Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ekim '12

 
Kategori
Spor
 

Yediğimiz gol gibi atabilmek veya atabildiğimiz gibi yemek...

Maçı izlerken her başarısız atak organizasyonumuz sonrasında Fenerbahçe’nin yine aynı stadyumda Vasliu ile oynadığı karşılaşma aklıma geldi. Öylesine benzer tarafları vardı ki…

 

Kendi alanına kapanmış ve tamamen savunma düşünen bir rakip ve onun bu katı defansını aşmaya çalışan bir Milli Takım…

 

Ve herhalde Avrupa’da sadece bizim yiyebileceğimiz türden bir gol…

 

Bunu daha çok Fenerbahçe için kullanıyorum ama Milli Takımımıza da yakışıyor:

 

Ya yediğin gol gibi atabileceksin veya atabildiğin gibi goller yiyeceksin!

 

Ne yazık ki her ikisini de yapamıyoruz. Hollanda karşısında maçın son bölümlerinde gelen gol ne ise Romanya maçındaki yediğimiz gol benzer nitelik taşıyordu.

 

Savunmamız eksik yakalanıyor, hızlı hücumla gelen rakip oyuncusunu karşılayan futbolcumuz gerekli kademeyi yapamıyor, kalecimizin de gereksiz gere kalesini boşaltması sonrası atılan golle geriye düşmemiz…

 

Kapalı savunmalara karşı oynamak futbolda en zor durumdur. Üstelik rakibiniz savunmayı da sağlam kuruyorsa o zaman ekstra bir şeyler yapmanız gerekecektir. Ama bazen bu da yetmez başka şeyler daha olabilmelidir.

 

Yenilmek bir son değildir; hele bu milli takıma karşı toleransı yitirmek olabilecek en hazımsız yorum olur.

 

Fenerbahçe, Romanya’da Vasliu’ye karşı neler yapılabileceğini çok güzel göstermişti. Benzer bir skoru orada Milli Takımımızın almaması için hiçbir neden yoktur.

 

Dün neleri yapamadığımız konusunda yazılacak çok şey var; ilk aklıma gelenden başlayayım…

 

Emre Belözoğlu hala bu yakımın orta alanda yaratıcılık gücü en yüksek futbolcusu olarak belirginleşiyor. Onun önünde oynayan Arda Turan da rakibi en fazla rahatsız eden oyuncumuz oldu.

 

Ancak top bu ikiliden birine geldiğinde diğerlerinin hareketsiz durmaları özellikle statik bir rakiple mücadele ederken takımımızın en büyük sorunu oldu.

 

Emre çıkana kadar çok çalıştı. Üstelik sert faullere de maruz kaldı. Howard Webb’in fazla toleransı Romanya Milli Takımını daha da sertleştirdi. Buradan şu sonucu çıkarmak da mümkündür ligimizdeki futbol belki de fazlasıyla yumuşak oynanıyor. Bir iddia değil sadece soru…

 

Emre ve Arda gibi adam eksilten futbolcularımız varken diğer oyuncularımız biraz daha hareketli olabilmeliydi.

 

Örneğin Caner Erkin tercihini ikinci yarı başında yapabilirdi Abdullah Avcı; ama o statik bir futbol oynayan rakibe karşı dengeli hücum eden kadroyu tercih etti.

 

Emre Çolak’ın girişi doğru olabilirdi ama değişiklikten sonra onu hep sağ tarafta gördük; Nuri girene kadar… Bu da Emre’nin belki de alışık olmadığı bir bölgeydi.

 

Orta alanı bu kadar kalabalıklaştırmak da takımımızın boğulmasına nefessiz kalmasına neden oldu. Rakip her ne kadar kanatları kapatmış olsa da atak organizasyonlarında en azından Gökhan Gönül tarafı zorlanabilirdi; Caner’li bir sol taraftan da etkili hücumlar gelebilirdi.

 

Maalesef bu maç Umut Bulut’un tarzına uymadı. Rakip stoperlerin arasında yalnızlaştı. Oysa Umut tarzındaki futbolcuların yanlarında mutlaka ikinci santrafor eklenmeliydi.

 

Bütün bunlar maç sonu düşünceler 90 dakika elbette biz olanı görüyor, sonra da olması gerekeni yazıyoruz.

 

Yeni bir oluşum içindeyiz. Bu takımın içinde isim vermeyeceğim oynamaması gereken futbolcular var; süreç içinde onlar bir şekilde elenecektir. Ama zaman gerekiyor.

 

Abdullah Avcı için bu işi yapar mı yapamaz mı tartışmasına girmek çok gereksizdir.

 

http://twitter.com/uzaygokerman

uzaygokerman@gmail.com 

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..