Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '12

 
Kategori
Deneme
 

Yazmaların sonu

Yazmaların sonu
 

Bu aralar geçmişe mink,minik yolculuklar yapmak istiyorum; geçmişteki yazılarımdan potbori yapıp bugünle mukayese etmek!

Bu sabah şiir kitabıma daldım. Okumak yerine tarama yaptım. Ve size bir şiir okumak istedim:

Ansılar

 Kuytu bir köşede

Yalnızdan kaçışan kalpler

Karanlıkta buluştular

Saatler konuşarak koşturdu

Durmadılar

Nefes alamadılar

Parıltıları gözlerinin

Sık sık

Hem de pek sık

Buluştular

Bulaştılar birbirlerine

Lakırdısını etmediler

Hissettiklerinin

Sonsuzluktu

Bir sevgiydi

Amaçları

Nedense

Hep kaybetmişler

Çentiklemişler kalplerini

Derken

O küçücük köşede

Karanlıkta

Gökten inen

Şimşek hızıyla

Sarılamadan

Kucaklamışlar

Biri diğerini

Nedense

O loş sessizlikte

Hiç susmadan

Dolmuşlar kendileriyle

Zaman akıp gitmişken

Hakkını vermiş

Saatler

Dakikalar

Yine derken

Bir mesafede ayrılmışlar

Düşmüşler birbirlerine gurbet yollara

 

Zamanı yenip

Hep aynı anda

Uzaklığı yenip

Hep aynı yerde

Bulmuşlar kendilerini

Ansıları tekrar yaşarken

 KASIM 97

FULYA / İSTANBUL

Sizlere, bir şey itiraf etmem gerekirse, artık ben şiir yazamayacak kadar duygusuz birisiyim. Ayrıyaten, şiir yazma tekniğimi de kaybetmiş durumdayım. Hep merak ederdim; onca şiirler yazmış bir sürü usta yazar, niyeyse son dönemlerinde, şiir yazmaktan vazgeçiyorlar diye! Ancak şimdi anlıyorum sebebini; bir süre sonra sizin için bitiyor. Bunu söylerken mutlu değilim fakat, yazdığım şiirleri ben bile beğenmiyorum artık. Bunun en önemli sebebi, şiir akıl değil, duygu işi! Ve ben artık duygusuz adamın tekiyim.

Çok değil bundan 2 yıl önce, aşkın varolmadığına inandığım gün, benim için şiir de bitti! Bir Temmuz sabahıydı. Burgaz sahilinde elimde gazetem yürümekteydim. O gün, nedense, içimde kötü bir his vardı. Ve yıllarca, delisi olup savunduğum aşk ihtirası, bir ağaç altında, gölgelikte, yaşamını yitirdi. Ve aşk öldü, benim için! Oysa çocukluğumdan beri, o kadar körü körüne bir inançla bağlaydım ki ona, beni hiç terketmeyeceğini sandığım bir inançtı. Oysa bana "yalan aşk" dedirtti. Ve onunla ilgili, o güne kadar, biriktirdiğim herşeyi, içimde yakıp kül ettim. Ve o sabah hepsini denize döktüm ve yok oldular hayatımdaki tüm aşklarım! Hepsi mazi bile değil, kayboldular hayatımdan! Evet , bir şiirimde yazdığım gibi, aşk bir masaldan ibaretti.

Yerine bambaşka bir duygu girdi hayatıma: mutluluk! Benim gerçekten çok az bildiğim bir konuydu. O güne kadar, üzerinde yüzeysel çalışmalar yaptığım bir konu! Ve o kadar az tecrübeliydim ki bu konuda, 2 yıl boyunca her gün, sürerli olarak, öğrenmem gerekti mutluluğu. Ama hızlı öğrendim ve yılların açığını bu kadar kısa sürede kapatmayı başardım. Şimdi mutlu ve huzurlu bir insanım. Ne büyük çelişki, değil mi? Hayatım boyunca, mutluluğun gizli adının aşk olduğunu zannetmiştim. Ve şimdi, sigarayı bırakır gibi, bırakmıştım onu!  Duygularım, öksüz kaldıkça, yok oldular. Ve öyle ki, bir gün, yani bugün, duygusuz kaldım. Artık karım dahil, herhangi bir kadına verebilecek aşkım kalmadı! Ama bunun yerine, her gün yeşeren, hele de karşımdaki insan hak ederse, ona sınırsızca verebileceğim bir sevgim var! Bunu söylerken bile gözlerimde ampuller yanıyor!

İnsan olmak böyle bir şey; sürekli gelişmek! (Benim için böyle demek istemiştim..).

Size, bu köşede, anlatmış olduğum tüm kadınlar, benim ben olmamı kaldırabilecek kadınlar değildi. Hepsinin ortak özellikleri, bana karşı hissettikleri yoğun duygulardı. Ancak içlerinden sadece eşim, beni her halimle, her tökezlememle, her zaferlerimle, her sevinişimle, kısaca her şeyimle, kabul eden, çocuklarımı doğuran ve beni içtenlikle seven kişidir. Hayatıma geçmişte giren tüm kadınlar, benim yanılsamalarımdır o kadar! Dolayısıyla bugünden tez, onları hayatımdan ve yazılarımdan çıkarıyorum...

Ve bugün itibariyle yazılarımda tür olarak şiiri de bırakıyorum. Artık bundan böyle şiir yazmayacağım. Ama yanlış anlaşılmasın; şiir formunda, düz yazılar yine yazacağım. Bunun başlıca sebebi, virgülden pek hoşlanmamam! Ve, ne yazık ki, Türkçe virgülsüz, pek de yazılamıyor...(Bu bende, hiç durmadan parantez açıp kapayan, matematikçi sendromu yaratıyor!)

2005 yılında, taptığım sinemayı hayatımdan çıkarmıştım, 2012 yılında, şimdi de şiir yazmayı! 1992 yılında resim yapmayı bırakmıştım! En enteresan tarafı da, dönüp geriye bakmadım bile! Bugün halen resim yapabilirim; ancak bunu yapabilecek herhangi bir tutku hissetmiyorum... Yani şunu demek istiyorum, artık şiir yazma tutkumu yitirdim. Bu işi iyi becerenler yapmalı; tıpkı Nizl Alaz gibi!

Gençliğimde en büyük hayalim, yönetmen-oyuncu olup sinemada Mustafa Kemal'i canlandırmaktı. Artık böyle bir hayalim yok. Çünkü böyle bir tutku hissetmiyorum...

Şimdilerde en büyük tutkum, Yetkin'in iyi bir müzisyen, Ecrin'in de Türkiye'de yetişmiş en iyi tenisçi olması! Baba olmak, çok farklı bir duygu! Sen artık, sen olmaktan çıkıyorsun! Bu arada, 2. çocuğunu, kızını, kucağına alan Asabi Kedi'yi de buradan tekrar kutluyorum...

İşte böyle... Hayat, benim için, değişmeye devam ediyor. Ya sizin için????

Yeniden görüşmek dileğiyle,

Kavi'l

 

 

 
Toplam blog
: 631
: 293
Kayıt tarihi
: 10.04.11
 
 

Eric'i külden yarattım. Tamamıyla benim eserim. Söyleyeceği çok sözü, söylemek istediği az sözü. ..