Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Temmuz '18

 
Kategori
Blog
 

Yazmak...Yazmamak...Yazamamak...

Yazmak...Yazmamak...Yazamamak...
 

Milliyet Blog’da son yazımı 5 Aralık 2017’de yazmışım. Bugün 7 Temmuz 2018. Tam yedi ay olmuş. Koskoca yedi ay… Yarım yıldan fazla, yaşımın neredeyse 55/1’i.

Dün akşam kendime sordum. Neden yazmıyorum? Ne oldu da yedi aydır almadım elime kalem kâğıdı(ya da klavyeyi)? İşlerim mi yoğun? Başımda bir bela mı var? Yazmayı artık sevmiyor muyum? Harfleri kelimelere, kelimeleri cümlelere, cümleleri anlamlı duygu ve düşüncelere çeviremiyor muyum? İşte bu tür sorular kurcaladı durdu dün akşam zihnimi. Üç gün değil, beş gün değil, üç hafta değil, beş hafta değil. Tam yedi ay.

Uzunca bir düşünme ve değerlendirmenin ardından bir neden üzerinde karar kıldım. Nedeni; birçok defa aklımdan geçirdiğim halde elime kalemi, kucağıma klavyeyi almamış olmamdı. Akıldan geçirmek yeterli olmuyor, ne yapıp edip o kalem ele, o parmaklar klavye tuşlarına dokunacak. Yoksa sihir eksik kalıyor ve tamamlanmıyordu. Ne yazmalıyım, nasıl yazmalıyım, neden yazmalıyım diyerek defalarca kafamda kurguladığım konuları yazıya dökerek somutlaştıracak iradeyi gösteremedim. Yazmak ciddi bir uğraştır. Birçok yazara göre basit bir eylem olabilir fakat benim için çok zor bir eylem. Bir disiplin ve irade işi. Tabii bir de ilham dediğimiz dürtü var. Eğer içerinde bu dürtü belirmişse kesinlikle kaleminin ve kâğıdının sevişme zamanı gelmiştir. Artık eyleme geçmelisin. Ben ilham dediğimiz olguyu hep şöyle tasvir etmişimdir: İlham, zihnimizin uçsuz bucaksız diyarlarında uçuşan kelebeklerdir. Bazen kavurucu çöllerde, bazen tuzlu ılık rüzgârlı bir deniz kıyısında. Bazen fırtınalı bir kara kış sabahında, bazen dingin bir bahar günü yüksek rakımlı tepelerde gün batımı akşamında. Bazen yalnız uçan bir alaca kelebeğidir o. Bazen göz alıcı bir sürü halinde mavi morpho kelebeği. Bazısının kanat çırpışı yüzünü okşarken insanın… Bazısının kanat çırpışı kasırgalar içerisinde bırakır bedenleri. Kelebek etkisidir bu. Bazen bir bebeği uyutabilirken… Bazen cansız dağları ayağa kaldırabilir. Bir kelebektir ilham; bir o kadar sıcak ve mutluluk verici. Bir o kadar soğuk ve korkutucu.

Kısadır kelebeğin ömrü. Ya zihnimizin sonsuzluğunda ölümlü bedeni kaybolur gider ya da kelimelerimize tutunup ölümsüz ruhu göğe yükselir. Konuşmak gibi değildir yazmak. Her iyi yazan iyi konuşamaz ya da her iyi konuşan iyi yazamaz. Bir fark vardır ki ayırır iki eylemi birbirinden, herkes konuşur ama herkes yazamaz. Konuşmak için ses telleri yeterliyken yazmak için kelebekler gereklidir. Ve o kelebekleri ölümsüzleştirecek arzu ve irade.  

Peki, nasıl ölümsüzleştireceğiz kelebeklerimizi? Benim şu an yaptığım gibi. Zihnimizin diyarlarından onları toplayıp kelimelerimize emanet ederek. Tek çıkış yolları parmaklarımızdır. Parmak uçlarımızda görünmez geçitler vardır, o geçitlere ulaştıklarında ruhları sonsuza kanat çırpar. İşte ben yedi ay boyunca öldürdüm onları, uçuramadım sonsuzluğa.

Eğer kelebekler uçuşmaya başladıysa içinizde, alın hemen kalem kağıdı elinize.  Yapmayın benim yaptığım hatayı. Açın parmak uçlarınızdaki geçitleri. Kelebeklerinizi kelimelerinize, kelimelerinizi kelebeklerinize emanet edin. Ölümsüzlüğe uçurun onları. Bir gün gelip benim gönlüme konsunlar, bir gün bir başkasının gönlüne.

Yazmak… Yazmamak… Yazamamak…

Neden yazmıyorum? Sorusuna onlarca, yüzlerce cevap verebilirsiniz. Tüm cevaplar kendi içinde tutarlı da olabilir. Fakat uçuşuyorsa içimizde kelebekler onları öldürmeye hakkımız yok. Bırakın onları sonsuzluğa, ölümsüzlüğe. Ben bıraktım. Ve şuan bu satırları okuduğunuza göre sizin gönlünüze konmuş bile.

Uçuşuyor rengârenk kelebekler görüyorum. Kimi kanat çırpışıyla bir bebeği uyuturken kimi cansız dağları yerinden oynatıyor. Kelebek etkisi bu…

Saygıyla... 07 Temmuz 2018 - Aydın / Özkan SARI

 

 
Toplam blog
: 102
: 4394
Kayıt tarihi
: 05.09.15
 
 

Kalın Sağlıcakla... ..