Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Mart '20

 
Kategori
Sosyoloji
 

Yeni Bir Din: Pozitivizm

Yeni Bir Din Olarak: Pozitivizm

Pozitivist felsefe, din ile bilim arasındaki akılcı ayırımı yapamayan ve herhangi bir dini inancı bulunmayan kitleler için adeta bir kurtarıcı vazifesi görmüştür. Dinin her alandaki tahakkümünden sıkılan, doğayı ve sosyal olayları açıklamada dinin yetersizliğini fark edip buna karşı koyan veya tümüyle dinleri ve bir yaratıcı fikrini reddeden bilim insanları, pozitivizme sıkıca sarılmış ve farkında olmadan pozitivizmi yeni bir “din” haline getirmişlerdir. Tarihin diyalektik seyri sonucu, Karanlık Orta Çağ’a bir tepki şeklinde hayat bulan Batı Modernizmi, dinin toplumsal işlevi ve rolü konusunda radikal değişikliklere sebep olmuştur. Dinin insan hayatındaki rolü modern bilimler tarafından devir alınmış, tanrı merkezli anlayış, yerini insan merkezli hümanist bir anlayışa bırakmıştır. “Bu aslında modern bilimin tanrısız bir dünya tasavvurunu oluşturan nasıl yeni bir Pagan din olarak ortaya çıktığını görmemize yardımcı olmaktadır."

Modern bilimlerde pozitivizmin nüvelerinin görüldüğü zamandan itibaren Tanrı inancına sahip belirli kesimler arasında yoğun tartışmalar yaşanmıştır. Hem pozitivist hem de bir inanan olunamayacağı görüşü belirli bir süre hâkim olmuştur. İnanç alanı ile olguculuğun birbiri ile çelişmediği, bir insanın hem pozitivist hem de inanan biri olabileceği başlarda idrak edilememiştir. Aydınlanma dönemi Orta Çağ’ın genel karakteristik yapısına bakıldığında inanç mevzusunun önde olduğu, pozitivizmin kökleri kabul edilebilecek bilimsel ve olgusal çalışmaların revaçta olmadığı, dolayısıyla dinin her alanda egemen olduğu görülecektir.

Aydınlanma Çağı sonrası bu algı tümüyle değişmiş, din kamusal alandan silinerek bireylere indirgenmiştir. Fakat bu durum, inanç ile bilimi kendi kulvarlarına çekmekten ziyade, Orta Çağ’daki durumun tam zıddı olan bir mahiyet yaratmıştır. Yani yeni dönemde din tamamı ile etkisini kaybetmiş ve bilim onun yerini alarak, pozitivist düşünce tahakkümcü bir yapı kazanmıştır. Bu vesile ile din, bilimin önünde bir engel görülerek, pozitivizm ve din arasında suni bir savaş ortaya çıkarılmıştır. (Bunda Comte’un 3 Hal Yasası etkili olmuştur).

Pozitivizmin bu denli güç kazanışı, belirli zaman içerisinde, kasıtlı veya gayri-ihtiyari olarak özel alandaki din olgusuna da müdahale eder hale gelmiştir. Dini değerler tarafından boşaltılan yer pozitivist felsefe ile doldurulmaya çalışılmış, doğaya hükmetmenin yanında, inancın sağladığı duygular da materyalist dünya görüşü ile çevrelenmiştir. Bu pozitivizmi “ilahlaştıran” tutum, özel/kamusal her alanda insanlığın yeni dünya tasavvurunu oluşturmuştur. Fakat tabii olarak pozitivizm, dinin insanoğluna sağladığı maneviyat ve mutluluğu temin edememiş ve toplumsal bocalamalara sebebiyet vermiştir.

            Bugün iddia edildiğinin aksine hiçbir tasavvur, metafizik zemini olmadan hayatta kalamamaktadır. Marksizm, katı materyalist ve ateist bir felsefeye dayanmakta, fakat onun da bir metafizik zemini bulunmaktadır. Modern bilimin ve dayandığı pozitivist felsefenin en büyük sıkıntısı ise insanoğlunu fiziki dünya dışında kalan her konuda tahkim edecek metafizik bir zeminden yoksun olmasıdır.

Bu yoksun oluş, modern bilim ve pozitivizme sınırsız yetkinlik sağlayarak, insanoğluna faydadan çok zarar verir hale gelmiştir. Teknolojinin adeta bir canavara dönüşerek, insan kontrolünden çıkması buna örnektir. Modern bilim, bugün hiçbir inanç, dini değer ve maddi dünyada karşılığı olmayan bilgiyi kabul etmemekte, bunları da kendi araştırma metodolojisiyle tatbike kalkarak yanlışlamaya çalışmaktadır. Bu tatbik sonucu herhangi bir açıklama getiremeyen pozitivizm (gücünün yetmediği) her türlü bilgiyi safsata olarak nitelemektedir.

Pozitivist felsefe, içerisinde hayat bulduğu ontolojik koşullar göz ardı edilerek, en geçerli ve nihai dünya tasavvuru olarak lanse edilmiş, diğer her türlü görüş ve epistemolojik fikir “safsata” olarak sınıflandırılmıştır. Buradaki ontolojik gerçeklik kavramı önemli rol oynamaktadır. Çünkü evrendeki her fikir, her düşünce veya oluşturulan her sosyal teori, oluşturulduğu çevrenin paradigmaları üzerine inşa edilir. Var olunan kültürel kümeden soyutlanmak veya değerlerde tam bir nesnellik mümkün değildir.  Dolayısıyla Aydınlanma evrimini tamamlamış olan Batı’nın bir sentez niteliğinde olan sonucu; Pozitivizm, yine Batı’nın ontolojik gerçekliğini benliğinde taşır ve bu, öz haliyle Batı’yı yansıtan bir dünya görüşü şeklini alır.

Kaynak:

Kalelioğlu, U. B. (2018). Sosyolojide Hakim Eğilim Pozitivizm. Hipokrat Yayınevi. Ankara

 
Toplam blog
: 19
: 1009
Kayıt tarihi
: 11.03.20
 
 

Sosyolog ve Araştırmacı-Yazar İnsanoğlunun aydınlanma serüvenine naçizane bir destekte bulunmay..