeye devam edecek.

"Yağ satarım, bal satarım, babalar gibi satarım" soslu politikalar oyuncu değişiklikleri ile bir sonraki seçime kadar gidecek. Onun için fazlaca umut bağlayarak kendinizi, bekletilerinizi yükseltmeyin ki hayal kırıklıklarınız yüksek olmasın. Ve emin olun hala parlak çelik ete değiyor ki zamanı var bal satarımcıların...

Yazmak istemiyorum. Sıkıldım. Sıcaklardan ve de oluşan havadan. Nisan mitingleri ile başlayan süreçte gazı alınmış kola gibi bir seçime gidiyoruz, en iyisi biz buz gibi yayık ayranı ile susuzluğumuzu giderelim ve dün eş dost ile gittiğimiz piknikte götürdüğümüz arpa suyundan söz etmeyelim. Yazmak istemiyorum. Güneşi ve figüranları bol memleketim helal olsun sana...

 
Toplam blog
: 1114
: 827
Kayıt tarihi
: 28.09.06
 
 

Ankara'da yaşar, dünyalı,aynadaki görüntüsüne muhalif, vicdan hesapları yapmaktan yorgun, yaşanıl..