Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Aralık '12

 
Kategori
Eğitim
 

Ye kürküm ye!

Ye kürküm ye!
 

Önlükler neden kalkıyor


Çağının bilge insanı Nasrettin hoca davetli olduğu  yemekli bir toplantıya  günlük elbisesi ile katılır ancak halkın arasında hocayı kimse fark etmez, yemek sofrasına da davet edilmez. Durumu fark eden hoca hemen evine döner en güzel elbiselerinin üzerine kürkünü de giyinerek davet ortamına gelir. Hocayı bu haliyle fark eden hane sahipleri  buyur edip baş köşeyi göstererek Hocayı  itibarlı davetlilerin bulunduğu sofraya oturturlar.

Sofraya yanaşan hoca yemeğe başlamadan kürkünün eteğini yemek tabağına uzatınca sofradakiler şaşırıp “Hocam ne yapıyorsun” derler. Hoca hane sahibine dönerek “bu ikram, itibar bana değil kürkümedir, bu  yemek te kürkün hakkıdır, çünkü kürk olmadan geldiğimde beni kimse sofraya çağırmamıştı” der ve bu ağır dersin acı gülümsemeleriyle yemeğe devam ederler.

İnsan  davranışının ve toplum yaşantımızın çarpıcı özelliklerinden birini anlatan bu hikayenin benzeri davranışlar  günümüzde de devam etmekte olup hepiniz farklı örneklerini yaşamışınızdır. Yaşantılarım, mesleğim ve konumum gereği bu örneği sıkça yaşayanlardanım. Sıradan günlük kıyafetinizle gittiğinizde “ dayı, amca, abi vb.” hitaplarla karşılandığınız, bazen de horlandığınız aynı ortamlara takım elbise, kravat vb. kıyafetle gittiğinizde “buyurun beyefendi” diye karşılanır  ilgi ve  itibar görürsünüz.  Ülkemizde günümüz  iktidarı tarafından planlanan ve siyasal muhalefet tarafından sadece izlenip eleştirilen  gündemi  izleyen okurlarımız nereye gitmek istediğimizi anlamışlardır.

Her konuda hedefe doğru emin adımlarla ilerlemek isteyen  iktidar, bir çok konuda olduğu gibi  ilk ve orta öğretim kurumlarında düzen değiştirip felsefesine göre dizayn etmeye devam ediyor. Son olarak ilk ve orta öğretimde   kılık kıyafet yönetmeliğini değiştirip okul formalarını da kaldırıyor. Sözde eğitim ortamlarına serbestlik özgürlük getiriyor.

Öncelikle bazı bilinen gerçekleri paylaşarak devam edelim. Ekonomik özgürlüğü olmayan ülkenin siyasal, toplumsal, bireysel  vb. özgürlüğü olamaz,  ancak  bazı  azınlık   ve varsıl aile guruplarına bakınca  serap misali  ekonomik özgürlükler varmış gibi görünür. Bu durumu  yansız ve riyasız bakabilen herkes çok net görebilir.

Kişi başına milli gelir rakamlarının yüksek olması ülke insanlarının refahını ve ekonomik özgürlüğünü belgelemez,  çünkü genelde  milli gelirin  % 80’ ini ülkedeki % 20’ lik varsıl nüfus paylaşır, kalan % 20’ lik  dilimi de nüfusun % 85’ini teşkil eden  yoksul kesim paylaşır. Bu yıllardır böyle devam etmekte olup yaklaşık bu gün de böyledir.

Çağın olmazsa olmazı enerji konusun da  tamamen dışa bağımlı hale gelen, yerli doğal kaynaklarını henüz harekete geçiremeyen  ülkemizdeki, üretime dayanmayan farklı metotlarla,  vur- kaç taktikli rant amacıyla ülkeye giren her renkteki  sıcak yabancı para  ve onun göstergeleri  de  kalkınmışlığın göstergesi olamaz çünkü her an kaçabilir.

Önemli olan gösterge çiftçinin, küçük sanayici ve çarşı esnafının bulunduğu ortamlardaki insanların ekonomik güçleri, ekonomik bağımsızlıkları ve mutluluklarıdır. Hiçbir zaman ekonomik bağımsızlığa kavuşamamış çiftçimiz, küçük sanayici ve esnafımız ile asgari ücretli işçimiz bu gün de çeşitli krediler,  borçlar ve işsizlik kıskacında eli kolu bağlı ve ekonomik olarak bağımlı durumundadır. Güvenlik koridorları ve menfaat gurubu alkışçıların ortasından bunu görüp fark edebilmek imkansız olduğu için yönetenlerin yanılma payı da  her zaman fazladır.

Bu durumdaki esnafın, asgari ücretli işçinin, çaresizlik içindeki köylünün, işsiz ve çaresiz velilerin çocuklarına yaşam felsefenizin uzantısı düşüncelerinizi sözde kıyafet serbestliği olarak sunar da;  yılda bir kez okul önlüğünü bile almakta zorlanan anneleri her sabah okula gönderecekleri çocuklarına ne giyindireceklerinin derdine düşürürseniz bu  kıyafet özgürlüğü olmaz.

Yoksul çocuklar her gün eve döndüklerinde; okulundaki olası birkaç varsılın çocuklarında gördüğü, her gün farklı renk ve desendeki kıyafetten, reklam gücü yüksek markalardan istediklerinde, neden kendilerinin de aynı elbiseden olmadığı düşüncesinin ezikliğini yaşadıklarında bu özgürlük olmaz, ancak eziklik olur. Durumun devamı halinde yönetsel ve çevresel baskı ve  çaresizlik  duygusuyla öğrencinin ve ailenin ruh sağlığı  bozulmaya başlar, bireysel ailesel ve toplumsal yeni olumsuzluklar, yeni  sorunlar sıraya girer.

Her konuda olduğu gibi bu konuda da Türkiye’nin, birkaç metropol kentindeki varsıl ailelerinin toplandığı elit bölgelerden ibaret olmadığını ve her haneye aylık bir milletvekili maaşı,  harcırahı girmediğini. Bazı kuruluşların araştırmalarına ve tahminlerimize göre ülke nüfusunun % 80 den fazlasının yoksulluk sınırında,  büyük bir kısmının da açlık sınırında yaşadığını unutarak alınacak her karar, atılacak her adım  olumsuz sonuçlar doğuracaktır.

Kırsaldaki yoksul ailede doğup büyümüş, kamuda  27 yıl eğitim kurumlarının yapım ve bakımında  çalışmış, eğitim bilimleri eğitimi de  almış, bir mühendis olarak yarınlardaki sıkıntıyı bu günden görebiliyorum. Benimle  aynı ortamlarda, aynı cadde ve sokaklarda benzerim koşullarda doğup büyümüş olan,  sayın Milli Eğitim  Bakanımız da bu durumu en az benim kadar bilir ve görür de; acaba günümüzün koşullarında  ülkenin gerçeği olan  bu  olumsuz   durumu neden özgürlük ve serbestlik olarak anlatır  bilemiyorum.  Aynı mahallede yaşayan  çocukların  sokak kıyafetlerinden örnekleme yaparken mutlaka bir bildiği, beklediği ve düşündüğü olmalı. Bunu net olarak bilemediğimiz için kendimizce  yarınlar için endişelere kapılırız.

Temel endişemiz; özellikle 1980’ li yıllardan itibaren siyasetin masum oy aracı olarak kullanılan, benzemese de türban diye adlandırılan ve farklı görünümlerle sergilenen başörtüsü kozunun, toplumun ve eğitimin her kesiminde yaygınlaştırılarak kalıcı kılınması ile,  ilk ve orta okullarda da yönetsel ve çevresel baskılarla kız çocuklarının  okul ortamında başlarını bağlamaları, anamın  ve bacımın başörtüsünden farklı olarak,  siyasal simge durumuna getirilen türbanın ardından İslam’a atfedilen çarşaf  vb. tüm kıyafetlerin serbestleştirilmesi  ile sözde muhafazakarlık adına medeni dünyadan kopuşumuzun hızlandırılarak,  günümüz arap dünyasına  ve onların yaşam anlayışına doğru itilmemizdir.

Bu olasılığın  devamı ve dindar gençlik  yetiştirme tezinin uzantısı olarak; Yüce dinimizin anahtarı Kuran’ın içeriğinin anlaşılıp  algılanması göz ardı edilircesine; sadece  arapça  kuran okumayı  öğretmenin  planlanması ve bunun  devamında da özellikle yoksul  kesim çocuklarının siyasallaşmış  tarikat organizasyonlarının, cemaat okullarının eline ve güdümüne yönlendirilmesidir.

Olası kitlesel yönlendirmenin devamında Ulu önder Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyeti temsil ettiği düşünülen ve birliğine girmek için çaba harcanan  Avrupa dan uzaklaştırarak  milletimizin,  yurttaş bilincinin oluşmadığı ABD güdümündeki İslami yapılara itilmesi ile cumhuriyetin laik değerlerinin yok edilmesi olasılığı bir başka endişemizdir.

Ülkesini seven, iktidarların  olumlu  girişimlerini destekleyen, ülkemiz ve insanımız yararına olumlu çalışmalar yapmayı ibadet sayan bir yurttaş olarak endişelerimiz de yanılmış olmayı istesem de  paylaşmayı görev sayarım.

Özellikle enerji bağlantılı yer altı kaynaklarının paylaşılabilmesi adına, Arap baharı aldatmacaları ile şişirilip birbirleriyle savaştırılarak parçalanan İslam ülkelerinin coğrafyası durumuna düşürülen bölgemizde, terör ve türlü oyunlarla paramparça edilmeye çalışılan cennet  ülkemizin;  tarımıyla,  sanayisiyle, çağdaş eğitimli insan potansiyeli ile  insanlığa katkı veren konuma ve güce erişmesi arzularımı paylaşıyor; masum görünümlü siyasal kararların tekrar gözden geçirilmesinin yararlı olacağı inancımla  esenlikler diliyorum.

orhan.yuksel@mmo.org.tr

 
Toplam blog
: 43
: 567
Kayıt tarihi
: 28.06.11
 
 

 Karaman E.M.lisesi ilk öğrencilerindenim. ikinci sınıftan itibaren Antalya Makine Teknisyen okulun..