Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Aralık '09

 
Kategori
İlişkiler
 

Yedek olmak ya da üçüncü şahsın dramı!

Yedek olmak ya da üçüncü şahsın dramı!
 

Görsel: www.fotokritik.com


Yedek; asıl olmayan fakat ona aday ya da rakip olan…Bir şeyin kaybolması, yok olması ya da işlevini yitirmesi halinde yerini alabilecek olan benzeri. Gereğinde kullanılmak üzere fazladan bulundurulan şey.

Bu şey, canlı ya da cansız varlık olabilir; yedek parça, yedek lastik, yedek bellek, yedek sporcu ya da yedek dost…

En iç yaralayıcı olanı da galiba yedek insan olmak… İster bir işyerinde, ister bir takımda ya da sevgi ilişkisinde, nerede olursa olsun, yedek insan olmak zor iş olsa gerek.

Adeta "yedek lastiksiz asla yola çıkmayın!" öğütünü hayatın yerli yersiz her yerine yaya yaya, özgür iletişim çağında bilgisayarlarımıza “back up” lı yeni formatlar ata ata oluşan reflekslerle bazı insanlar aşk yolculuğuna da öyle çıkarlar. Yedekli!

Artık o aşk, o sevda ne kadar aşk, ne kadar sevda ise?

Söz konusu sevdanın “yedek insan”ı, uygulamada “asıl olan” herhangi bir şekilde elden çıktığında acilen kendisine başvurulacak kişidir. Açık uçlu bu kaybediş dönemlerinde yedek insan el üstünde tutulur. Burada ana amaç, bir yandan giden sevgiliye nispet yaparken diğer yandan kaybolan ilgi-sevda eksikliğini acilen doldurabilmektir. Açık uç kapanıp asıl ilişki normale döndüğünde ise yedeğe bu kez asıl sevgiliye karşı bir tür “demoklesin kılıcı” işlevi yüklenir. Fakat -genel bir kural olarak - yerini bilmesi ve şımarmaması amacıyla yedeklik döneminde gösterilen ilginin de kesin bir sınırı vardır. Bu, “Sınırlı Sorumlu (SS) Yedekleyen Sevgililer Yaşam Kooperatifi Ana Sözleşme hükümleri" arasında yer alan en önemli kuraldır!

Söz konusu bu kooperatif üyeleri, hukuğun ve yasaların sürekli korumaya çalıştığı "iyiniyetli üçüncü şahıslar"dan oluşmaz. Onlar, aksine karşısındakini "üçüncü şahıs" konumuna düşürenlerdir. Onlar, iktisat ilminin temel karakteri "Homo ecomicus"u sisli sevda bulvarlarına da taşıyıp orada da çılgınca koşturanlardır. Üyeleri ağırlıklı olarak erkeklerdir. Cep telefonu ve internetin yaygınlaşmasıyla son dönemlerde bayan üye sayısında da ciddi artışlar gözlenmektedir.

Bu türden bir kooperatifleşme eğilimi neden acaba? Nedeni, gündelik hayatın albenisi yüksek canlılığı içinde, düzeni dışa karşı hâlâ çok iyi işler görünse de, artık çökmekte olan bir "değerler dünyası"nın temel bir sorunu olsa gerek: bireysel yalnızlık kaygısı! Yine de -manevi aidatı çok yüksek ve çıkışı zor olan- böylesi bir üyelikten Tanrı herkesi korusun! Korusun da...İki kişi arasında derin bir bağlılık ve kültür ilişkisi, insan olmanın vazgeçilemez hallerinden biri ve insanlık tarihinin en hatırlı sözcükleri olan "aşk" ve "sevda" da sanırım bu kaotik çağımızda insanlar gibi bunalımda.

Bu karmaşa ve bunalım içinde yelpazenin diğer ucunda; "asıl" olan yedeklerle, yedek olan "asıl"ların içler acısı konumları ise ayrı bir dram.(*)

Benimse büyük üstat şair Attilâ İlhan’ın ünlü “Üçüncü Şahsın Şiiri" gelir aklıma böylesi durumları duyup gözlemlediğimde hep (**) …Yedekliğin diğer hallerindeki "İkinci şahıslık"tan terfien. Her ne kadar bu şiirin kahramanı sevgilisinin ona karşı duyarsız kaldığı platonik bir aşık gibi dursa da... Spinoza'nın '' ben seni seviyorum, bundan sana ne'', diye serzenişini anımsatsa da!...

Diğer yandan, siz bir başkasını düşünseniz de, sizi seven başka biri var! O kişi, siz onu "asıl olarak" sev(e)meseniz bile sizi (kendince ve gönlünüzün ait olduğu kişinin varlığını bile bile) sevebilir. Biyolojik bir gerçek: Kalp eller gibi değildir, tek başına da atar! Bu da "yedekliğin masumane hali" olsa gerek!

" Gözlerin gözlerime değince - Felâketim olurdu, ağlardım - Beni sevmiyordun, bilirdim - Bir sevdiğin vardı, duyardım..."

Yaşamda bir şeyi, bir varlığı ya da durumu asıl güçlü yapan, anlamlı kılan “öteki”nin varlığıdır. Kadını güçlü kılan erkek, erkeği güçlü kılan da kadının varlığıdır. Geceyi gündüz, gündüzü gecenin varlığı anlamlı kılar. Ateşi suyun, zenginliği de yoksulluğun varlığı güçlü kıldığı gibi…Tehlikeli bir soru olsa da, bunu muhataplarına sormak gerek: "Asıl"ı güçlü kılansa yedeğin varlığı mıdır yoksa?

"...Hayırsızın biriydi fikrimce - Ne vakit karşımda görsem - Öldüreceğimden korkardım - Felâketim olurdu, ağlardım..."

Bazıları, hayata tüm güçleriyle ne kadar “asıl”salar da, koşulların -şu ya da bu şekilde- olumsuz devinimiyle daha da ivme kazanan bazı yetersizliklerin peşrevinde sürüklenir, ömür boyu “yedek” kalabilirler. Bir ömür sürebilen bu yedeklik mevsiminde hep üşürler. İçleri üşür. Birçoğu da bu üşüme illetinin en beterine yakalanır:”Ruh üşümesi”ne!

"...Üşürdüm, içim ürperirdi - Felâketim olurdu, ağlardım - Akşamlar bir roman gibi biterdi..."

Ve gün gelir, bu yedeklik seyrüseferi de biter. Yedeklenmiş sevgi(li)ler, Nuh'un gemisine eş büyüklükte bir römorkörün yedeğinde soğuk, kirli ve sisli körfezlerin karanlık sularına çekilirler...

Şöyle ya da böyle, şu ya da bu şekilde, yaşamda ne kadar yedek kalınsa da er ya da geç, ölümün o dingin sonsuzluk tünelinin girişinde herkes “asıl” olur!

"...Sen kalkıp ona giderdin - Benzin mum gibi giderdin - Sabaha kadar kalırdın - Hayırsızın biriydi fikrimce..."

Hepimiz bir gün kalkıp ona gideriz, o dingin sonsuzluk tüneline, ebediyen kalırız orada, onun kollarında...

Asıllarla yedekler yoksa orada ilâhî adalet gereği yer mi değiştirirler? Bilinmez! Oradaki bir çok şeyin bilinemediği gibi...

O yüzden mi acaba, yaşamın diğer alanlarında olduğu gibi sevdada da yedeklenmiş “asıl”lar -üstadın tabiriyle (***) - “güldüler mi cenazeye benzerler”?

İ.Ersin KABAOĞLU,

20 Kasım 2009, Ankara

(*) Bir,iki örnek: Dünya sinemasının yaşayan usta yönetmenlerinden Theo Angelopoulos’un yeni filmi "Zamanın Tozu"nda Yunan asıllı Amerikalı yönetmen A, Roma'da hem kendisinin hem ailesinin öyküsünü anlatan bir film yapmaktadır.Öykünün kahramanı Eleni, aşkın mutlak olduğunu iddia eder, ancak hayatı, evlendiği adam Spyros ve hala sevgilisi olan Jacob arasında sıkışmıştır. Yönetmen A, tıpkı bir rüyadaymışçasına geçmişteki olayları aşıkların gözünden hatırlar ve onların acılarını günümüze kadar getirir.

Perdo Almodovar’ın “en iyi senaryo” dalında Oscar aldığı, Penelope Cruz'un başrol oynadığı son filmi 'Kırık Kucaklaşmalar' da da benzeri bir senaryo hakim.

(**) 11 Ekim 2005'de yitirdiğimiz büyük şair, yazar, felsefe ve düşünce adamı Attilâ İlhan'ın aziz hatırasına sonsuz saygımla...

(***) Milliyet Blog'da şairimizin adını yazıp aratınca bugün itibariyle tam 243 sonuç ile karşılamak da okuyucuları adına gurur verici bir vefa işareti olsa gerek!

 
Toplam blog
: 366
: 2333
Kayıt tarihi
: 05.10.07
 
 

Samsun/Ladik doğumluyum. Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım babamın görevi gereği ülkemizin Orta ..