Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Prof. Dr. İbrahim Ortaş

http://blog.milliyet.com.tr/ibrahimortas

14 Aralık '11

 
Kategori
Eğitim
 

Yeni Anayasa yapım sürecinde Üniversiteler Yasasına taraf olalım

TBMM başkanı Sayın Cemil Çiçek yeni yapılacak olan anayasa ile ilgili olarak üniversitelerden görüş istemektedirler. Üniversiteler olarak bizlerinde yeni anayasada ne istediğimizi açıkça belirtmemiz gerekir. Türkiye’nin bugünkü en ciddi sorunun eğitim ve bilimin yeterince toplum hayatına yön verecek şekilde etkili olmadığı biliniyor. Bugün Türkiye üniversiteleri ülkenin dinamiklerinin gerisinde kaldığı artık tartışma götürmez bir gerçekliktir. Bu bağlamda yeni anayasaya taraf olmak ve ne istediğimizi belirtmenin zamanı gelmiştir. Mevcut 1982 anayasadaki 130. ve 131. maddeleri çağrıştıracak bir düzenlemeyi istemediğimizi, her yönü ile özerk üniversite istediğimizi, ülkenin partiler üstü bir anlayışla belirleyeceği bilim politikasına uygun üniversiteleri ortak alanda temsil edecek bir ÜAK evet diyebileceğimizi, üniversite yönetimlerinin nitelikli seçimle şeffaf ve liyakate dayalı olarak üniversite bileşenlerinin seçtiği ve atandığı bir yönetim istediğimizi belirtmeliyiz. Üniversitelerde nitelikli seçimle oluşturulan senatoların karar verici, rektörlerin bütün dünyada oluğu gibi koordinasyonu sağlayan kişi olması gerektiğini, bilim insanlarının özlük haklarının meslekleri ve itibarları da dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi gerektiğini belirtelim. Üniversiteler üzerinden siyasetin ve diğer otoriter güçlerin etkisini üniversitelerin doğasına ve etkinliğine zarar verdiğini son 31 yıllık YÖK yasası ile gördüğünü belirtelim.

Öneri olarak; bugün 166 üniversitemizde 42124 öğretim üyesi bulunuyor. Öğretim görevlisi ve Ar-Gör ile birlikte bu sayının 110.000 civarında olduğu biliniyor. Bu süreçte öğretim üyelerinin tamamına (ülkemizin en eğitimli, yurttaş bilinci gelişmiş, öz güvenilir ve hiçbir kişi ve otoritenin etkisinde kalmadan karar verebilecek donanımlı insanları olarak kabul edilmektedir) yakının yeni anayasada nasıl bir üniversite istediği görüşünü (özerk üniversite talebinin ağırlıklı olması durumunda) belirtmesi etkili ve ağırlığını hissettirebilecektir. Bu bağlamda hepimize düşen görev nasıl bir üniversite istediğimizi belirtmektir.

Şahsen tam özerk bir üniversite istediğimi, yöneticilerin nitelikli seçime gelmesini, üniversite senatoları tarafından belirlenmiş ilkeler ekseninde işe uygun özellikler taşıyan aday adaylarının arama ile belirlendiği ve üniversite bileşenlerinin ağırlıkları oranında nitelikli seçimle belirlendiği ve doğrudan atandığı bir yöntemden yana olduğumu, üniversitelerin ülkenin bilim politikasına uygun olarak, üniversitenin başarısına göre kamu kaynağı tarafından desteklenmesini ve üniversitenin de özerkliği ve devletten aldığı mali desteğin karşılığında şeffaf yönetim anlayışı ile hesap vermesi gerektiğini belirtiyor ve görüşlerimi www.yeni anayasa.tbmm.gov.tr adresine iletiyorum. 

Yeni anayasada “Üniversiteler evrensel ölçekte bilim ve eğitim yapan özerk bilimsel ve felsefi kurumlardır”, “yükseköğretim akademik ve yönetim kurul ve organları onu oluşturan bileşenlerin demokratik seçimi ile bilim ve araştırma yeterliliğine sahip kişilerden oluşturulur”, “yükseköğretim, ortaöğretim mezunu isteyen her yurttaşın temel hakkıdır ve devlet üniversitelerinde eğitim parasızdır”, “üst eşgüdüm organı yükseköğretim ve bilim kurumlarının temsilcilerinden oluşan ÜAK’tır”  ifadeleri yeterli olabilir.

İlgi duyanlar için daha geniş bilgi ve yeni anayasada üniversite hakkındaki bilgi aşağıda sunulduğu gibidir.

Yeni Yükseköğretim Yasası Neyi İçermeli?

Anayasalar toplumun bir arada yaşması için oluşturulmuş “toplumsal sözleşmelerdir”. Yazıya dökülmüş hali olan ve toplumun tüm kesimlerinin taleplerini içermesi beklenen “anayasa metinleri” toplum tarafından ne kadar desteklenirse o kadar uzun ömürlü olurlar. Dinamik bir yapı olan toplumun sorunları ve beklentileri yükseldikçe anayasalarda değişmek ve yenilenmek zorundadır. Bu bağlamda anayasaların çağın gereklerine göre sürekli yenilenmesi toplumun dinamiğinin de bir göstergesi olarak anlamlı olacaktır.  Bulunduğu coğrafyadaki jeopolitik konumu, sahip oluğu genç nüfusa ve 22 milyonluk öğrenci sayısı ile Türkiye’nin sorunları mevcut 1982 yılında askeri darbe sonrası yapılan anayasa ile çözülemediği artık hepimizin ortak anlayışıdır. Söz konusu 1982 anayasasının 27. maddesi bilim ve sanat hürriyeti, 142. Maddesi eğitim-öğretim hakkı, 130. Maddesi yükseköğretim kurumlarını,  131. Maddesi üst kuruluş YÖK’ü, 132. Maddesi askeri ve polis akademileri ile ilgili olup ülkemizde bilim ve üniversitelerin özerk yapısı bir yandan tanımlanırken öbür taraftan pek çok sınırlandırıcı hüküm eklenmiş bulunmaktadır.

Bu bağlamda yeni bir Anayasa yapma sürecinde üniversite gözü ile öncelikle üniversitelerin önündeki özerkliği engelleyen maddelerin kaldırılması ve üniversitelerin evrensel ölçekte işleyişini sağlayan bir yapıya kavuşmasının sağlanmasıdır. İletişim çağının son 50 yılda insanlığa öğrettiği veya hissettirdiği en önemli olgu, gelişmişliğin ve toplumsal barışın biricik yolu bilim ve teknolojide ilerlemiş olmaktır. Bilim ve teknoloji temelde yüksek eğitim ve belirli bir bilgi birikimine ve felsefi gelişmişliğe bağlı olarak sağlanmaktadır. Bugün dünyadaki gelişmişlik veya gelişmemişlik ile eğitim ve bilime verilen önem arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Ülkemizin gelecek ile tercihinin artık bilimden ve yüksek öğretimden yana olduğu açık ve kaçınılmazdır. Ancak gelişmenin önündeki anayasal ve yasal engellerin kaldırılması veya çağın gereklerine uygun normlara getirilmesi gerekir. Yoksa 30 yıl sonra aynı konuları konuşur olacağız.

TBMM Başkanı Üniversitelerden Yeni Anayasa İçin Görüş Bekliyor

Genelde Anayasalar tabanda gelen talepler ile sorgulanır ve değişime uğrar. Anayasalar; elitler, konunun tekniğini bilen eğitimli uzmanlar tarafından yapılır. Anayasa toplumun yasa yapmak üzere görevlendirdiği ve seçtiği milletvekilleri üzerinden meclislerde gerçekleşir. Türkiye’de yasa yapıcı en yüksek organ TBMM’dir.

TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek, 9 Aralık 2011 tarihinde TUSİAD toplantısında basına yansıyan demecinde yaklaşık 70 kişi ve kuruluşa mektup yazarak yeni anayasa konusunda görüşlerini açıklamasını istediğini belirttiler. Özellikle de 1961 ve 1982 Anayasasını hazırlayan bilim insanları ve özellikle üniversitelerden (103 devlet ve 63 vakıf üniversitesi olmak üzere 166 üniversiteye yazı yazıldığını) tek bir görüşün gelmediğini de belirttiler.  Sayın Çiçek üniversitelere görüş istenmiş ancak, yıllardır bu konuda eleştiri ve görüş oluşturan dernek ve sendikalardan görüş istenmediği belirtiliyor. Umarım TBMM Öğretim Elemanları Dernekleri, Sendikalar ve öğrenci derneklerinden de görüş isterler.

Sayın Çiçek imzalı 11 Kasım 2011 tarihli yazıda yeni anayasa sürecinde 31 Aralık 2011 tarihine kadar görüş istediklerini belirtmişlerdir. Sayın Çiçek daha önce de Gazikent Üniversitesi 2011-2012 akademik yılı açılışındaki konuşmasında, bağımsızlığın sadece şekli olmadığını, kültürle, sanayiyle, beyinle ve zihinle bağımsız olmak gerektiğini belirtti. Aynı toplantıda basına yansıdığı kadarı ile yeni anayasa konusunda da “Bugün anayasa da yapılacaksa, adam gibi bir gelişme kaydedeceksek, yozlaşmadan, yabancılaşmadan çağdaşlaşacaksak, birbirimizin elini sıkmaya, birbirimizle kucaklaşmaya...” diyor. Sayın TBMM başkanının yeni anayasa yapma konusundaki istemi ile arzu ettiğimiz üniversiteler yasası bakımından değerlendirirsek. yeni anayasada ülkemizi bilgi çağına yakışır şekilde hazırlamanın tek yolu eğitim ve bilimden geçtiğini siyaset üstü bir yaklaşımla kabul edip, yeni özerkliği temel alan ve otoritelerin etkisinden uzak bir üniversiteler yasası çıkarmayı başarırız.  Bu konuda üniversitelerin ısrarcı olması gerekir.

Anayasalar Bir Toplumun Yol Haritalarıdır

Her anayasa o ülkenin geleceğe açılan “yol haritasıdır”. Diğer bir ifade ile ülkenin gelecekte nerde ve nasıl temsil edileceğinin yöntemidir. Anaysalar aynı zamanda birer bilimsel projedirler ve mutlaka bir amacı olmalı ve ülke bu amaca uygun yönetiliyor olmak zorundadır. 1982 anayasanın bir amacı vardı ve bilim ve eğitim çıktıları sonuçları değerlendirildiğinde ülkemizin eğitim ve bilim düzeyine katkıda bulunmadığı gibi gerilettiğini rakamlarla söylersek yanlış yapmış olmayız. Bu durum yeni bir anayasa yapılmasını zorunlu kılıyor.

1982 Anayasanın Ülkemiz Eğitim ve Bilimine Etkileri

Bu anlamda ülkemizin en ciddi sorunu halen belirlenmiş ve devlet politikası olarak izlenen bir bilim politikasının olmamasıdır. Devletin temel bir bilim politikası olmadığı için, TÜBİTAK, YÜBA, YÖK ve Üniversitelerinde bilim politikaları doğal olarak oluşmamaktadır. Oluşsa da koordineli işlemediği için sorun yaşanmaktadır. 1980 yılında askeri yönetim ülkenin sorunlarının tüm yükünü üniversitelere yıkarak, özerkliği ortadan kaldırdı ve üniversiteleri kontrol altına almak istedi. Nihayetinde Türkiye üniversiteleri bugün dünyada ilk 500 üniversite arasında bir yere sahip değildir. YÖK kurulduğunda Türkiye’de 19 üniversite vardı, şimdi 166 üniversitemiz var, ancak bilime ayrılan pay %0.61 den % 0.9 yükseltildi ve halen dünyada ilk 500’e giren bir tek üniversitemiz bulunmakta, o da bu sıralamanın sonlarında yer almaktadır.

Üniversiteler Olarak Bilim ve Eğitim Kalitemiz Düşük, Salt Yasalarda Değil, Pratik de Zayıfız

Dünyanın 17 büyük ekonomisi, coğrafi ve nüfus büyüklüğü olarak dünyanın 15 büyük ülkesi olan Türkiye’de bilim ve teknoloji aynı büyüklükte ve etkinlikte ağırlığını hissettirmiyor. Yıllık bilimsel makale üretiminde 20 bin makale ile 19 sırada bulunuyoruz. Ancak bizden küçük ve gerimizdeki ülkelerde bilgi işlem ve teknikleri sayesinde öğretim üyesi başına yılda bir kaç yayın düşerken ülkemizde bu sayı 0.20 gibi komik bir düzeyde. Ayrıca yaklaşık 20 bin makale üretiyoruz ancak makalelerin atıf alma sayısı bakımından dünyada 39 sırada yer almaktayız.

Bilimsel makale üretme, patent ve bilim ödülleri gibi somut ölçülerde Türkiye'nin üniversiteleri maalesef birçok alanın gerisinde gidiyor dersem üniversitelerimize haksızlık etmiş olmam.

Ülkemizin nitelikli insan gücünü yetiştiren seçkin kurumlarının bilimsel ve eğitim kalitesi yönünden ciddi olarak eleştirdiği açık. Özerkliği elinden alınmış, bilimsel liyakatin ve birikimden uzak, sübjektif değerlendirme ile belirlenen öğretim üyesi alımından, yönetimin belirlenmesine kadar geçen sürecin sonucunda üniversitelerin artık yeni dönüşüm, bilimsel buluş teknoloji yaratma ve ülkenin sorunlarına entelektüel boyutta bir şeyler katma şansının azaldığını da bilimsel verilere dayanarak söylersek yanlış söylemiş olmayız. 

Dünyada bırakın ilk 100 üniversite arasında bir Türk üniversitesinin olmasını ilk 500 üniversite arasında da yok sayılırız. İletişim çağında çok sayıda kişi yurtdışında eğitim alma şansı bulurken bazı Ortadoğu ve Kafkas ülkelerinde ülkemize gelen öğrencilerin dikkatinden kaçmayan eğitim kalitesi tartışma konusu. Açıkçası eğitim ve öğretimde istenilen ölçüde bir eğitim yaptığımızı söyleyemeyiz. Teste dayalı ve dershane ağırlıklı sınavla üniversiteye gelen öğrencilerimizin düzeyi ortada.  Geçen yıl Ohio Stat Üniversitesinde derslere girdiğimde kendi şahsıma bir çok yönden çok geride olduğumu gördüm. Gerek öğretme tekniği ve de gerekse kullanılan teknoloji ve mekânların uygunluğu yönünde sorun yaşamaktayız.

Açıkçası Türkiye üniversiteleri çağın dinamiklerinin gerisinde geliyor dersek yine yanlış yapmış olmayız. Üniversiteler gelen ve giden iktidarlar tarafından üst düzey yönetici değişimi ile adeta siyasetin etkisine itilerek dünyada örneği görülmemiş şekilde zayıflatılmışlardır. Yöneticilik sevdalılığı dışında çoğu üniversiteli bu durumun ne kadar yıkıcı etkilerinin olduğunu belirtiyor ancak sesini çıkarmaktan da o denli çekinmektedir. Üniversitelilerin çekingenliğinin sorumlusu da yaratılan ortamlardır.

Ülkemizin üniversite sorununun ciddi olduğu, sırada insandan Sayın Cumhurbaşkanına kadar her düzeyde eleştiri konusu olmuştur. Sık sık YÖK bakanları değiştirilmiş, rektörler, dekanlar değişmiş ancak sorunlar hep aynı kalmıştır.

Üniversite Üst Yönetimlerinin Belirleme Yöntemi Üniversite Gelenekleri Yönünde Zararlı Olmuştur

Üniversitelerin Bilim İnsanı ve Yönetici Belirleme yöntemi üniversitelere zarar vermiştir. Üniversitelerin bilim insanı yetiştirme ve belirleme normları üniversitelerin en zayıf halkasını oluşturmaktadır. Kimin üniversiteye araştırmacı veya profesörlük ünvanında alınacağı tamamen rektörlerin iki dudağının arasında olduğu hiçbir sistem dünyada bulunmamaktadır. Üniversite öğrenciliği, Ar-Görevliliği ve Profesörlük unvanına kadar (doçentlik sınavı hariç) hiçbir ciddi elemeden ve seçicilikten geçmeden aynı üniversitede akademisyen olma (yetenekli istisnalar hariç) süreci (inbreeding, kendi içinde çoğalma) üniversiteleri kendi içinde “boynuz kulağı geçme” örneği ile üniversiteler ilerleyeceği yerde gerilediğini sıkça duymaktayız. Akademik kadroların özellikle doktora sonrası akademik kadro ilanlarında dünyada olduğu gibi yer değiştirmesi üniversitelerin dinamizmi için kaçınılmaz görülüyor.

Bilimsel olarak belirli bir konuda derinlemesine araştırma yapmamış, ciddi ulusal ve uluslar arası proje üretmemiş, A sınıfı uluslararası dergilerde ciddi bir bilimsel makalesi olmayan, hiçbir bilimsel kongre ve toplantıda sunu yapmamış, bilimsel görüşleri ve savları bilinmeyen dil bilmeyen insanların akademik kadrolara alınması işlemi üniversitelerin en ciddi kamburudur.

Dünyada hiç karşılığı olmayan bir yapıda üniversite üst düzey yönetici belirleme şekli maalesef kurumları çalıştıramaz ve verimsiz kıldığı uygulamalar ile anlaşılmıştır. Bilim insanlarının kadrolarının rektörlerin iki dudağının arasında olması, “dağıtılan mavi boncuklar”, tabiri caiz ise “mahalle muhtarlığı” şeklindeki eğilim belirleme şekli üniversitelere çok ciddi zararlar vermiştir. Bilim kuruluşlarında yöneticide yetkinlik ve liyakatin aranmadığı tek ülke sanırım Türkiye’dir.

Eğilimle belirlenen adayların YÖK ve Cumhurbaşkanlığı makamında halen bilinmeyen yöntemlerle elemine edilmesi de bütünüyle seçme ve seçilme güvenini zedelemiştir. Seçilen rektörlerin ikinci dönem yeniden seçilmek için verdiği tavizler, liyakatin yoksun kişilerin akademik kadroya alınması üniversitelere zarar vermiştir.

Yeni Anayasaya Üniversiteler Görüşlerini ve İsteklerini Belirterek Taraf Olmalıdırlar

Yeni Üniversite yasasının konu ile ilgili Üniversitelerin Anayasa profesörleri kadar aynı zamanda bu tartışmanın asli öznesi olan üniversitelerin yetkili organları kadar biz öğretim üyeleri ve öğrencileri de soruna iştirak etmeleri ve yeni anayasa için cesaret göstermemiz gerekir. Bu doğrultuda, üniversiteler olarak sürece aktif katılım için bir dizi entelektüel ve dinamik ekinlikler düzenlenmelidir. Konuyu her düzeyde tartışmalı, oluşan görüşleri bireysel olarak veya kurumsal rektörlükler, ilgili Öğretim Elemanları Dernek ve sendikaları üzerinden TBMM tarafından hazırlanan www.yeni anayasa.tbmm.gov.tr adresine iletilebilir.

Temel Talebimiz Özerklik

2547 sayısı YÖK yasası hepimiz bildiği gibi 1982 anayasasından önce hazırlandı ve sonradan anayasaya 130 ve 131. madde olarak yerleştirildi. Son 31 yılda yaşanan bütün olgular göstermektedir ki Türkiye’ye için çizilen gelecek yol haritası Türkiye’yi ileriye taşıyamadı ve devleştirmedi. Genelde Türkiye’nin sorunun temel eğitim, bilim ve üniversiteler olduğunu düşündüğüm için ilk önce iyileştirilmesi gereken konun eğitim ve üniversite olduğunu ve ülkemize yakışır bir gelecek için mutlaka yeni anayasada özerkliğin vurgulanması görüş ve düşüncelerimi ısrarla belirtiyorum.

Ne İstiyoruz

Mevcut Anayasanın 130. ve 131. maddelerinin içeriği yeni anayasada yer almamalı. Yeni anayasada “Üniversiteler evrensel ölçekte bilim ve eğitim yapan özerk bilimsel ve felsefi kurumlardır”, “yükseköğretim akademik ve yönetim kurul ve organları onu oluşturan bileşenlerin demokratik seçimi ile bilim ve araştırma yeterliliğine sahip kişilerden oluşturulur”, “yükseköğretim ortaöğretim mezunu isteyen her yurttaşın temel hakkıdır ve devlet üniversitelerinde parasızdır”, “üst eşgüdüm organı yükseköğretim ve bilim kurumlarının temsilcilerinden oluşan ÜAK’tır”  ifadeleri yeterli olabilir.

Yeni Anayasa ile;

1. YÖK kaldırılmalı ve Üniversitelerarası Kurul (UAK) koordinasyon görevi görmelidir. Ancak zaman zaman koordinasyon ve belirli ilkelerin sağlanması için bir üst şemsiye olarak ÜAK bir yeni yapılanmaya gidebilir. Yapısı ve üye seçimi siyasetten uzak bir yapılanma ile üniversiteler tarafından sağlanabilir. Dünyada YÖK benzeri merkezi bir organizasyonun olmadığını biliyorum. Bu bağlamda yeni anayasa ile üniversite özekliği öncelikli olmalıdır.

2. Üniversitelerin kendi özel durumları nedeniyle bir devlete dairesi olarak görülmemesi ve yönetimlerinde liyakat ve birikimin dikkate alınması kuramların sağlıklı işleyişi için zorunluluk araz etmektedir. Kurumsal özerklik, çeşitlilik ilkesi üniversitelerin kendine özgü bilim politikası misyon ve vizyonlarını oluşturması ve kendi başarıları ölçüsünde destek görmeleri prensip edilmelidir.

3. Kurumsal özerkliğin zorunlu şartı etkin hesap verme mekanizmalarının da beraberinde getirilmelidir. Kurumlar özerklik ve hesap verilebilirlik ancak demokratik bir ortamda ve şeffaflığın sağlanması ile gerçekleşebilir. Üniversite üst yönetimleri üniversitelerin bileşenleri tarafından liyakate ve nitelikli seçim ile belirlenir ve atanır ilkesinin getirilmesi sağlanmalıdır.

4. Üniversite yöneticilerinin belirlenmesinde nitelikli seçime gidilmesi, gerekirse senatoların belirleyeceği bir kurulun ilkeleri belirleyip o ilkelere ve normlara uygun aday arayışına gitmesine kadar batıda başarılı örneklerini gördüğümüz uygulamaya gidilebilir. Adayların yetersizliği durumunda dekan, bölüm başkanı arayışında ilan ile dünyanın her yerinden başarılı bilim insanı, yönetici arayışı uygulamasına başvurulabilmenin önü açılmalıdır.

5. Seçimi her aday için ilgili kurumda bir kez ile sınırlandırması yöneticilerin bir daha seçime girmemesi nedeniyle daha rahat çalışacak ve gelecekte oy kaygısı olmadan çalışması nedeniyle üniversitelerin kalitesi artacaktır. Aksi takdirde yöneticiler bir daha seçilmek için oy kaygısı nedeniyle başta kadrolaşma olmak üzere hiç de hak etmeyen kişilere kadro verilmesi ve diğer payelerin dağıtımı sık sık tartışma konusu olacaktır. Rektör seçiminin bilim disiplinleri arsında rotasyonla gelmesi de bir çok bakımdan önem taşımaktadır ve son derecede gereklidir. Dünyanın bir çok ülkesinde olduğu gibi rektör, dekan, bölüm başkanlıkları seçiminde üniversite dışında niteliğe dayalı olarak rekabete dayalı nitelikli adayların yarışa girmesi sağlanmalıdır. Açıkçası bilim yapmamış bilimsel bilgi ve deneyimi ve üretkenliği olmayan kişilerin diğer üyelerden çalışın daha fazla bilim yapın deme şansı eşyanın doğasına aykırıdır. Bilim yöneticileri bilimsel olarak en iyiler arasından belirlenmeli ve açık net ölçütlere bağlı olarak belirlenmelidir.

6. Üniversite üst düzey yöneticileri denetlenmeli ve gerektiğinde senato veya üniversitenin diğer organlarının istemi ile görevden el çektirilebilmelidir. Üniversitelerde Senatolar üniversitenin yetkili organı olmalı, yönetim kurulu icra organı ve Rektör ise koordinasyonu sağlama rolü üstlenmelidir. Rektörler tek yetkili ve belirleyici olmamalıdır. Senatolar etkin olmalı ve sembolik olmak yerine aktif ve üretici olmalıdır. Senato seçimleri yine nitelikli seçimle sağlanmalıdır. Mevcut hali ile senatoların dolaylı yoldan ağırlıklı olarak Rektörlerin belirlediği yöneticilerden oluşması doğal olarak birçok konuda istenilen ölçüde etkili bir tartışma ve verimlilik sağlamamaktadır. Senato da üniversite çalışmaları ve öğrencilerde temsil edilmelidir.

7. Üniversite yönetim kurulları dekanlar kadar üniversitenin nitelikli seçimi ile belirlenmiş öğretim üyesi, çalışan ve öğrenci temcililerinden oluşmalıdır.

8. Üniversite öğretim üyeleri ve çalışanlarının özlük hakları ve maaşları yaptıkları işin doğasına uygun olarak yeniden düzenlenmeli ve çağına uygun hale getirilerek beyin göçünün önüne geçilmelidir. Üniversitelerin bugün yaşadığı performans, ikinci öğretim ve ek ders gibi bilim insanlarının rencide eden uygulamalardan vaz geçip, bilim insanlarına yakışır bir ücret sisteminin sağlanması artık bilimin nitelikli gelişimi için zorunludur.

9. Üniversitelerin iç kalite güvence mekanizmalarının oluşturulması, desteklenmesi, denetlenmesi, kurum ve/veya programların kendi içinde akredite edilmesi ve bu konuda şeffaf olması üniversitenin başarısı için önemli olacaktır.

Bu bağlamda hepimize bütün üniversite bileşenlerine düşen görev yeni anayasa yapılsın yapılmasın yeni bir üniversite yasası istemektir. Yeni anayasa yapılması söz konusu ise bunu memnuniyetle karşılayıp, ülkenin temel sorunu olan çağa uygun bir üniversite yasası için ne istediğimizi belirtmektir. Ülkemiz üniversitelerindeki 110 bin öğretim üye ve görevlisinin nasıl bir üniversite istediklerini belirtmeleri ve bu konudaki görüşlerini üniversiteler üzerinden veya ilgili TBMM adresine göndermeleri önemli. İnanıyorum ki ağırlıklı olarak özerk üniversite talebinin yukarıya TBMM’e iletilmesi etkili olacaktır.

Özerk bilimsel üniversite istediğimi ve aynı zamanda şeffaf ortamda içsel ve kamu hesap sorulabilirliğinin esas tutulmasını yeni yapılacak anayasada görmek ülkemizin yararına olacaktır.

Türkiye’nin çağını yakalaması ve Muasır medeniyetler düzeyine çıkması beklenen anayasanın çağına uygun olarak yapılmasına bağlıdır. Herkesin iyi niyetle sürece katılmasına inanmaktayım. Ancak her şeyden önce üniversiteleri bürokratik devlet organları olarak değil, bilim, araştırma, felsefe ve sanat üreten ve toplumun özgür hakikat yapıcılığını üstlenen kurumlar olarak görmek durumundayız. Toplumların mevcudu ve geleceği görme ve özgür iradeleri ile akıl ve sağduyularını kullanma şansı, ancak gerçeğine uygun bilim ve doğru düşünce yollarıyla olanaklı olacaktır.

Başta üniversitelerimiz olmak üzere bütün ilgili kesimlerin yeni anayasada ne istediğimizi açık ve ne olarak belirleyip bu konuda ısrarcı olduğumuzu belirtelim. Öncelikle toplumun bize yüklediği sorumluluk gereği, üniversitelerimizin geleceğini ancak biz eğitilmiş insan belirleyecektir. Açıkça diyelim ki ülkemizi seviyoruz, üniversiteler bizim, üniversitelerimizi dünyada ön sıralara taşıyacağız. Güçlü ve etkili bilim eğitim ve üniversite ancak özerk ortamda ve güçlü destekle sağlanır.

Özerk üniversite talebinin yaratacağı bilimsel etkinin ülkemizin önünü açacağına içtenlikle inanmaktayım.

13 Aralık 2011, Salı, Adana

 

Not: Sayın hocam, birçoğunuzun E-Posta adresi bir şekilde makinemdeki adres defterime yerleşmiştir. Amacım kimsenin zamanını almak ve rahatsız etmek değildir. Hepimizin ortak sorununu bir şekilde dile getirmektir. E-posta bu bakımdan düşüncelerimizi kolay paylaşabildiğimiz bir ortam. Ancak peşinen eğer istenmeden e-posta aldıysanız özür dilerim. Eğer geri bildirimde bulunursanız listeden adresinizi hemen çıkarırım.

 

 

 

 
Toplam blog
: 190
: 1163
Kayıt tarihi
: 21.06.07
 
 

1985 yılında Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi’nde mezun oldum. 1986 yılında Şanlıurfa Köy Hiz..