Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '14

 
Kategori
Sosyoloji
 

Yazmasam çıldıracaktım

Yazmasam çıldıracaktım
 

ÇIĞLIK


Çok sevdiğim değerli bulduğum insanlık, ülkem, ailem olarak gördüğüm önemsediğim ulusum ve dünya halkları en yüce sevdamdır. Bu duygulara samimiyetle iman etmişimdir, sizlerinde hiç tereddüt etmeden bunu bilmenizi isterim.

Duygularımı böylesine ifade etmemi yadırgaya bilir, değere layık bulmaya bilirsiniz.

Ben de Sait Faik’ in dediği gibi ‘’Yazmasam çıldıracaktım.’’

Yalnız insanlık ailemiz içerisinde beni derinden etkileyen, önemsediğim, tehlikeli bir iletişimsizliğin pençesi içerisinde olduğumuzu kaygılanarak görüyorum.

Kendimizi anlatabilmekte bir eksikliğimiz olduğunu ve yanlış anlaşılmak durumunda kaldığımızı düşünüyorum.

TOPLUMSAL AİLENİN SIRRI

Bir toplumsal aile olarak birbirimize, kendimizi, sorunlarımızı, samimi, dürüst, gerçekçi, objektif ortaya koyup, entelektüel derinlikte, bilimsel ele alarak irdeleyip, kararlar alamadığımız ve çözümler üretebileceğimiz bir zemini kurmayı başaramadığımız için, hiç istemeden, farkında olmadan, böyle bir amaç ve kasıt gütmeden, adını koyamadığımız bir bilinçaltı cinneti içerisinde, birbirimizi kırıyor ve yaralıyoruz.

Birbirimize yakın statü, kültür, duyarlılık, hayat görüşüne sahip insanlar olarak bile, kendi ellerimizle inşa ettiğimiz, bizsiz de var olan küçük burjuva ahlakı duvarları ve zindanlarını yıkabiliriz. Birbirimizi susturmadan, zafer yaşamadan, ayıplamadan, küçümsemeden, gerçeğimizin sımsıkı farkında utanmadan, bağları güçlü, birbirini sevip, saygı duyan bir toplumsal aile olmayı başarabiliriz.

TOPLUMSAL AİLE KURUMU

İktisadi ve sosyoloji açısından ailenin,  toplumun en küçük birimi olduğunu biliyoruz.

Aile; tarihsel ve burjuva toplumunda tüm alanlarda insana soyut şiddet uyguladığı, değerlerini dayatıp, kurallarını uygulattığı ideolojik bir aygıttır. Bunun yanında bağışlayıcı, dayanışma ve yardımlaşması ile insanın hayat mücadelesinde güç vericidir.

 İnsanın daha uzun ve verimli sömürülebilmesi için!

Bu argümandan hareketle Marksistlerin önermesi‘’Kapitalist devlet bir şiddet aygıtıdır,, diye bilirsiniz? 

Ben insanlığı, ülkemi ‘’Seni yaradan Allah, ne güzel yaratmış,, diyerek sevdim. Dinine, ırkına, sınıfına, kariyerine bakmadım. Onu yırtık kotu, boyasız ayakkabıları, sıcak nasırlı elleri, tanrısal heybetiyle ve hüznü isyankâr, çocuksu başkaldıran gözlerinin bende yarattığı fırtınalı imgeyle sevdim. Ben hala o imgeye aşkla bağlıyım.

Feodal beyinin masraflarını karşılayacağı köle veya metresleştirilen insanları sevemedim. Ben insanları ayakları üzerinde duran, hakkını savunan, kendine yeten, beni sevdiği için kardeş, arkadaş olsun diye sevdim.

Ben bu tiksinç toplumsal burjuva ahlakının küçümsediği, fırsat eşitliği vermediği, ezdiği, bir sıçmık olarak görüldüğü insanların arasından geliyorum. Ezilenlerin şenlikli, masum ve haklı kavgasından, insan olmanın, sevmenin, eşitliğin, bağışlamanın, bölüşmenin, duygunun, düşüncenin duru temiz pınarlarında yıkanmaktan geliyorum.

HAYATA İTİRAZIM VAR

Hayat beni çok yendi. Hayatı sorgulamayı ve itiraz etmeyi o yüzden öğrendim. Burjuva ahlakını maskelerinin arkasından tanırım. Onu doğruların ve gerçeklerin yanında yer almayı erdem gören sınıfına ihanet etmiş düşünür ve yazarları okumaktan geliyorum. Burjuva ahlakının ikiyüzlülüğünü yaşayarak öğrenmekten geliyorum.

Kimse bana o ahlaksız burjuva buyuran sesin, kibarca küçümseyişini, çıkarcı, ayıplayan, insanın ruhunu sömüren, vahşi köylü kurnazı hakaretlerini yücelik, ahlak, estetik, değer diye satmaya kalkmasın.

İşte bu amansız, türlü yollarla büyük taarruzunu, insanı kendine yabancılaştırarak yapan burjuva kültürün tamda hedefinin ortasındadır insanlığımız.

Aklileştirerek, vicdana boyayarak, Küçük Emrah tonunda çocuksu bir taleple vb. bireyi kendine benzetip, içine çeker.

ÇİRKİN GERÇEKLİĞİMİZ

Eğitimsizlikten, iflaslardan, toplumsal intihar travmalarından, ülkemiz, ailemizin vefası karşısında ezilmekten, ağlayarak yalvaran insanların utanç toplumundan geliyoruz.

Peki, bunları biz niçin yaşadık?

Bunun yüzünden biraz sesimiz gür ve çirkin çıktığı için hepinizden özür diliyoruz.

Ama kimse bizlere vefasız diyemez. Hümanizmadan anlamazlar diyemez.

O gördüğümüz korku filmlerinin sessizliğini hissedince, geçmiş deneyimlerimiz ve geleceği öngörme yetimizle üstüne titrediğimiz idealdeki ülkemiz, büyük ailemizin, yüksek parçalanma ihtimali karşısında bırakında kaygılanma telaşına düşmemize, müsaade ediniz.

Bu insani kaygılarımızla itirazımız; kardeşimiz, arkadaşımız, ailemiz dediğimiz insanlarca, burjuva bilincinin araçlarıyla, sınıf bilinci yoksunluğumuza, lümpenliğimize, alkolik ahlaksızlığımıza, kabalığımıza, eğitimsizliğimize verilerek, karşı saldırı, karalama ve itibarsızlaştırmayla susturulmaya, sesimiz boğulmaya çalışılınca inanın canımız çok yanıyor.

Bizim gibi direnmekten gelenler, yaşadıkları durum ve olayların okumasını yaparken gerçekliğin o soğuk ve çirkinleşebilen klişe sloganlarını kullandığımızda yanlış anlamalara neden olabiliyoruz.

Bunu; burjuva kültürün ahlaksız kibar ses tonunu, sahne sanatlarındaki maharetini, zekâmızla alay eden kurnazlığını becerememekten değil, ahlaki olarak reddettiğimiz için yapıyoruz.

Gönül sevdiğine darılır, derler. İnsan sevdiğinin canını yakar. Tümünüze sevgimiz baki ve değeriniz yüksektir.

 

Erol KALAYCI

 
Toplam blog
: 35
: 862
Kayıt tarihi
: 16.01.07
 
 

İktidara mesafeli, Derrida ve yapısalcılara meyilli. İflas etmekten bunalıp, iktisat ve finans pı..