Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Gülüm Çamlısoy

http://blog.milliyet.com.tr/

17 Şubat '19

 
Kategori
Deneme
 

Yazmanın Acı Veren Yanı

Farklılığın tahayyülü hani derdest olmak da neyin nesiymiş, dercesine…
 
Farklı coğrafyalarda asılı kahramanlıklar ve nidasını duyumsamak o asılı kahramanın aslında beyit beyit içlenen bir yolcunun vakur yolculuğu: pencere kenarı yalnızlığın dışa yansıyan hezeyanı.
 
Hangi kelimenin saltanatını sonlandırsam da kendimi assam üstelik kalemin askıntı olduğu bir miat dolmadan kapışmak kendiyle.
 
Dolup dolup taşan aslında cinnete meyyal bir o kadar cenneti garantileyen.
 
Farklı örtüleri var hayatın; farklı ötüşleri cennet kuşlarının; farklı zulümleri var cehennem bekçilerinin.
 
Yörüngesinden uzaklaşmış bir uydu gibi aslında uymadığım haksız adalet sistemi aslında uyuyanların fişini çekme isteğim belki de oluru olmayan bir yol hani gerçeklerin dikildiği sizin ise diken üstünde oturduğunuz addedilirken.
 
Kıyısından köşesinden kemirip sonra fırlatıp attığımız bir mısır koçanı gibi öğüttüğümüz insanlar ve sevgiyi filan umursamadan sazımızı çalıp oynama güdüsü.
 
Köhne aksanlar ya da ucube frekanslar sanki uzayın bilmem kaçıncı kara deliğine tıkılan sizmişsiniz gibi aslında tok bir ses gümbürtüye giden; aslında aksayan yanları mekanizmanın.
 
İçerik analizi yapan bir istatistikçi gibi ve beli bükülen tüm verilerin taban tabana zıt olduğu hayal zinciri.
 
Yukarı tükürsen gerçek; aşağı tükürsen yalan; sağa söylensen elbet yiyeceksin o yumruğu hele ki solundan kalkmışsa muhatabın şüphe yok ki; bir sonraki durağın acilin kapısı.
 
Günden geçtim; hayattan geçtim lakin kendimden geçmedim.
 
Aşktan geçtim; yalanlardan geçtim ama söz konusu çocuk oldu mu tüm iç sesimi boğup sadece o çocuğun sesine odaklandım.
 
Endişelerimi bıraktım da hani ve kaygılarımı süpürdüm halının altına sanki çok anlarmışım gibi ev işinden bir de uyuttum mu hayallerimi yine evin düzeninde tüm düzensizliğimle karşı olduğum ev ahalisi derken unuttum da evin yolunu ve baştan çıktı tüm duygularım.
 
İstanbul’un altını üstünü getirmek gibi bir niyetim olsa da kış için sınırlı gideceğim yerler ama söz konusu insan ve sevecen bir yürek oldu mu nereye gidersem gideyim denk düşüyorum güzelliklere aslında karşı taraf için güzellik addedilir mi onu bilemem ama… hele ki; söz konusu bir ilkokul öğrencisi ise üstüne üstük bu kış soğuğunda üstünde ince bir kazak ve ayaklarında yazın esintisini taşıyan ince tabanlı ayakkabılar…
 
Tamam, tamam, ayakkabılarına dikkat etmedim ve uydurdum ama… lakin diğer tüm veriler bire bir doğrudur, değerli okuyucum.
 
Kış güneşine aldansam da aldanmıyorum işte iyi niyetin tüm kuytularını gezip deşip de insani yanımı törpülediğim her insan ve her ayrıntı.
 
Ayrıntılarda boğulmak fazlaca yorucu bu yüzden genel bir tablo çizip odaklanmalı resmin geneline.
 
Şehir gezgini olmayı özlediğimin de kanıtı tüm deliller ve tedarikli çıktığım bu kısa yolculukta yüreğim konuşmaktan yana ve insanların yüreğine doğrudan dokunduğumu hissettiğim en güler yüzlü yanım.
 
Kendimden uzaklaştığımı sanıp da bir tatile çıktığım gelin görün ki; aslında uzağında kaldığım edebiyatın albenili dünyasını o kısacık süre içerisinde nasıl da özlediğim.
 
Soyutlanmak her halükarda ve siz ne kadar yakın bilseniz de etrafınızdakileri sizi görmezden gelenlerin sizde yarattığı hayal kırıklığı ve yine çuvaldızı ve tüm iğne ailesini doğrudan kendime batırıp etlerimi lime lime ettiğim.
 
İşte olup bitenin kısa bir özeti bir de yolumun kesiştiği yeni bir yazarla geliştirdiğim o gönül muhabbeti epey düşündürmekte beni.
 
Özet geçmek gerekirse…
 
Kor halini almış yazma aşkım.
 
Kendimi unutmak adına kendimi kendime altın tepside sunduğum aslında hayatı ti’ye aldığımı sandığım gerçekte hayatın beni yok saydığını görmezden gelip canhıraş bir telaşla son günlerin muhasebe kayıtlarını tuttuğuma dair bir sanrı sanırım benimki.
 
Yalnızlık gibi boyutsuzluğa da söz getirmemek adına ve yakın bildiklerimden uzağa itildiğimi görüp bu ihanetin sebeplerini bilemediğim yine de çok fazla üzülmediğim…
 
Yalan söylediğim nasıl da belli, değil mi?
 
Ne de olsa ipin ucunu kaçırmak fazlasıyla tatsız ve kendime yeni uğraşılar arayıp aslında mutluluğun iki yakasını bir araya getirmek adına tüm enginliğini uğraşılarımın yok sayanlara nazire filan da etmeden içimdeki sessizliğe sığındığım oysaki dostlarımın yüreklerini tercih ettiğim.
 
Kendimi kandırdığım çok uzun bir zaman dilimi ve ben kayıtsız şartsız kimseler içimdeki çocuk neşemi yok edememişken ben insani yanımla hala bonkör mizacımı seve seve yâd ettiğim ve hangi insansa yakın hissettiğim bir gülümsemeden fazlasını yapmak istesem de çekincelerimin eşlik ettiği…
 
O küçük çocuğa geleceğim yeniden lakin örtülü ödenek misali; sığındığım bir yazıdan ve bir yazardan bahsetmek istiyorum ve ikisi de benim için çok yeni ve gelecek vaat eden güzellikleri de sundukları için oldukça mutlu oldum onları okurken.
 
Hikâye ambarından aşırdığım güzel hikâyeleri sayesinde son birkaç günün güzel geçtiği akabinde diğer yazarın itirafında benim de kendimi sorguladığım.
 
Hayali bir yazar olmak adına neden böyle bir tercih yapmadığım lakin korkacak bir şeyimin de olmaması sebebiyle bir mahlas kullanmadan son sürat yazmakla yanlış bir şey yapmadığımı hala nasıl oluyor da savunuyorum bir mekanizma babında oldukça tartışılır gelin görün ki; yazacak da çok şey var madem demenin de ötesinde bazen sıkıntıların ayyuka çıktığı ve elimden gelenin de fazlasını yapmak yine düşerken payıma en realist açılımla kendime dönük bir eleştiri ile kendimi geliştirmenin müdahil olduğu bir yaşama/yazma sanatı tüm öykündüğüm.
 
Son birkaç gün epey baş başa kalmışken gerçek hayatla ve ben sadece yazarak yaşamanın mümkün olduğunu savunurken görünen o ki hayatın gizemlerinden epey uzak kalmışım.
 
Biraz saltanatını sürmek belki de hayatın ya da dışarıdan gözlemlemek aslında hayata müdahil olup yaşayanlar safında yer alıp elimdeki büyüteci kırıp bilfiil göz bebeklerimin büyüdüğüne vakıf ve hayatı ortasından ikiye böldüğüm bu çemberde nasıl oluyor da kendimi hayattan bu kadar soyutlamışım sorgusuna nail olup soluduğum havayı edilgen hüviyetimden etkin kimliğime indirgeyip belki de çıtayı yükseltip daha nesnel tanımlamalarla ikramında zorlukların, ben nasıl oluyor da her şeyin kolayına kaçmışım, demenin iz düşümü yine tüm olup biten.
 
İzdiham nedeni olan elbette hayat koşullarının şaşırtıcılığında sakin olmak iken tek önem arz eden.
 
İnfilak etmeden ruhum tüm izdihamı kendimin yarattığına şahit ve payidar kıldığım duygularıma da yenilerini eklemek sanırım fabrika ayarlarına dönmenin coşkusu ile geçmiş hüznümü tasfiye edip yeni bir bina inşa etmenin verdiği o memnuniyet duygusu.
 
İşte sarmalında gerçeklerin ve gündelik hayatın ve gelelim o küçük çocuğa aslında hep aklımda yazının başından beri hatta ve hatta aklımdan da çıkmıyor günlerdir altı üstü çocuk ve ne olmuş yani yol parası yeterli değilse, demenin bir ihanet olduğunu düşünüyorum belki de yol parası demeyi yeğlediği yine karnının aç olma ihtimalinin de yüksek olduğunu düşünürsek hiç de kolay değil hani; bir lokma ekmek için bir yabancıdan para istemek.
 
Körüklenen bir huzursuzluk belki de azat edemediğim ve ara verdiğim yazma edimi aslında kendimi yaşayan bir ölü gibi hissettiğim gerçi yazmanın uzağında kalmam neresinden baksanız 48 saati geçmez ama demenin bile bir lanet olduğunu düşünürsek eğer.
 
Konuştuğum sayısız insan fikirlerine başvurup lakin konunun ne olduğu önemsiz.
 
Ve yine yüreğine ihtiyaç duyduğum sayısız insan.
 
Aslında tek insan aklımdan ve yüreğimden çıkmayan.
 
Aslında koca bir insanlık ve izdiham bilfiil Hakka koştuğuma dair eşsiz bir huzur ve mutlulukla hayal kırıklıklarımı kollarımla sarıp sarmaladığım ve hüznümü yok ettiğim yine o maneviyatın gölgesinde ben sulanmayı ve sevilmeyi talep ederken…
 
Aşka dair hiçbir sunumda bulunmayacağım zira gereksiz bir tekrar olacak ve sonra da yargılanacağım kendimi tekrarladığım için iyi de sevgiden dem vurmak ve ara sıra aynı betimlemeleri kollamak neden bir tekrar olsun ki?
 
Sevdiğimiz insanlar; ailemiz; eşimiz dostumuz; komşularımız da aynı değil mi ya da değişiklik olsun diye eş mi değiştirecek insanlar ya da seni seviyorum, demekten mi vazgeçecek?
 
Sonlanmayan bilakis hız kazanan coşkum; yaşama sevincim ve yazma aşkım…
 
Rutinin ta kendisi ne de olsa bizler hep rutin değil miyiz?
 
Her gün yeniden uyanan.
 
Her gün defalarca acıkan.
 
Ve bir ömür ihanet eden…
 
Sonra da birileri bir şeyi fazla seviyor diye bu aşkı açığa alan…
 
Mutluluğu bahşeden bu coşkuya ve yazma aşkıma sahip çıkacağım yaşadığım sürece ve atlas alfabenin otuzuncu harfi olmayı da şerh düşüyorum işte.
 
Ne lades.
 
Ne de lal.
 
Ne de lav edilmiş…
 
Uyumsuz addedilsem de zaman zaman Tanrının şahitliğinde en uyumlu faniyim aslında uyumsuzluk ne zaman ki birilerine uymak adına doğrularından ve kıblesinden vazgeçmek olarak değerlendiriliyor madem yeri geldi mi matemin bile mutluluğa pervane bir imge özelliğini koruduğunu iddia ediyorum işte tıpkı hayata aşkla bakmayı da iddia ettiğim üzere ve sevgimden taviz vermediğim bu evrende bir zerre kadar aciz bir canlı olduğum/uz gerçeği ile…
 
Toplam blog
: 216
: 117
Kayıt tarihi
: 22.08.13
 
 

Yazmaya gönülden sevdalı, kendini her daim geliştirmeye çalışan, öğrenci ruhlu biriyim. Mesleğim ..