Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '07

 
Kategori
Siyaset
 

Yel değirmenleriyle savaş!

Yel değirmenleriyle savaş!
 

Fazla şovalye romanları okumaktan kafası karışan Don Kişot' un gözüne her şey hain dev olarak gözükmektedir. Kasabanın karşısındaki tepede dönen yel değirmeni gözünde büyüdükçe büyümüştür. Serde kahramanlık ve şovalyelik ruhu var ya; hemen şovalye elbiselerini kuşanır, atı Rosinante' ye biner, akıllı uşağı Sancho Panzo' nun karısını ikna eder ve sefere çıkarlar.Kasabasını, daha da önemlisi; asil hanımefendi gördüğü, aslında bir handa hizmetçilik yapan fakir köylü kızı sevgilisi Dulsinya' yı koruyacaktır. Tepeye varırlar. Uşağının şaşkın bakışları arasında Don Kişot " Türbanote " adlı yeldeğirmenine peş peşe mızrak fırlatır. Yeldeğirmeni kasabanın elektriğini üretmektedir, bozulur. Tüm kasaba ile birlikte sevgilisi Dulsinya da handa karanlıkta kalır ve başından kötü olaylar geçer. Hanın, günlerce kadınsız kalmış azgın müşterileri fırsatı kaçırmazlar. Don Kişot, kendince sevgilisini kurtarmanın rahatlığıyla ve efeliğiyle kasabaya döner...

Bu defa Don Kişot'un gözüne başka bir tepedeki yel değirmeni takılır. Don Kişot gözünü ondan ayıramaz. Yükseklerde rüzgarın etkisiyle dönmekte olan yeldeğirmeni Don Kişot' un gözünde, ağzından alev topları fışkıran ve kasabayı tehdit eden bir deve dönüşür. Yine Don Kişot savaş elbiselerini kuşanır, atına biner, akıllı uşağının karısını ikna eder ve sefere çıkarlar. Bu defa düşmanın adı " Malezia " Yeldeğirmeni'dir...

Düşünüyorum da; Nobel Ödül Komisyonu tarafından en iyi 100 romancı arasından açık ara birinci seçilen Cervantes Türkiye'de yaşasaydı daha ne harıka eserler üretebilirdi. Yoksa, yaşadığı dönemde İspanya da biz gibi miydi? O zaman biz İspanya'nın 17.yy.' nı mı yaşıyoruz?

Neyse benim de kafam karıştı. Bir bilim adamımız Mahalle Baskısı dedi; Türkiye yerinden oynadı. Günlerce türbanla yattık, türbanla kalktık. Tam bu hain devden kurtulacaktık, bu defa da Hain Halbrooke hain Malezya devini başımıza bela etti!

Büyük medyamız Malezya' ya Don Kişot' lar, şey pardon gazeteciler gönderdiler. Gelecekte bizde de uygulanacak Ilımlı İslam rejimini araştırmak üzere! Peki, Halbrooke ayrım yapmıyor ki; İslam ülkelerine örnek iki müslüman ülke diyor. Rejimleri de değişecek demiyor. Mevcüt durumu örnek gösteriyor. Biz Malezya' yı merak ediyoruz da onlar bizi niye merak etmiyorlar? Yoksa dünyadan haberleri mi yok, biz çok mu uyanığız! Çok tuhaf değil mi?

Sağolsunlar, değerli gazeteciler Ece Temelkuran ve Mithat Bereket bu çok önemli hayat memat meselesini araştırmak üzere, üşenmemişler, ta Malezya' ya kadar uçmuşlar. Çok ciddiye almış olmalılar ki; günlerdir tefrika yayınlıyor, canlı yayınlara katılıyorlar. Anlata anlata bitiremiyorlar. Gösteri yapan avukatlar, gizli gizli orucunu bozan ressam kadın vs vs.

Sayın Ece Temelkuran bu kadar uzun köşe yazısı olur mu ya hu? Gözlerim zaten bozuk. İnanın göz çukurlarımdaki huzursuzluk beynimin içine dalga dalga ağrılar olarak gidiyor. Hiç ağırmayan başım sayenizde ağırmaya başladı!

Neyse, boş verin bu Ilımlı İslam meselesini. Gazetecilikse gazetecilik. Oh, ne güzel be... Tropikal bir ülkeye gönderilmişsiniz. Fırsat bu fırsat; biraz da sahilleri dolaşın, plajları gezin. Dünyanın dört bir tarafından gelen türistler Rio de Jeneria' yı aratıyor mu, aratmıyor mu? Ondan haber verin. Yediğiniz, içtiğiniz sizin olsun, gördüklerinizi anlatın. Siz de iyi bir tatil, pardon gazetecilik yapın, bizim de içimiz dışımız açılsın. Karardık, kap kara olduk...

Şakayı bir tarafa bırakırsak, borçlardan dolayı bıçak sırtında giden Türkiye' de bazıları bilerek veya bilmeyerek yeldeğirmenleriyle savaşmaya devam ediyorlar.

Bilerek savaşanlar için diyeceklerim: Bugünkü şartlarla 28 Şubat şartlarını birbirine karıştırmayın. O zaman savaştığınız düşmanlarınız, evet düşmanız diyorlardı. Ama bugünküler demiyorlar. Bu kadar tahriklerinize rağmen, demeye de hiç niyetleri yok. Boşuna beklemeyin; köprülerin altından çok sular geçti. Bu değişim bana göre Türkiye için bir açılım, bir fırsat. Memnun olmamız lazım...

Bilmeden yeldeğirmenleriyle savaşanlar; arkadaşlar, gerçekten amaç Don Kişot' un sevgilisi Dulsinya'yı, yani bize uyarlarsak Laik Cumhuriyeti korumaksa, başta ben varım. İnanın amaç; basit, kişisel günlük siyaset hesaplarıdır.
Maalesef, koltuk hülyaları için Laik Cumhuriyet alet ediliyor...

Türbanla, Malezya' yla uğraşacak yerde geçmişimizi araştırsak, öz eleştiri yapsak daha iyi olmaz mı? Gazetecilerimiz ta Malezya' ya gidip yorulacakları yerde, yanı başımızda duran, unutturulmaya çalışılan 90'lı yılları şöyle bir araştırsalar. Neler yaşamışız da, o zamanın siyasi aktörleri neler yapmış da bugünkü iktidar gelmiş!

Sosyal demokrat olduğunu söyleyen ve Amerika' da yaşayan Kemal Derviş' in bile övgüler yağdırdığı Özal'ın 1991 Türkiye'sinin borçlarının GSMH' ya oranı %15'lerdeyken, neden 10 yıl sonra, yani 2001' de %100' lere çıkmış!!!

Yine 1995' de borçlarının toplamı 20 milyar dolar bile değilken, neden 6 yıl sonra, yani yine 2001'de 250 milyar
dolarlara çıkmış!!! Bu paralar nerelere, kimlere gitmiş?

İnanın, geçmişi dolayısıyla kuşku uyandırmayan, ve bugünkü suni tartışmalara zemin hazırlamayan, ama olmazsa olmaz şartım dürüst bir iktidarı en az sizin kadar ben de istiyorum. Türkiye'nin kavga yapma lüksü yok. 90'l ı yılların birikimi Şubat 2001 krizi geleceğimizi hala ipotek altında tutuyor.

Yoksa, bütün olumsuzlukları Kenan Evren'e yüklemek kolaycılığına kaçarsak, başımızı devekuşu gibi kuma gömmüş oluruz.

Bu arada olumlu bir haber; Dünya saydamlık Örgütü listesine göre; Türkiye 4 ülkeyi daha geride bırakarak 4 sıra daha yükselmiş. Aslında, inançlarımız sebebiyle de olmamız gereken ilk sıralara çıktığımızda, yani yolsuzlukları geride bıraktığımızda bambaşka bir Türkiye' de yaşayacağız. Ben buna inanıyorum...

 
Toplam blog
: 337
: 4184
Kayıt tarihi
: 03.08.07
 
 

Hukukçuyum... Hukukun üstünlüğünün ve hukukçunun saygınlığının ülkemde gelişmesini ve kalıcı olma..