Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Temmuz '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Yazmak ya da yazmamak

Yazmak ya da yazmamak
 

Karikatür Selçuk Erdem'den Alıntıdır


Dengeler arasındaki pamuk ipliğine bağlı dengelerin dengede tuttuğu ve fakat zaman zaman dengesini kaybetme tehlikesi baş gösterdiğinde panik ve dehşet içerisinde yeni dengelerin icat edildiği mükemmel ve muhteşem bir mekanizma olan insan beyni öyle anlar olur ki dengeyi tutturmakta bir türlü istenen başarıyı –en azından kendi dengesi açısından– elde edemeyince bal yapmayan arılara özenerek tutturduğu ritm içerisinde kendini ve hassas ayarlarını kaybeder. Bu kaybedişler arasında kimi zaman rüzgar önünde sürüklenen yaprak misali konjonktüre kendini kaptırarak rotasından büsbütün çıkar ve böylelikle geri dönüş yolunu gittikçe uzatır. Ancak öyle zamanlar da olur ki bir yağmur damlasının düştüğü yeşil bir yaprağın dans etme isteği gibi zamanın tik taklarıyla ritm tutarak kendinden geçer.

İşte bu yaz sıcaklarının ruhumu bunalttığı anlarda benim sandığım beynim bu türden manevralar arası git-gel seyahat acentesi kıvamında bir oraya bir buraya seğirtmekle kalmıyor aynı zamanda bu koca kütleyi de saçma sapan şekillere sokuyor. Öyle ki kapıdan gelen gıcırtı sesiye oynamaya başlayan hantal bedenim bir anda rüzgârın sesinden ürküyor, ardından havadaki nem oranının cazibesine dayanamayarak boncuk boncuk terliyor. Terlesin terlemesine de kovboy filmlerindeki üzerine katran dökülmüş haydutlara benzemese daha iyi değil mi? Bir tavuk tüyleri kalıyor dükülmedik..

Tavuk deyince aklıma mahallemizin horozu geldi. Bu da nerden çıktı demeyin. Mahallenin delisi oluyor, kedisi ya da köpeği oluyor da horozu neden olmasın. Bizim mahallede benden gayrı deli yok çok şükür. Ortalıkta gezinen kedi-köpek de göremedim şimdiye dek. Ama horozumuz her daim “ben buradayım” mesajlarını geçiyor bilboardlardan. Hem de sesli. Evet evet, bizim horoz günün her saati uyanık ve günün her saati “ses bir-ki-üç deneme” modunda. Öyle ki bir Safiye Ayla iki bizim horoz. O derece.

Maşallahı var, rica ederim siz de kulağınızı çekiştirip bir tahtaya üç kez vurunuz da nazar değmesin. Abartıyorum sanmayın, yazdıklarım ayniyle vakidir. Hatta belki eksik bile söylemiş olabilirim. Sevgili horozumuz gecenin bir yarısından kuşluk vaktine kadar mütemadiyen ötüyor. İlkin sabaha yakın vakitlerde ötüyor sanmıştım ancak gecenin ilk saatlerinden itibaren öttüğünü görünce önce inanamadım da sonra defalarca şahit olunca kanaat getirdim. Hani sahibi matrak bir amca olsa horozun sesini kayda almış gece gündüz amfilerden yayın yapıyor diyeceğim. O da  değil.

Şimdilerde beraberce sahura kalkıyoruz, yiyoruz, içiyoruz, sabahı ediyoruz… Öyle samimiyiz yani. Allah nazardan korusun. İşte gördüğünüz gibi beyin kendi içindeki o dengeyi bir kaybetti mi nereden ne çıkaracağını şaşırıyor da mahallenin horozuna takıyor. Takma demeyelim de, takılma diyelim. Biraz yumuşatalım, esnetelim, yuvarlayalım..

Bu sıcakta yazacak başka bir konu mu yoktu. Elbette vardı. Tumturaklı yazmak ya da yazmamak. İşte bütün mesele de bu zaten.

Sevgi ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU
Denizli/ 24 Temmuz 2012

www.twitter.com/murathacioglu 

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..